Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi'nin 2012 yılından bu yana her yıl düzenli olarak yayınladığı `Nefret Suçları Raporu' geçen hafta yayınlandı. SETA'nın "Avrupa İslamofobi Raporu" ile 2015 yılından beri bölgesel düzeyde katkı sağladığı `Nefret Suçları Raporu' AGİT'e üye ülkelerde farklı kesimlere yönelik yaşanan nefret suçları ile ilgili devletlerin ve STK'ların AGİT'e sundukları istatistiklerin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır.
Rapor bu açıdan önemli bir boşluğu doldurmasına rağmen birçok yönden hala yeterli değil. Öncelikle AGİT üyesi bazı devletlerin blokajından dolayı halen Müslümanlara karşı işlenen suçlar için İslamofobya kavramı raporlarda kullanılmamakta. Diğer taraftan yine AGİT üyesi devletlerin kahir ekseriyetinin konu ile ilgili istatistikleri kayıt altına almaması yahut paylaşmaması nedeniyle AGİT bölgesinde yaşanan İslamofobik saldırıların ancak cüzi bir miktarı raporlanmaktadır.
57 devletin üye olduğu AGİT'in sadece 12 üyesinin Müslümanlara karşı işlenen nefret suçları ve söylemleri ile ilgili istatistikleri AGİT ile paylaştığı düşünülecek olursa sorunun vahameti daha iyi anlaşılabilir. Bu boşluk genellikle kısıtlı bütçelerle çalışan STK'lar tarafından doldurulmaya çalışılmakta. 26 Avrupa ülkesinde faaliyet gösteren farklı STK'lar konu ile ilgili açık kaynaklardan toplayabildikleri yahut kendilerine doğrudan ulaşan şikâyetleri istatistik olarak AGİT'e sunmaktalar.
Bu resme bakıldığında İslamofobi ile mücadelede daha yolun başında olduğumuz apaçık ortadadır. Zira her ne kadar son on yılda İslam düşmanlığı ile ilgili akademik yayınların sayısında ciddi bir artış yaşanmasına rağmen, bu meselenin hem ulusal devletlerin hem de uluslararası kuruluşların gündemine sokulması konusunda halen büyük bir boşluk bulunmaktadır.
Öncelikli olarak İslam düşmanlığının ulusal yasalarda bir suç olarak tanımlanarak konu ile ilgili ayrı istatistiklerin tutulması gerekmektedir. Maalesef hiç bir üye ülkede İslamofobya yasalarda ayrı bir suç olarak tanımlanmamaktadır. İslam düşmanlığı genellikle ayrımcılık ve nefret suçları kapsamında değerlendirilmektedir. Konu ile ilgili istatistiklere yine bu kategoriler altında toplanmaktadır.
İslamofobi ile mücadele konusunda ulusal devletlerin üzerine düşeni yapması için STK'ların kamuoyu oluşturması bu noktada önemlidir. Diğer taraftan bu STK'ların ilgili ülkede yaşayan Müslüman toplulukları yasal haklarını arama ve kendilerine yönelen ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarını ilgili makamlara şikâyet etmeleri konusunda bilinçlendirmeleri önemlidir. Ancak bu şekilde İslam düşmanlığının ulusal yasalarda suç olarak tanımlanması ve konu ile ilgili istatistiklerin tam manasıyla tutulması sağlanabilecektir.
[Fikriyat, 29 Kasım 2017]
.