SETA > Yorum |
Faiz Ödemelerinin Azalması Ekonomi için Neden Önemli

Faiz Ödemelerinin Azalması Ekonomi için Neden Önemli?

2002 öncesi dönemde vergi gelirlerinin tamamına yakınının faiz giderlerine aktarıldığı dikkate alındığında, faize ödenen kaynağın ülke ekonomisi üzerindeki yükü kolaylıkla anlaşılacaktır.

2002 öncesi dönemde kamu maliyesindeki negatif görüntü, özellikle de borç-faiz döngüsü Türkiye ekonomisini etkileyen kilit değişken oldu. Öyle ki, kamu maliyesinde borç faiz etrafında dönen bu kısır döngü, 2002 öncesinde yaşanan ekonomik krizlerin başlıca sebebi olmuştu.

2002 sonrası dönemde sağlanan siyasi istikrarın ekonomiye yansımasıyla beraber kamu maliyesinde başarılı bir performans gösterildi. Bugün ekonomiyi negatif yönde etkilemek için verilen birçok iç ve dış şoka rağmen, Türkiye ekonomisi pozitif sürecini devam ettiriyorsa bunda güçlü siyasi istikrara dayanan kamu maliyesinin güçlü duruşunun büyük rolü vardır.

Kamu maliyesinin başlıca göstergelerinden olan faiz ödemelerinde ise tam anlamıyla 2002 sonrası nehrin tersine aktığı bir dönem başladı. Yıllarca bütçenin yaklaşık yarısını faiz ödemelerine aktaran ülke ekonomisinde bu alanda önemli bir iyileşme yaşandı.

Yeni Ekonomi’yi kurmak için yapısal problemleri çözmek adına kararlı bir irade ortaya konulmuşken, yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle politik istikrarın güçlendiği böyle bir ortamda, faiz tartışmaları ülkenin potansiyelini kullanmasını engellemektedir.

Bugün de yoğun bir şekilde süren tartışmaların arkasındaki gerekçe tam da bu. Çünkü, yeni dönemde Türkiye ekonomisinin sıçrama yapabilmesi ve Yeni Ekonomi’ye geçiş yolunda ilerlemesi için dünya ekonomisi trendine uygun olarak hedeflenen düşük oranlı faiz, önemli araçlardan biri olarak öne çıkmaktadır.

Zira, küresel ekonomik şartlara ve ülke koşullarına bakıldığında ekonomik büyümenin olumsuz etkilenmemesi ve büyümenin yüzde 3-4 bandından çıkabilmesi özel yatırımların artmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu noktada, düşük faiz girişimciler ve yatırımcılar için tetikleyici bir işlev görecektir.

İYİLEŞMELER FAİZ ÖDEMELERİNİN AZALIŞI SAYESİNDE GERÇEKLEŞTİ

Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı 2002 yılında yüzde 43.2 iken; 2013 yılında bu oran yüzde 12.2’e düşmüştür. Aynı şekilde faiz giderlerinin GSYH’ye oranı 2002 yılında yüzde 14.8 iken; 2013 yılında bu oran yüzde 3 olarak gerçekleşmiştir.

2002 öncesi dönemde vergi gelirlerinin tamamına yakınının faiz giderlerine aktarıldığı dikkate alındığında, faize ödenen kaynağın ülke ekonomisi üzerindeki yükü kolaylıkla anlaşılacaktır.

Bu nedenle, 2002 sonrasında faiz ödemelerinin azalışının ülke ekonomisine özellikle de ekonomik büyümeye katkısı büyük. Çünkü, faiz ödemelerine ayrılan payın, sağlık, eğitim gibi alanlara aktarılmasıyla birlikte toplumsal refahın artışı sağlandı. Refahın en önemli göstergelerinden biri olan sosyal politika harcamalarında ise kayda değer bir iyileşme yaşandı.

2002 yılında eğitim ve sağlık harcamalarına bütçeden ayrılan pay yaklaşık 10 milyar TL iken, bu rakam 2015 bütçe ödeneğinde yaklaşık 65 milyar TL olmuştur. Eğitim, sağlık ve sosyal alanda refah hizmetlerini yürüten Sağlık, Eğitim ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2015 yılı bütçeleri toplamı 83 milyar TL’ye yükselmiştir.

Hatta sağlık alanında gerçekleştirilen reformlar bugün bir “başarı hikayesi” olarak kabul edlmektedir.

KÜRESEL KONJONKTÜR İYİ DEĞERLENDİRİLMELİDİR

2002 öncesinde yüksek bütçe açığı, düşük tasarruf oranları ve ülke borcunun milli gelirdeki oranının yüksekliğinden dolayı yatırımlar için gereken dış finansman ihtiyacının sağlanması ve yüksek risk priminden dolayı yüksek faiz oranlarından borçlanmak
zorunda kaldık.

Ancak, kamu maliyesinde gerçekleşen köklü reformlarla makroekonomik göstergelerini pozitife çeviren Türkiye, siyasi istikrarla birlikte dış finansmana olan ihtiyacını azaltırken, borçlanmanın yükünü de azaltarak bunun yatırımcılar üzerindeki baskısını hafifletmiş oldu.

Bu durum, ülkenin hem ulusal yatırımcılar için hem de yabancı yatırımcılar için güvenli bir merkez olmasını sağladı. Ülkeye 1950-2002 arası dönemde gelen doğrudan yabancı yatırım miktarı 20 milyar Dolar’ın altında iken, bu miktar yalnızca 2006 yılında 20 milyar Dolar’ın üstüne çıktı.

Dolayısıyla, bu dönemde Türkiye’ye gelebilecek yabancı yatırım ve gerçekleştirilecek büyük yatırımlar için Avrupa Bölgesi’nde devam eden ekonomik durgunluk ve deflasyon tehlikesi dolayısıyla piyasaya enjekte edilecek Euro miktarı ve FED’in faiz artışının gecikmesi gibi küresel konjonktür de iyi değerlendirilmelidir.

[Yeni Şafak, 5 Şubat 2015]