Başta 15 Temmuz darbe girişimi sırasındaki tavırları olmak üzere Avrupalıların son dönemdeki politikaları gösterdi ki, Erdoğan ve AK Partisiz bir Türkiye istiyorlar.
Bu konudaki tutumları çok açık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti kadroları tarafından yönetilen bir Türkiye istemiyorlar ve bunun için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu durumda bizim de mutlaka kendimize sormamız gerekiyor.
Biz hangi Avrupa’yı tercih ediyoruz?
Wilders, Le Pen, Petry ve Strache tarafından yönetilen bir Avrupa’yı mı?
Yoksa Rutte, Hollande, Merkel ve Kern tarafından yönetilen bir Avrupa’yı mı?
Peki, bunlar Avrupa’da neyi temsil ediyorlar?
Wilders ve Le Pen’in dâhil olduğu ilk grupta olan siyasetçilerin neyi temsil ettiği zaten çok açık. Kafalarında oluşturdukları Avrupalı kimliği için “ötekini” temsil eden Müslümanlardan, mültecilerden ve bütün yabancılardan arındırılmış bir Avrupa istiyorlar. Camileri kapatmaktan, İslam’ın izlerini Avrupa’dan silmekten bahsediyorlar, Kur’an-ı kerime hakaret ediyorlar. Avrupa’da yaşayan Türkler ve diğer Müslümanlar için bu yabancı düşmanı siyasetçilerin iktidara gelmesi çok büyük bir tehdit anlamına geliyor. Bu ırkçı zihniyetin yakın tarihteki temsilcilerinin yaptıkları katliamların şahitlerinin henüz hayatta olması bu tehdidin çok uzak olmadığının açık bir göstergesi olarak okunmalıdır.
Sadece Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ve diğer yabancılar için değil, iktidara gelmeleri durumunda Avrupa ülkelerinin dış politikalarını sürükleyebilecekleri maceralar düşünüldüğünde, Avrupa dışındaki bölgeler için de bu yabancı düşmanı kesimlerin önemli bir risk oluşturduklarının altını çizmek gerekir. İki büyük dünya savaşının da Avrupalı devletlere hâkim olan ırkçı ve yayılmacı kadrolar tarafından başlatıldığını hatırlamak bu riskin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Yine bu savaşlar, söz konusu ırkçı zihniyetin diğer dünya ülkelerinden önce Avrupa devletlerini ateşe atan gelişmeler olduğuna göre, yabancı düşmanı partilerin aynı zamanda Avrupa için de büyük bir tehlike oluşturduğuna işaret ediyor.
Kısaca, Avrupa ülkelerinde ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin yükselişi, bu ülkelerde yaşayan Müslümanlar ve diğer yabancıları olduğu kadar, dünya barışını ve Avrupa halklarını da tehdit ediyor.
Peki, bu yabancı düşmanı siyasetçilerin karşısında görünen Rutte ve Merkel gibi siyasetçiler Türkiye açısından neyi temsil ediyorlar?
Açık sormak gerekirse, Wilders ve Petry gibi ırkçılar tarafından yönetilen bir Avrupa mı Türkiye’ye daha çok zarar verir, yoksa Rutte ve Merkel tarafından yönetilen mi?
Bunun çok provokatif bir soru olduğunu biliyorum.
Bu soruya muhatap olanlar, “tabii ki Rutte’yi Wilders’e tercih ederiz” diye cevap vereceklerdir.
Ama Hollanda hükûmetinde son dönemde Türkiye’ye karşı skandal kararlara imza atanın Wilders değil, Rutte olduğunu da unutmamak gerek. Aynı şekilde Türkiye konusunda düşmanca politikalar izleyen Alman hükûmeti AfD lideri Frauke Petry değil Angela Merkel tarafından yönetiliyor. Almanya’daki Merkel hükûmeti, Hollanda’daki Rutte hükûmeti ve Avusturya’daki Kern hükûmeti 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türkiye’ye destek vermekte tereddüt ettiler. Demokrasiyi bahane edip her fırsatta Türkiye’nin içişlerine müdahale etmeye çalışan, Ankara’yı en ağır şekilde eleştiren bu hükûmetler demokrasiye sahip çıkma zamanı geldiğinde kenara çekilip darbecilerin başarılı olmasını beklemediler mi? Bu ülkelerin medyası yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine yoğun bir karalama kampanyası yaparken bu hükûmetler ne yaptılar? Bu karalama kampanyalarıyla ilişkileri ne olmuştur?
Belki Wilders gibi ırkçı siyasetçilerin iktidara gelmesi durumunda Avrupa’nın Türkiye’ye vereceği zarar daha büyük olacaktır, ancak mevcut iktidarlar da değişik nedenlerden dolayı uzun zamandır Türkiye düşmanı bir politika izliyorlar.
Bu durumda sormak gerekiyor:
Neden Wilders ile Rutte arasında tercih yapmak zorunda kalıyoruz? Avrupa’da sürekli Türkiye’nin içişlerine karışmayacak ve Ankara ile ilişkileri iş birliği ve karşılıklı egemenliğe saygı temelinde geliştirmeye istekli siyasetçiler yok mu?
Şu an için Avrupa’da Türkiye ile ilişkiler konusunda rasyonel politikaları savunacak siyasetçiler iyice görünmez oldular. Ancak bu siyasetçiler ortaya çıkana kadar Türkiye’nin hem Wilders hem de Rutte gibi politikacılardan gelecek zararlara karşı her türlü tedbiri alması gerekiyor.
[Türkiye Gazetesi, 18 Mart 2017].