Hazırlayan Hüsna Kosif Uzmanlar Rıfat Öncel Vişne Korkmaz Sibel Düz Aylin Ünver Noi İrfan Kaya Ülger
Vişne Korkmaz Nişantaşı Üniversitesi Türkiye’nin bu girişime dahil oluşuna etki eden faktörler nelerdir? Türkiye’nin AGKG’ye katılımı son derece önemlidir ve çeşitli stratejik ve politik nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenleri üç başlık altında tartışabiliriz. İlk başlık AGKG’nin hedefleri ile ilgilidir ve Türkiye’nin katılımı, Ankara’nın bu hedefleri desteklemeyi önemsediğini göstermektedir. AGKG bilindiği üzere Almanya liderliğinde Avrupa’nın savunma kapasitesini güçlendirmeye yönelik bir inisiyatiftir. Zikredilen en önemli amacı üye ülkelerin hava ve füze savunma sistemlerinin ortaklaşa tedarikini sağlamak, bir arada çalışabilirliği (inter-operability) güçlendirmek, sistemlerin iyileştirme ve tedarik maliyetlerini üyeler için azaltmaktır. Rusya-Ukrayna savaşı ile beraber Avrupa’ya yönelik bir hava savunma açığı (kısa, orta ve uzun menzilli balistik ve seyir füzeleri de dahil olmak üzere) olduğu düşünülüyordu. Özellikle Doğu ve Merkezi Avrupa ülkeleri bu konuda tedirgindi. Rusya’nın Ukrayna altyapısına yönelik saldırı kapasitesi endişe ile izleniyordu. Ortadoğu’da çatışma iklimi ortaya çıkmadan ve çatışmaya doğrudan ya da dolaylı taraf olan aktörler SİHA, seyir ve balistik füze kabiliyetlerini henüz göstermeden başlayan bu tedirginlik 2023’ün son çeyreğinden itibaren artmış olmalı. Ayrıca bilindiği gibi ABD’nin Avrupa savunmasına ne kadar çapalı olduğu tartışması 2023’ün sonundan itibaren alevlendi. Bunda Rusya-Ukrayna savaşının Rusya’nın yenilgisiyle bitmediği gerçeği kadar, Washington’ın Moskova’yı yeterince önemli ve dolayısıyla Avrupa’yı savunmak için büyük maliyetlere katlanacak kadar tehdit olarak görmemesi de etkili. Ve bir de Trump faktörü var. Trump’ın son konuşmasında verdiği mesaj (NATO’ya yeterince katkı yapmayan ülkeler saldırıya uğrarsa ABD savunmamalı) son derece tedirgin edici ve NATO caydırıcılığının siyasi ayağına (caydırıcılığın inandırıcılığı) zarar verici. Avrupa bu açıdan hazır olmak ve kendine ait entegre bir hava savunma sistemi inşa etmek istiyor. Bu sistemin NATO hava savunmasına entegre olacağını biliyoruz. Dolayısıyla ABD’ye NATO müttefiklerinin yeterince sorumluluk aldığı da söyleniyor. Hava savunma unsurlarının Alman, Amerikan ve ABD-İsrail üretimi olması yine Batı güvenliğinin Avrupa-ABD hattında bölünmek istenmediğini, ABD’nin Avrupa güvenliğine çapalı olması durumunun bir başka şekilde güçlendirilmeye çalışıldığını bize söylüyor. Zaten sonuçta NATO hava savunma kabiliyetleri ve İttifak üyeleri arasında bir arada hareket etme kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi amaçlardan biri. Kısaca Türkiye NATO’ya entegre bir hava savunma girişiminin parçası olarak bu inisiyatifle hem kendi caydırıcılığını kuvvetlendirme hem de aynı anda NATO caydırıcılığına katkıda bulunma şansını yakalıyor. İkinci başlığı siyasi mesaj olarak değerlendirebiliriz. Genelde analizciler Türkiye’nin bir mesaj verdiğini ya da Batı’nın Türkiye’ye bir mesaj verdiğini söylemişler. Bence ikisi de doğru. Ankara bu girişimin parçası olarak şu mesajı veriyor. Türkiye, Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçasıdır. Geliştirdiği ve geliştirmeye çalıştığı yetenekler bugün ve gelecekte Avrupa savunmasına hizmet edecektir. Bu nedenle hava savunma sistemleri ya da başka bir savunma meselesinde Ankara’nın takip ettiği ara çözümler üzerinden çıkan krizler tali önemdedir. Türkiye –ismi ne olursa olsun– yeni bir BAB modeli (NATO dışında ama İttifak ile entegre) Avrupa savunma ve güvenlik girişimlerinin parçası olmaya hazırdır. Ancak bu yolda Türkiye’nin ve diğer müttefiklerin kapasite inşasını zorlaştıracak siyasi krizler çıkmamalıdır. Bu girişim de şöyle bir mesaj veriyor: Türkiye –Ankara’ya yönelik hissiyatımız ne olursa olsun– Avrupa güvenlik mimarisinin parçasıdır. Bu mimari NATO mimarisinden ayrı düşünülemez ama Avrupa mimarisidir ve bugünün jeopolitiğinde Türkiye –AB ile ilişkisi ne olursa olsun– bu mimarinin parçasıdır. Dolayısıyla Avrupa hava savunma kapasitesinin inşası sırasında kabiliyetlerin satın alınması, operatif hale gelmesi ve iyileştirilesi gibi konularda Türkiye ile ortaklaşılacaktır. Türkiye bu mesajı dengeli bir dış politika izlemeyi bırakmadan verdi. Girişim de kendi mesajını Türkiye dengeli dış politika izlemeyi terk etmemesine rağmen verdi. Dolayısıyla mesajlar önemli, bunun ötesinde Türk dış politikasının hareket sahasını göstermesi bakımından da Ankara’nın neler başarabildiğini gösteren bir gelişme. Üçüncü başlık Türkiye’nin geliştirmeye çalıştığı kabiliyetlerle ilgili. Elbette Ankara’nın bu konuda milli-yerli kabiliyetler geliştirme hassasiyeti var ve bunda bir değişim beklemiyorum. Zaten geliştirilmeye çalışılan kabiliyetler NATO standartlarına uygun, dolayısıyla bu tür bir girişim yeni bir BAB modeline evrilirse Türkiye’nin savunma sanayii için de motive edici olabilir. Bazı ortaklıklar geliştirme şansının yakalanması da kolaylaşır. Sonuç olarak girişim ortak çalışabilirliği artırmaya yöneliktir. Dolayısıyla ister istemez bir kabiliyet paylaşımı ya da aktarımı getirecek ki bu da Türkiye’nin kabiliyetlerine katkı demektir. Yukarı git
Sibel Düz SETA AGKG’nin Avrupa savunma sistemine nasıl bir katkısı olur? Almanya’nın öncülük ettiği AGKG’yi, ortak bir tehdit algısı etrafında pek çok Avrupa ülkesini bir araya getiren bir sistem olarak nitelendirmek mümkündür. Dolayısıyla bölgesel tehditlere karşı daha etkili bir koruma sağlaması öngörülmüştür. Öte yandan bu girişimi NATO entegre hava ve füze savunmasını pekiştiren tamamlayıcı bir girişim olarak nitelendirmek de mümkündür. Esasında ulusal savunma sistemlerini entegre etmeyi ve ortak bir füze savunma sistemi oluşturmayı hedefleyen bir tedarik programıdır. Burada ön plana çıkan ise kısa, orta ve uzun menzilli tehditlere yönelik önalım ve koordinasyon sağlanmasıdır. Dolayısıyla ortak ürün geliştirilmesi veya araştırma geliştirme faaliyetlerinin güdülmesi hususunda ortak bir siyasaya evrilmesi, Avrupa ülkelerini teşvik edici bir faktöre dönüşmesi de beklenilebilir. Fakat bu hususta atılmış ciddi bir adım henüz söz konusu değildir. Caydırıcılığın ve hava üstünlüğünün, savaşın çehresini ve akışını nasıl etkilediği Rusya-Ukrayna savaşı ile bir kez daha zihinlere kazılmıştır. Bu girişim de esasında Rus agresyonuna karşı tüm Avrupa ülkelerine, kıtanın güvenliği söz konusu olduğunda sorumluluğu paylaşmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Zira mevzubahis tehdit algısı askeri alanda bir dönüşümü elzem kılmakta ve artan savunma harcamalarını da meşrulaştırmaktadır. Askeri kapasite ve yeteneklerin geliştirilmesine finansman ayrılması hususunda da yine direnç gösteren ülkeleri teşvik edebilir. Nitekim girişime katılan ülkelerin sayısının artması maliyeti de azaltacaktır. Coğrafi anlamda da daha geniş bir alanın diplomatik ve stratejik ağırlık kazanmasına katkıda bulunabilir. Öte yandan Fransa, İtalya, Polonya ve İspanya gibi ülkelerin henüz girişime katılmaması, Fransa’nın ABD ve İsrail’den tedarik edilecek sistemlere yönelik eleştirisi, “Avrupa kendi bağımsız füze savunma teknolojisine güvenmelidir” pozisyonunu ön plana çıkarmaktadır. Bu pozisyonu Amerikan izolasyonculuğu, ABD’nin giderek farklılaşan bölgesel politikaları ve “korumacı” askeri-endüstriyel kompleksi ile açıklamak mümkündür. Keza girişim Avrupa’nın kendi savunma ihtiyaçlarını daha bağımsız bir şekilde karşılamasına olanak tanımaktadır. Bu da Avrupa’nın dış politikada daha bağımsız bir rol oynamasına ve müttefiklere olan bağımlılığını azaltmasına yardımcı olabilir. Yukarı git
Aylin Ünver Noi Haliç Üniversitesi AGKG’nin NATO-AB iş birliğine nasıl katkısı olur? Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kısa bir süre sonra 2022’de Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Avrupa için ortak hava savunma programı olan AGKG’yi duyurmuştur. Almanya’nın liderliğinde gerçekleştirilen bu girişim, Alman Diehl IRIS-T füze savunma sistemlerinin yanı sıra ABD yapımı Raytheon Patriotlar ve İsrail yapımı Aerospace Industries Arrow-3 füze savunma sistemleri de dahil olmak üzere Avrupa dışı füze savunma sistemlerinin satın alınmasına olanak tanıyarak mümkün olan en kısa sürede bu girişimin içinde yer alan ülkeleri korumayı amaçlamaktadır. Bu girişim, içinde yer alan ülkelerle Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar coğrafi sürekliliğin olduğu bir kalkan oluşturmaktadır. Coğrafi yakınlık ve askeri anlamda Rusya tehdidini bertaraf edebilme konusundaki eksikliklerini gidermek için duyulan acil ihtiyaç, AB’nin doğusundaki üye devletlerde daha net bir şekilde görülmektedir. Bu da onların mühimmat tedariki ve tatbikatlarda yer alma konusunda istekli olmalarına, bu tarz girişimlerin getirdiklerinden faydalanmada hızlı hareket etme ve AB’nin üretimini beklememeye yönelmelerine neden olmaktadır. Son yıllarda özellikle Fransa’nın başını çektiği Birlik üyesi olmayan devletlerden askeri mühimmat ve savunma sanayii ürünleri almama politikasının geçerli olmadığı bir girişim olması açısından AGKG, ABD gibi NATO üyesi olup AB üyesi olmayan ülkelerden füze savunma sistemleri alınmasına olanak sağlamaktadır. Böylece girişim, NATO üyesi olup AB üyesi olmayan ülkelerden savunma sanayii ürünleri alma konusunda Birliğin uyguladığı ayrımcılığı kaldırması açısından NATO-AB iş birliğine katkı sağlayabilir. NATO-AB iş birliği konusundaki bir diğer katkısı da bu girişimin Türkiye ve İngiltere gibi NATO üyesi olup AB üyesi olmayan ülkelere karşı Birliğin savunma inisiyatiflerinde yer almak isteyen ve faydalanmak isteyen ülkelere –son yıllarda özellikle Türkiye’ye– karşı uygulanan ayrımcı tavrı ortadan kaldırmasıdır. NATO üyesi olan Türkiye ve İngiltere, AB üyesi olmamalarına rağmen bu inisiyatifin içinde yer almaktadır. NATO-AB iş birliğine bir başka katkısı ise İttifaka üye devletlerin hava ve füze savunma entegrasyonuna sağladığı katkıdır. Bu katkı ile NATO’nun Avrupa ayağının savunma konusunda kendi üstüne düşen gereklilikleri yerine getirmesi sağlanmaktadır. Yukarı git