Avrupa Birliği (AB) genelinde gerçekleşen son seçimler, popülist ve aşırı sağ partilerin siyasi sistemin yerleşik bir unsuru haline geldiğini açıkça gösterdi. Yalnızca aşırı sağın yükselişi değil, oy kaygısı yaşayan merkez partilerin popülizmin çekim gücüne yenilerek politikalarını büyük ölçüde bu partilerin söylemleri üzerinden yürütmeleri de endişe verici.
Adil ve özgürlükçü olduklarını iddia eden bazı Batılı hükümetlerin Müslüman vatandaşlarının sesine kulak vermesi ve haklarına en az diğer vatandaşlar kadar saygı duyması gerekiyor. Avrupa genelinde aşırıcılıkla mücadelenin, aşırıcılıkla ittifaka dönüşüyor olması, özellikle burada yaşayan Müslümanlar için büyük tehlikeler arz ediyor.Aşırı sağ partilerin ve merkez siyasetin giderek sağa kaymasının Avrupa’nın geleceğiyle ilgili pek çok kritik sonucu olacağı öngörülüyor. Fakat şimdilik bu gelişmelerden en çok etkilenen kesimlerin başında Müslüman kökenli göçmenler geliyor. Zira İslamofobiyle birlikte, AB ülkelerinde helal kesim yasağı, haşema yasağı gibi Müslümanların hayatını sınırlandıran kanunlar normalleşti. Giderek kurumsallaşan İslamofobinin arkasında artık sadece aşırıcı partileri değil, sosyalist, demokrat, liberal hükümetleri de görmeye alışmış durumdayız.
“Normalleşmiş İslamofobi” olarak adlandırılabilecek bu vakaların sonuncusu Belçika’nın kuzeyinde yer alan ve ülke nüfusunun yüzde 60’nın yaşadığı Flaman bölgesinde yaşandı. Belçika’da devlet okullarının yanı sıra özel okullar da (devlet tarafından belirlenen müfredata uymak kaydıyla) ücretsiz olarak hizmet verebiliyor. Belçika’da tüm okulların neredeyse yarısını oluşturan özel okulların büyük kısmı Katolik okulları. Fakat Musevi, Müslüman veya Protestan okulları da devlet tarafından tanınabiliyor.
Aşırı sağın güçlü olduğu ve henüz Müslümanlara ait hiçbir özel okulun bulunmadığı Flaman bölgesinde Milli Görüş’ün Belçika’daki temsilcisi olarak bilinen Belçika İslam Federasyonu Selam Koleji adıyla özel bir okul açma girişiminde bulundu. Fakat bu girişim Eğitim Bakanlığı’ tarafından engellendi. Bakanlık yetkilileri, tüm hazırlıkların tamamlanması ve kayıtların alınmasının ardından, Eylül ayında açılması beklenen okulun zorunlu teftişinin ancak 20 Ağustos günü yapılacağını okul yönetimine bildirdi. Okul mevzuatın öngördüğü gerekli şartları taşıdığı halde, Flaman Eğitim Bakanı Hilde Crevits güvenlik makamlarını teftiş işleminden 10 gün sonra uyarmış ve Selam Koleji’nin tanınma başvurusunun Eğitim Bakanlığı’nın tavsiyesi doğrultusunda reddedildiğini açıkladı. Kolejin “İnsan hakları, çocuk hakları ve Belçika anayasasına uygun olmadığını” gerekçe gösteren bakanlık, kolejle ilgili olarak Federal Güvenlik Servisi’nden bir “risk değerlendirmesinde” bulunmasını talep etti. Bu karar, Selam Koleji’nin devlet yardımı alamayacağı, vereceği diploma ve sertifikaların ise geçerli olmayacağı anlamına geliyor. Böylelikle, çocuklarını Selam Koleji’ne kaydettirmiş olan 60’a yakın Müslüman aile mağdur edilerek, eğitim yılının başlayacağı hafta yeni okullar aramaya mecbur bırakılmış oldu.
Aşırı sağcı görüşün hâkim olduğu Flaman bölgesinde bakanlık yetkililerinin bu tutumunun yalnızca Müslüman okulları hedef alması dikkat çekici ve açık bir çifte standarda işaret ediyor. Geçen sene Yahudi cemaatine ait bir özel okula dair basına sızan bilgiler de bu çifte standardı ortaya koyuyor. Musevi Yavne Özel Okulu’nun öğrenci ve ebeveynlere imzalama şartı koştuğu katı kurallar, Eğitim Bakanlığı yetkililerince bir sorun olarak görülmemişti. Bu kuralların 3. maddesinde anaokulundan itibaren, tüm erkeklerin “tsitsit” (Musevi erkeklerinin sabah dualarında başlarına geçirdikleri mavi üzerine çizgili şalın [Tallit] ve dindar Musevilerin içlerine giydikleri küçük Talet’in dört ucuna takılmış püskül) ve bir kippa giymesinin zorunlu olduğu belirtilmişti. Ek olarak, kuralların okul dışında ve okulun bulunduğu Anvers şehrinin dışında da geçerli olduğu bilgisi verilmişti. Ayrıca cumartesi günleri çocukların Şabat’a katılmak için aileleriyle sinagoga gitme zorunluğu da bulunmaktaydı. Çocukların giysileriyle yetinmeyen okul yöneticileri, okula gelen annelerin de “uygunsuz” kıyafet giymemesi gerektiğini vurgulamışladı. Ebeveynlerin okul kurallarına saygı göstermemesi halinde çocuklarının okuldan uzaklaştırılabileceği de açıkça ifade edilmekteydi. Bu sert uygulamalar basında geniş yankı bulmasına rağmen, Eğitim Bakanı her okulun kendi kuralarına saygı duyduklarını ve devlet yardımına engel olacak herhangi bir maddenin bulunmadığını ifade etmişti. Anlaşılacağı üzere, mevcut hükümet Musevi ve Protestan okullarına karşı müsamahalı davranırken, İslami okullara karşı sert ve ayrımcı bir tutum sergiliyor.
Bakanlığın Selam Koleji’nin açılışına izin vermeme kararına mazeret olarak öne sürdüğü gerekçelerden biri de Selam Koleji’nin “entegrasyona engel olacağı” iddiası. Yukarıda bahsi geçen, kurallarını sadece çocuklara değil velilere de dikte ettiren dini okullar bu tür endişeler uyandırmıyorken İslami okullara bu şekilde yaklaşılması, bunun açıkça İslamofobik bir uygulama olduğunu gösteriyor. Teftiş sonrasında hazırlanan raporda, son olarak, okulun ideolojik olarak Milli Görüş hareketine ait olduğu, bu hareketin bağlı bulunduğu “ideolojinin” insan hakları ilkelerine ve hukuk devletinin temellerine aykırı olduğu, bunun öğrencilere aşılanmasının potansiyel tehlike arz ettiği de iddia edildi. Müslüman Türk kökenli göçmen toplumunda destek bulan Milli Görüş hareketinin okulları kıskaç altına alınırken Flaman bölgesinde Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) ait okulların faaliyetlerine hiçbir sorun yaşamadan devam edebilmesi ise dikkat çekici. Resmi olarak “İslami” sıfatı taşımadığı için İslami okulların yerine getirmesi gereken bazı prosedürlerden muaf olan bu okullar, Belçika devletinin gözleri önünde gençleri yıllardır kendi ideolojisi doğrultusunda eğitmeye devam ediyor.
Belçika’nın güney bölgesi Valonya’da hâlihazırda birçok İslami okul bulunuyor. Aynı anayasaya tabii olan bu bölgelerde Selam Koleji’nin muadili okulların kabul görüyor olması, kararın söylenildiği üzere güvenlik ve entegrasyon endişelerine değil, siyasi nedenlere dayandığını gösteriyor. Mayıs seçimlerinin akabinde Belçika’da hem federal hem bölgesel düzeyde koalisyon çalışmaları başlamıştı. Eğitim Bakanı Crevits ise Flaman bölgesinde aşırı sağ ile koalisyonun bir parçası olması beklen Hristiyan Demokratlar Partisi’nin üyesi. Dini okulların en büyük savunucusu olan Hristiyan Demokratlar’ın bir üyesi olan Crevits’in Selam Koleji’ne karşı sergilediği bu olumsuz tutum dikkat çekiyor. Anlaşılan o ki eğitim bakanı popülizmin çekim gücüne yenik düşmüş durumda. Bakan bu hareketiyle hem olası koalisyon ortağı popülist partinin tepkisinden korkmuş hem de gün geçtikçe çoğalan popülist seçmenin sempatisini kazanmaya çalışmış görünüyor.
Verilen bu kararın sonucunda, sadece Türk kökenli aileler değil, Türkiye gündemini takip etmeyen muhafazakâr Kuzey Afrikalı aileler de çocuklarını FETÖ uzantılı okullara göndermeye devam etmek zorunda kalacaklar. Bu durumun Türkiye karşıtı kesimlerde sevinçle karşılanması ise ayrıca düşündürücü. Türkiye hakkında olumsuz çıkışlarıyla tanınan Belçika Federal Parlamentosu Milletvekili Zühal Demir konuya ilişkin Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda “bir cephenin alındığını, henüz savaşın kazanılmadığını” söyledi.
Adil ve özgürlükçü olduklarını iddia eden bazı Batılı hükümetlerin Müslüman vatandaşlarının sesine kulak vermesi ve haklarına en az diğer vatandaşlar kadar saygı duyması gerekiyor. Avrupa genelinde aşırıcılıkla mücadelenin, aşırıcılıkla ittifaka dönüşüyor olması, özellikle burada yaşayan Müslümanlar için büyük tehlikeler arz ediyor. Gün geçtikçe merkezden uzaklaşan sözde merkez partilerden, savunucusu olduklarını iddia ettikleri değerlere uygun şekilde, tutarlı davranmaları bekleniyor. Zira Müslümanlara uygulanan bu çifte standart ve baskıcı tutum, en başta aşırı sağın yelkenlerini dolduracak ve aşırı akımları giderek normalleştirecektir.
[AA, 10 Eylül 2019].