Avrupa İslamofobi Raporu”nun ikinci sayısı Irkçılık ve Ayrımcılık ile Mücadele Günü olan 21 Mart’ta çıktı. Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşu SETA tarafından yayımlanan Avrupa İslamofobi Raporu (European Islamophobia Report/EIR), İslamofobi çalışmalarında gözlemlenen önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Bu raporun temel gayesi Avrupa’daki İslamofobinin yayılma trendini ülke bazında analiz etmek ve belgelemektir.
Avrupa İslamofobi Raporu’nun ikinci sayısında 2016 yılındaki gelişmeler incelenmektedir. 2015’te yayımlanan raporda 25 ülke yer almışken 2016 raporu 27 ülkeyi kapsamaktadır. 2016 Avrupa İslamofobi Raporu ırkçılık ve İslamofobi çalışmaları gibi farklı alanlarda çalışmalar yapan 31 uzman tarafından hazırlanmıştır. Önümüzdeki yıllarda hazırlanacak olan raporlara yeni ülkeler eklenerek raporun kapsamının genişletilmesi hedeflenmekte. Nihai hedef ise tüm Avrupa ülkelerinde İslamofobi ile ilgili gelişmeleri takip etmek ve izlemektir.
İslamofobi, Avrupa Birliği’nin (AB) demokratik düzeni, sosyal barışı ve değerleri için olduğu kadar farklı kültürler, dinler ve milletlerin bir arada yaşamasına yönelik büyük bir tehdit haline geldi. Rusya’dan Portekiz’e, Yunanistan’dan Letonya’ya kadar hemen hemen tüm Avrupa kıtasını kapsayan 2016 Avrupa İslamofobi Raporu’nda ortaya çıkan bulgulara göre eğitim, istihdam, medya, siyaset, yargı ve internet gibi farklı alanların tamamında İslamofobi ciddi ve gözle görülür bir artış göstermektedir. 2015 raporunun açıklanmasından bugüne kadar geçen süre zarfında İslamofobi ile mücadelede çok az ilerleme kaydedildi. 2016 ülke raporları dikkatle incelendiğinde Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının gün geçtikçe daha da kötüye gittiği görülmektedir. İslamofobi, Avrupa’daki Müslümanların özellikle gündelik yaşamlarında daha da görünür hale gelmiştir. Bugün gelinen noktada İslamofobi artık Müslümanlara yönelik sadece retorik bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aştı ve okul, iş yeri, cami, toplu taşıma araçları ve sokakta Müslümanlara yönelik fiziki saldırılarda kendini gösteren somut bir düşmanlık halini almıştır.
2015 yılında hızlanan Avrupa’ya yönelik mülteci hareketi ve bunun Avrupa’da yarattığı kargaşa, aşırı sağ partilerin Avrupa kıtasında daha önce eşi benzeri görülmemiş yükselişi ve birçokları için şaşkınlık yaratan Birleşik Krallık’ın Brexit kararı; 2016 yılındaki İslamofobik olayları ve gelişmeleri içeren bu raporun önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. İslamofobinin kısa vadeli siyasi etkileri en az yapısal boyutu kadar önem arz etmektedir. Zira daha önce de belirtildiği gibi bazı Avrupa ülkelerinde küçük ilerlemeler kaydedilmesine karşın, Avrupa’daki insan hakları ve dini özgürlüklerin korunması yolunda hala aşılması gereken ciddi zorluklar bulunmaktadır.
İslamofobinin Yükselişi
Chatham House Avrupa Programı tarafından yapılan bir araştırmaya göre ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere karşı kamuoyu tepkisi, sadece Trump yönetimi (Müslümanların ülkeye girişinin yasaklanması) ile sınırlı değildir. Araştırma kapsamında Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık’taki katılımcılara “Müslüman göçmenler başta olmak üzere yeni göç dalgaları engellenmeli” argümanı sunulmuştur. Raporda görüldüğü üzere araştırma kapsamındaki katılımcıların Polonya’da yüzde 71’i, Avusturya’da yüzde 65’i, Almanya’da yüzde 54’ü, İtalya’da yüzde 51’i, Birleşik Krallık’ta yüzde 47’si ve İspanya’da yüzde 41’i bu ifadeyi desteklemiştir. Araştırma kapsamındaki Ülkelerden hiçbirinde bu ifadeye karşı çıkanların oranı yüzde 32’yi aşamamıştır.[1]
2016 Avrupa İslamofobi Raporu’ndaki bulgular bu alanda yapılan diğer birçok çalışmanın sonuçları tarafından desteklenmektedir. Örneğin 2016 Ipsos Tehdit Algısı Anketi Avrupa’daki mevcut ve gelecekteki Müslüman nüfusun birçok ülkede abartıldığını ortaya çıkarmıştır. 20 ülke arasında Müslüman nüfusu yüzde 10’dan daha fazla oranda abartılı şekilde tahmin edilmesinde ilk on iki ülkeyi Avrupa ülkeleri oluşturuyorken ABD ve Kanada ise kalan sekiz ülke arasında yer almaktadır. Söz konusu ankette “2020 yılını düşündüğünüzde her 100 kişiden kaçının Müslüman olacağını düşünüyorsunuz?” sorusu sorulduğunda, Müslüman nüfusun oranının olduğundan çok fazla şekilde tahmin edildiği ülkeler arasında Avrupa ülkelerinin ilk sırayı aldığı görülmektedir. Fransa’da gerçek projeksiyon yüzde 8,3 olmasına rağmen 2020 yılında ülke nüfusunun yüzde 40’ının Müslüman olacağı düşünülmektedir. Diğer taraftan İtalya’da bu oran yüzde 26, Belçika ve Almanya ise yüzde 24’tür.[2]
Bu sonuçları Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan başka bir çalışma ile beraber düşündüğümüzde bu abartılı tahminlerin Müslümanlara karşı olan olumsuz tutumun bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Bu çalışmada şu ifadelere yer verilmiştir:
“Avrupa genelinde Müslümanlarla ilgili düşünceler farklılık göstermektedir. Macaristan, İtalya, Polonya, Yunanistan ve İspanya’nın yarısı veya yarıdan fazlasının Müslümanlara karşı bazı olumsuz düşüncelere sahip oldukları görülmektedir. İtalya (yüzde 36), Macaristan (yüzde 35) ve Yunanistan’ın (yüzde 32) en az üçte birinin ise Müslümanlar hakkında çok olumsuz düşüncelere sahip oldukları görülmektedir. Çalışma kapsamında yer alan diğer ülkelerdeki çoğunluğun ise Müslümanlara karşı olumlu düşüncelere sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Buna rağmen tüm ülkelerin en az dörtte birinin Müslümanlara karşı çok olumsuz düşüncelere sahip oldukları görülmektedir.”[3]
Avrupa genelindeki İslamofobik olaylar, saldırılar, tutumlar ve kıta genelinde iktidar odaklarının sarsılmaz İslamofobik tavırları göz önünde bulundurulduğunda bahsi geçen bu rakamlar şaşırtıcı değildir. Müslümanlar hem içeride hem de dışarıdaki düşman olarak görülmektedir. Batı toplumlarında Müslümanların kendileri ile eşit haklara sahip vatandaşlar olmadıklarına dair geniş bir kabul vardır. Ötekileştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutmak, Müslümanların şeytanlaştırılması ile beraber yürümektedir. Böylesine derin bir güvensizlik ve düşmanlık ortamı Müslümanlara yönelik fiziksel saldırılar ve siyasi kısıtlamaların yapılmasına olanak sağlamakla kalmayıp normalleştirmekte ve savunulur kılmaktadır.
İslamofobik tutum ve davranışlar hiçbir şekilde İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgilendirilen ve ekonomik durumu kötüye giden işçi sınıfı veya orta sınıf ile sınırlı değildir. Kavram bilhassa eğitimli elitler ve seçkinler için de geçerlidir. Bazı meslekler için tesettürün, kamuda nikabın ve bazı Avrupa şehirlerinde minarelerin yasaklanması ya da Müslümanların ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer tüm düzenlemeler bu tespiti doğrulamaktadır. Dolayısıyla medya ve toplumun geniş kesimlerinin siyasetçilerin bu tür kararlar almalarını kabul ettiği ve desteklediği bir ortamda Müslüman mülteci veya göçmenlerin Avrupa’ya gelmesine karşı ortaya çıkan bu güçlü muhalefet şaşırılacak bir durum olarak görülmemelidir.
Yukarıda zikredilen bu rakamlar İslamofobi meselesini niceliksel değil niteliksel açıdan inceleyen Avrupa İslamofobi Raporu’nun gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Rapor, birçok Avrupa ülkesindeki İslamofobinin yayılımını belgelemek ve analiz etmek amacındadır. Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamının İslamofobi ile ilgili istatistikleri tutmaması nedeniyle bu raporun Avrupa’daki resmi tam olarak yansıttığını iddia etmek güçtür. Bundan dolayı Avrupa İslamofobi Raporu’nun en temel önerisi, şu ana kadar gerçekleşmemekle birlikte, İslamofobinin ya da Müslüman düşmanlığının Avrupa ülkelerinde nefret suçları kapsamında ayrı bir suç kategorisi olarak değerlendirilmesidir. Bu raporun literatüre başlıca katkısı İslamofobi ile ilgili Avrupa çapındaki genel eğilimleri ortaya çıkarması ve incelenen ülkelerdeki temsili örneklerle bu eğilimi belgelemesidir.
İslamofobinin Tanınması
İslamofobi kavramı ile ilgili birçok farklı tanım bulunmaktadır. Ancak Avrupa İslamofobi Raporu kapsamında editörlerin tanımı şu şekildedir:
“Antisemitizm çalışmalarının da gösterdiği gibi kelimelerin etimolojik kökeni her zaman o kelimenin tam kapsamlı manasına ya da nasıl kullanıldığına işaret etmemektedir. Bu durum İslamofobi kavramı için de geçerlidir. Dolayısıyla her ne kadar tartışmalı bir kavram olsa da İslamofobi kamusal alanda kullanıldığı kadar, akademide de iyi bilinen bir terim haline gelmiştir. Bundan dolayı biz de bu çalışmamızda İslamofobi terimini kullanıyoruz ve bu terimle daha çok Müslüman karşıtı ırkçılığı kastediyoruz.
İslamofobi, bir günah keçisi (gerçek ya da uydurulmuş) ilan ederek iktidar alanı inşa etmek, genişletmek ve bu durumu istikrarlı hale getirmek isteyen hakim sınıflar tarafından kullanılmaktadır. Bu hakim sınıflar ilan ettikleri bu günah keçisini yine kendilerinin inşa ettiği ‘biz’ tanımının dışına itmekte ve kendilerinin yararlandığı kaynaklardan ve haklardan mahrum bırakmaktadır. İslamofobi sabit ve negatif değerler atfedilmiş ve tüm Müslümanlar için genellenmiş bir ‘Müslüman’ kimliği inşa ederek Müslümanları ötekileştirmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus İslamofobinin bize Müslümanlar ve İslam’dan daha çok İslamofobik tutum ve davranışlara sahip olan şahıslar hakkında bilgi verdiği gerçeğidir.
En son olarak şunu belirtmek gerekir ki Müslümanların ya da İslam dininin makul bir şekilde eleştirilmesi ile Müslümanlara yönelik nefret söylemleri üreten İslamofobik tutumlar birbirinden net bir şekilde ayrılmalıdır. Dolayısıyla Müslümanlara ve İslam’a yönelik makul eleştiriler İslamofobik olarak değerlendirilemez.”[4]
Bu tanımla birlikte İslamofobi terimine karşı olan birçok kuşkuyu da açıklığa kavuşturduğumuzu düşünüyoruz. Nitekim AGİT gibi ulus üstü kurumlar Antisemitizm kavramını benimsemelerine rağmen İslamofobi kavramını hala kullanmaktan imtina etmektedir ve bize göre bu durum problemin bir parçasıdır.
Bir kez daha tekrar etmek gerekirse İslamofobinin/Müslüman karşıtlığının ya da Müslüman karşıtı nefret suçlarının tüm Avrupa ülkelerinde kayıt altına alınmasını önermekteyiz. AGİT gibi kurumların Müslümanlara yönelik ayrımcılık, nefret suçları ve nefret söylemleri için güçlü izleme ve kayıt mekanizmaları kurmaları gerekmektedir. Güvenilir veriler elde edebilmek için bu mekanizmalar cinsiyet ve ön yargı temelli farklı kategorileri kapsamalıdır. Bu önerimizin dinsel ve ırksal verilerin toplanmasına izin vermeyen ülkelerde uygulanması daha zor görünmektedir ve aslına bakıldığında bu yaklaşım Müslümanlara karşı yürütülen ayrımcılığı gizlemektedir.
Ayrıca İslamofobi ile mücadele mekanizmalarının halen tanınmadığı ve yeterli şekilde kullanılmadığı görülmektedir. Müslümanlara yönelik ayrımcılık/nefret suçu/nefret söylemi ile ilgili bir olay olduğunda farklı yanıt mekanizmaları bulunmasına rağmen bunların kahir ekseriyeti Avrupa ülkelerindeki Müslüman vatandaşların büyük çoğunluğu tarafından tam olarak bilinmemektedir. Dolayısıyla İslamofobi ile mücadele mekanizmalarının daha erişilebilir ve açık olmasını da önermekteyiz. Son olarak eleştirel vatandaşlığın güçlendirilmesi ve Avrupa devletlerinin demokrasilerinin derinleşmesi için Avrupa’daki Müslüman toplumun İslamofobi ile mücadele alanında güçlendirilmesi ve cesaretlendirilmesi gerekmektedir.
Avrupa Ülkeleri İçin Politika Önerileri
Her ülke raporunun yazarı, kendi bölümü ile ilgili olarak o ülkeye özgün birçok farklı öneri sunmuştur. Aşağıda yer alan liste ise hem bu önerilerden bir kısmının altını çizmekte hem de ulus üstü bazı tavsiyelere yer vermektedir.
Her şeyden önce sivil toplumun İslamofobinin önemli bir kurumsal ırkçılık türü olduğunu kavramasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. Avrupa’nın kendisini ırkçılık sorununu aşmış bir topluluk olarak lanse etme yanılgısı, birçok Avrupa toplumunun İslamofobinin yerel düzeydeki etkilerinin boyutunu anlamasını engellemektedir. Bu dahilde İslamofobi ile ilgili yapılan tartışmalarda odak noktasının Müslümanların eylemlerinden ziyade Avrupa toplumlarının eylemlerine yönelmesi gerekmektedir. İslamofobi ve ırkçılık, bizlere bu tavırlara maruz kalan hayali günah keçileri veya kurbanlardan ziyade ırkçılarla ilgili daha fazla şey anlatmaktadır. Dolayısıyla İslamofobi her şeyden önce Avrupa toplumlarının karşı karşıya oldukları bazı temel iç sorunlara işaret etmektedir. Bir toplumsal hastalık olan İslamofobinin tanınması ve eleştirel olarak değerlendirilmesi, Avrupa’da daha adil toplumlar yaratabilmek için hayati önemi haizdir.
Öte yandan Müslümanlar herhangi bir güvenlik sorunu haline getirilmeden ya da kriminalize edilmeden diğer hakim dini ve siyasi gruplara sunulan en temel haklardan yararlanabilmelidir. Şiddet yanlısı aşırılıklarla mücadele adına İslam’ın bir güvenlik sorunu haline getirilmesi ve bunun bir sonucu olarak Müslümanların dinlerini özgürce yaşamalarının, toplantı ve seyahat özgürlüklerinin engellenmesi Avrupa’daki tüm demokratik güçler tarafından sorgulanmalıdır. Bu konuda yerel Müslüman topluluklara danışılması ve insan haklarına saygı duyulması gerekmektedir. Ulusal güvenlik adına din ve inanç özgürlüğünün kısıtlanması kabul edilemez.
Bu dahilde özellikle siyasetçileri, günümüzün en belirgin ırkçılık formlarından biri olan İslamofobiye karşı seslerini yükseltmeye davet etmekteyiz. Avrupa sadece aşırı sağcı ve popülist partilerin nefret söylemlerine meydan okuyan siyasetçilere değil istihdam, eğitim, bürokrasi ve medya alanında Müslümanları hedef alan İslamofobik kurumsallaşmış ırkçılığa karşı da mücadele eden daha cesur siyasetçilere ihtiyaç duymaktadır.
Bunun yanı sıra özellikle gazeteciler ve editörleri kendi medya organlarındaki İslamofobik haber verme şekline meydan okumaya ve Müslümanlarla ilgili daha dengeli görüşlere yer vermeye davet etmekteyiz. Dini okur yazarlık meselesi sadece medyayı değil aynı zamanda polis, savcı ve memurları da ilgilendiren ciddi bir sorundur. Bu noktadan hareketle insanların İslam ve Müslümanlar hakkındaki en temel bilgilere bile sahip olmamaları sebebiyle resmi ve gayriresmi eğitim ortamlarında karşılaştırmalı din dersleri veya eğitimlerinin sayısının artırılması gerektiğini de düşünmekteyiz.
Müslüman kadınların İslamofobinin en savunmasız kurbanları olduğunu görmekteyiz. ENAR tarafından İslamofobinin kadınlara etkisi ile ilgili yapılan bir çalışma sonucunda, bu çalışmamız ile doğrudan ilintili olan 37 öneri yer almaktadır.[5] Görünür şekilde Müslüman olduğu belli olan kadınlar birçok yerde toplumsal olarak dışlanmış durumdadır. Eğitim ve istihdam alanında olan ayrımcılık başta olmak üzere Müslüman kadınlara karşı nefret suçları (verilere göre Müslüman bir kadının sokakta saldırıya uğrama oranı Müslüman erkeklere göre yüzde 70 civarında daha yüksektir) saldırıya maruz kalan kadınlar üzerinde telafisi zor izler bırakmaktadır. Haliyle Müslüman kadınların korunması ve güçlendirilmesi sivil toplum örgütlerinin gündeminin merkezinde olmalıdır.
Bir Fransız şirketinin Esma Bougnaoui’nin işine tesettür sebebiyle son vermesinin Avrupa Adalet Divanı tarafından “gayri hukuki bir ayrımcılık” olarak değerlendirilmesi eşitliğe dayalı ve ayrımcılık karşıtı bir toplum oluşturulması yolunda önemli bir adımdır.[6] Fakat aynı Avrupa Adalet Divanı’nın başörtüsü yüzünden işinden çıkarılan Belçikalı Samira Achbita’ın açmış olduğu davada işverenin çalışanlarına siyasi ya da politik sembollerin kullanımı konusunda bir yasak koyabileceğine hükmetmesi Avrupa’nın farklılıklara saygı ilkesine meydan okuyan endişe verici bir gelişmedir.[7]
[efsnotification type="success" style="radius" close="false" ]Not: EIR web sitesinden raporu ülke bazında ya da bütün halinde ücretsiz olarak indirebilirsiniz: http://www.islamophobiaeurope.com/[/efsnotification]
* Bu metin 2016 Avrupa İslamofobi Raporu’nun “The State of İslamophobia in Europe in 2016” kısımının tercümesidir. Alıntı için: Enes Bayraklı & Farid Hafez (2017): The State of Islamophobia in Europe in 2016 in: Enes Bayraklı & Farid Hafez, European Islamophobia Report 2016, Istanbul, SETA, 2017, pp 5-11.
---
[1] “What Do Europeans Think About Muslim Immigration?”, Chatham House, 7 Şubat 2017, https://www.chathamhouse.org/expert/comment/what-do-europeans-think-about-muslim-immigration, (Erişim tarihi: 20 Mart 2017).
[2] “Perils of Perception 2016”, Ipsos, https://www.ipsos-mori.com/Assets/Docs/Polls/ipsos-mori-perils-of-perception-charts-2016.pdf, (Erişim tarihi: 20 Mart 2017).
[3] Richard Wike, Bruce Stoker ve Katie Simmons, “Europeans Fear Wave of Refugees Will Mean More Terrorism, Fewer Jobs”, PEW, 11 Temmuz 2017, http://assets.pewresearch.org/wp-content/uploads/sites/2/2016/07/Pew-Research-Center-EU-Refugees-and-National-Identity-Report-FINAL-July-11-2016.pdf, (Erişim tarihi: 20 Mart 2017).
[4] Enes Bayraklı ve Farid Hafez, European Islamophobia Report 2015, (SETA, İstanbul: 2016), s. 7.
[5] Dermana Seta, “Forgotten Women: The Impact of Islamophia on Müslim Women”, ENAR, http://www.enar-eu.org/IMG/pdf/forgottenwomenpublication_lr_final_with_latest_corrections.pdf, (Erişim tarihi: 20 Mart 2017).
[6] Dan Bilefsky, “European Court Backs Woman Dismissed in France for Wearing Head Scarf”, The New York Times, 13 Temmuz 2016.
[7] “Samira Achbita and Centrum voor Gelijkheid van Kansen en voor Racismebestrijding”, Avrupa Birliği, 31 Mayıs 2016, http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=179082&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=678370, (Erişim tarihi: 20 Mart 2017)..