Herhangi bir sendika veya siyasal parti tarafından organize edilmeyen Sarı Yelekliler'in protestoları sadece akaryakıt fiyatlarındaki artışa karşı değil ekonomik durgunluk, devlet yardımlarının azalması ve genel olarak Fransız elitine karşı düzenlenmektedir. Başka bir ifadeyle eylemlerin fakirleşen Fransız toplumundaki genel bir öfke yansıması olduğunu söylemek mümkündür. 17 Kasım 2018'den itibaren Fransa sokaklarına taşan Sarı Yelekliler'in protestoları her ne kadar olağanüstü bir katılımla gerçekleşmemişse de protestoların metotları ve yayılış biçimi özel bir durumu ortaya koymaktadır. Birçoğu hayatında ilk defa protestoya katılan eylemciler hafta sonlarında protestolar düzenlemişler; ana caddeleri, dönel kavşakları ve otoyol girişlerini kapatarak gerçek polis gibi diğer vatandaşlara çeşitli yasaklamalar uygulamaya ve çeşitli emirler vermeye başlamışlardır. Ayrıca Facebook Live konuşma platformunun üzerinden (!) Sarı Yelekliler hareketi adına "sözcüler" belirlenmiştir. Bu sözcüler Fransız hükümetiyle müzakere ederek çeşitli alanlarda sayısı yirmiyi aşan talep ve önerilerini tartışmak istemektedirler. Tüm bu sürecin sonucunda Fransız Başbakan Edouard Philippe ve Çevre Bakanı François de Rugy ise Sarı Yelekliler'in "sözcüleri" ile müzakere etmeyi kabul etmek zorunda kalmışlardır. Sarı Yelekliler'in toplumsal öfkenin bir simgesi olduğunun diğer bir işareti ise Fransız halkının bu harekete büyük oranda destek vermesidir. Son anketlere göre Fransızların yüzde 77'si bu protestoları desteklemekte ve yüzde 66'sı da protestoların devam etmesi gerektiğini düşünmektedir. Eylemcilerin sosyolojisi incelendiğinde Sarı Yelekliler tarafından yürütülen protestoların Fransız elitine karşı genel bir hareket olduğu görülmektedir. Protestocularla ilgili yapılan röportaj ve haberlere bakıldığında protestocuların daha çok orta gelişmişlik düzeyindeki şehirlerde yaşayan sağcı, beyaz, işçi sınıfından geldiği görülürken bazı orta sınıf solcu kesimin de protestolara destek verdiği anlaşılmaktadır. Diğer bir yandan 1 Aralık'ta düzenlenen protestolara "Comite Adama" Derneği'nin desteği de göstermiştir ki banliyödeki göçmen kökenli kesimler protestolara daha ciddi bir oranda katılmaya başlamıştır. Bu alt sınıfların birleşmesi her ne kadar aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi tarafından planlamasa da aşırı solcu partilerin hayallerinin gerçeğe dönüşmesi olarak nitelendirilebilir. Zira sokağa inen kesimler otuz yıldan beri süren sanayileşmede gerileme ve 2008 ekonomik krizinden ciddi manada etkilenmişlerdir. Macron hükümeti ise Almanya ve Avrupa Birliği'nin empoze ettiği kemer sıkma politikalarını uyguladığı sürece Fransız halkının büyük kısmında hain bir elit olarak görülmeye devam edecektir.
Bundan sonra ne olacak? Neticede Sarı Yelekliler'in toplumsal hareketi ile Fransız elit hükümeti arasındaki anlaşmazlığın büyümesi halinde protestoların bastırılması veya hükümetin düşürülmesi şeklinde iki senaryo ortaya çıkmaktadır. Bu iki senaryo dışında halkın öfkesinin yatıştırılmasına yönelik bir seçenek hükümet nezdinde geniş yer bulmayacaktır. Diğer yandan eğer protestolar kendiliğinden hafiflerse ne protestoların bastırılması ne de hükümetin düşürülmesi gerçekleşecek fakat yine de yapılan protestoların liberal dengeye karşı keskin bir tesiri olacaktır. Mesela bu siyasal kaostan İtalya'daki Beş Yıldız Hareketi gibi hem sağcı hem de solcu unsurları kapsayan yeni popülizm hareketleri ortaya çıkma ihtimali vardır. Bugünlerde bile Sarı Yelekliler'in Fransız hükümetine sunduğu öneriler göçmenlere karşı sert politikaların yanında sosyal yardım ve çeşitli teşvik politikalarını da içermektedir. Bu noktada aşırı sağcı ve aşırı solcu partiler her ne kadar Sarı Yelekliler'in protestolarını kendi çıkarlarına yönelik olarak kullanmaya ve gasp etmeye çalışsa da bu hareket Fransa'da siyaseti dizayn eden bütün geleneksel mekanizmaların kontrolü dışına çıkmıştır. Bu ortamda 2019'da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri Fransız siyasal eliti ile toplum arasındaki mevcut kopmayı daha da derinleştirebilir.
[Sabah, 1 Aralık 2018].