Bu tanımlama Die Welt gazetesinin dünkü nüshasında kullanıldı. İddia da şu: Türkiye, Bosna Hersek'teki "liberal İslam" anlayışını değiştiriyormuş. "Osmanlı mirasını korumak" için de TİKA vasıtasıyla "büyük paralar" harcıyormuş. Zaten Başkan Erdoğan ile Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı B. İzzetbegoviç bir birine "kardeşim" diyormuş. İkisi de "Müslüman Kardeşler'in tesirinde" kalmış. İlginçtir, birkaç yıldır Alman ve Fransız medyası kıtada artan "Müslüman karşıtlığını" göz ardı etmekle kalmıyorlar. "Avrupa İslamı" projesini canlandırmaya çalışırken AK Parti iktidarındaki Türkiye'nin İslam anlayışını ve etkisinisorun olarak görüyorlar. Alman medyası DİTİB'in varlığını kriminalize etmeye çalışırken Fransız medyası da Başkan Erdoğan'ın "gözü dönmüş yayılmacılığından", "Pan-İslamcı" ve "Osmanlıcı hayallerinden" bahsedip duruyor. Avrupa medyasının "Erdoğan karşıtlığını" ve bundan neşet eden etiketleme hastalığını biliyorduk. Bir süredir Türkiye'ye ve kurumlarına "Erdoğan ülkesi," "Erdoğan'ın yargısı ya da ordusu" demekten hoşlanıyorlardı. Bu defa Die Welt gazetesi bir adım daha ileri gitti. "Balkanlar'ın Erdoğanlaştırılması" tanımlaması yaptı. "Erdoğanlaştırma" tabirinin "otoriter bir liderin yayılmacı amaçla her şeyi kendine benzetmesi" anlamında kötü niyetle kullanılan, sakil bir ifade olduğu açık. Türkiye'nin Balkanlar'daki İslam anlayışına etkisine gelince... Kaşıkçı cinayetinin bir kere daha gösterdiği bir gerçeği tekrardan hatırlamak lazım. Balkanlar başta olmak üzere etrafımızdaki coğrafyada Türkiye'nin İslam anlayışı bir arada yaşama tecrübesine en uygun olanı. Suudi Arabistan'ın Vahhabici-Selefi ya da İran'ın Şiici yayılmacılığının bölgemizdeki menfi tesirlerini çok müşahede ettik. Türkiye'nin din anlayışı ve kurumları Avrupa'daki Türklerin radikalleşmesini engelledi. Onların kimliklerini koruyarak yaşadıkları toplumlara belli ölçülerde entegre olmasını temin etti. Türkiye'nin İslam anlayışına "liberallik" adına hücum etmek stratejik körlükten başka bir şey değil.
[Sabah, 20 Kasım 2018].