Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Yeni gelinen noktada AK Parti'nin önündeki mesele, ekonomik alanda adaleti merkeze alan bir siyaset izlemesidir. Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde yürütülen siyaset budur. Bunun sadece ulusal değil, bölgesel ve uluslararası bir boyutu vardır ve Türkiye'nin de karşı karşıya kaldığı tehditlerin nedeni de budur." dedi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından ATO Congresium'da düzenlenen "Kuruluşundan bugüne AK Parti Sempozyumu"nun "Siyaset ve Devletin Dönüşümünde AK Parti" başlıklı birinci oturumu gerçekleştirildi.
Altun, "AK Parti Dönemi Reformları ve Direnç Siyaseti ile Mücadele" başlıklı konuşmasında, AK Parti'nin kurulduğu günden bu yana "ayakta kalma ve merkezde kalma mücadelesi" verdiğini söyledi.
Bu iki mücadelenin de başa baş gittiğini ve birbirini beslediğini belirten Altun, "AK Parti bu noktada önemli bir başarı sergileyerek, hem ayakta kalma mücadelesini dışarıdan gelen sahneleri savuşturma mücadelesini verirken, diğer taraftan merkezde kalmayı, ana akımda kalmayı ve merkezi dönüştürmeyi başardı. Bana soracak olursanız AK Parti'nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen AK Parti siyasetinin en önemli başarısı budur. Türkiye siyasetine de en önemli katkısı budur." ifadesini kullandı.
AK Parti'nin ayakta kalma mücadelesinin 3 düzlemde verildiğini aktaran Altun, bunların "ulusal, bölgesel ve uluslararası düzlem" olduğunu belirtti.
Bu mücadelenin halen devam ettiğine işaret eden Altun, şöyle devam etti:
"Özellikle bugün itibarıyla uluslararası düzlemde bu mücadelenin daha belirgin bir hal aldığını görüyoruz. Çünkü AK Parti'nin ulusal alanda verdiği ayakta kalma mücadelesi önemli oranda AK Parti'nin başardığı bir mücadeledir. Bölgesel anlamda verdiği mücadele Türkiye'nin bölgesel bir güce dönüşmesiyle birlikte önemli bir oranda başarılmış bir mücadeledir. Ancak yine AK Parti siyasetinin, Erdoğan siyasetinin önemli bir hedefi olan Türkiye'yi küresel bir güce dönüştürme mücadelesi devam eden bir mücadele olduğu için bu alanda AK Parti'nin Erdoğan siyasetinin, Türkiye'nin verdiği ayakta kalma mücadelesi devam eden bir mücadeledir."
Türkiye'nin 2002'den bu yana karşı karşıya kaldığı saldırılar ve müdahalelerin toplum tarafından net bir şekilde görülen, halkın siyasal bilincini, milletin 'ben' algısını güçlendiren müdahaleler olduğunu aktaran Altun, bu müdahalelerin her birinin AK Parti'nin, demokratik siyasetin ve Erdoğan siyasetinin de alanını genişlettiğini bildirdi.
Altun, bu müdahalelere karşı başarılı cevaplar verildiğine değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Özellikle 2007'den sonra adım adım artan müdahaleler, 2013'ten sonra sistematik bir hal aldı ve 2013'ten sonraki her bir sistematik müdahale sonrasında Türkiye'de demokratik siyasal rekabet alanını genişletecek, yapısal adımlar atıldı. AK Parti'ye, Erdoğan'a yönelen müdahaleler esasında Türkiye'ye yönelen müdahaleler olarak karşımıza çıktı. 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişiminde somut halini alan bu saldırılara artık, parti siyasetinin ötesinde devlet millet birlikteliğiyle yeni bir siyasal bilinçle cevap verilmeye başlandı ve 15 Temmuz sonrasında yeni bir alan inşa edildi. Bu yeni alan üzerinde artık bütün partiler siyaset yapmak zorunda. AK Parti bu sürecin en hazırlıklı olan aktörü olduğu ve Erdoğan'ın siyasi liderliğiyle yönetildiği için bu anlamda 15 Temmuz sonrası oluşan siyasal bilincinde öncülüğünü yürüttü, yürütmeye devam etti."
"Meydan okumanın yükünü en fazla AK Parti yüklendi"
Altun, bölgesel olarak ise AK Parti'nin karşı karşıya kaldığı meydan okumalar ve ayakta kalma mücadelesinin iki temel kaynağı olduğunu belirterek, "Birincisi yine İsrail'in Türkiye karşıtı politikalarıyla karşımıza çıkan bölgesel siyaset, Türkiye'ye karşı yürütülen meydan okumanın, kampanyanın ana aktörü olarak karşımıza çıktı. İkinci olarak 2010 sonrasında Arap Baharı'nın kışa dönmesi dediğimiz sürecin yaşanmaya başlanması, özellikle Suriye krizinin baş göstermesiyle birlikte ortaya çıkan yeni atmosfer, Türkiye açısından bir bölgesel meydan okuma halini aldı. Türkiye için ortaya çıkan bu meydan okumanın yükünü en fazla AK Parti, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yüklendi." dedi.Küresel alanda ise 2013 sonrasında sistematik bir hal alan, "yıpratma savaşı" olarak nitelendirdiği sürecin ise Türkiye'ye kaybettirmeyi hedef olarak belirlediğini aktaran Altun, şu ifadelere yer verdi:
"Bu noktada temelde 4 aracı kullanarak, Erdoğan siyasetine ve AK Parti siyasetine karşı örgütlü bir hamle ortaya koydu. Sokak kalkışmaları, Gezi kalkışmasında gördüğümüz gibi terör farklı formalarıyla. Askeri darbe girişimi, son olarak finansal darbe girişimi ve ekonomik tuzaklar. Esasında AK Parti'yi hedef alan bu dört müdahale aracı 'Erdoğansız bir Türkiye' yaratma hedefi çerçevesinde devreye sokulan araçlar olarak karşımıza çıktı. Bu saldırılardan bugüne dek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi alanını genişleterek çıktı. Yapısal çözümler üretildi. Ulusal alanda vesayet sisteminin tasfiye edildiğini gördük. Demokratik alanın genişletildiğini, en önemlisi iktidarın merkezine halkın taşındığını gördük. Devlet millet ilişkisinin yeni bir boyut arz ettiğini gördük. Sadece bir barışma değil, artık doğrudan milletin talebiyle devletin yeniden yapılandırıldığı, devletin demokratikleştirildiği yeni bir süreçle karşı karşıya kaldık."
"Normalleşme sancısı olduğunu ifade edebiliriz"
Bölgesel alanda ise Türkiye'nin verdiği mücadelelerle karşı karşıya kaldığı tehditleri savuştururken, bölgesel bir güce dönüştüğünün görüldüğünü de dile getiren Altun, küresel alanda da Türkiye'nin yine uluslararası krizlere müdahale etmeye çalıştığını, bu anlamda bir aktöre dönüşme çabası içerisinde olduğunun görüldüğünü vurguladı.Türkiye'nin dış politikasında ve ekonomisinde bağımsızlık mücadelesi verdiğine dikkati çeken Altun, şöyle dedi:
"Bağımlılık tuzağını aşmak için gösterdiği yoğun çabayla karşılaştık. Bugün esasında baktığımızda özellikle Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sürecin bir normalleşme sancısı olduğunu ifade edebiliriz. Bunun temelde uluslararası alanda Türkiye'nin aktör olmak için verdiği mücadeleyle ilişkisi olduğunu belirtebiliriz. Çünkü bu normalleşme ulusal alanda başarılı, bölgesel alanda da önemli önemli oranda başarılı. Türkiye bir bölgesel güç ve bölgesel güç olarak da bölgesinde kabul gören güç. Fakat bu normalleşmenin, 'uluslararası alanda dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacak bir Türkiye, küresel krizlerde sözü dinlenen bir Türkiye' olgusunun hayata geçme sürecinin bir normalleşme süreci olduğunu ve bunu engellemekle ilgili bir dizi müdahalenin de bir normalleşme sancısı olarak formüle edilebileceğini düşünüyorum."
Altun, bütün bunlar olurken AK Parti'nin merkezde kalma mücadelesini başarıyla verdiğini belirterek, bunun her şeyden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuşatıcı siyasetinin bir başarısı olduğunu bildirdi.
AK Parti'nin marjinalleşmediğini, herhangi bir dar ideolojik perspektifin alanına hapsolmadığını, dışarıdan kendisine biçilen ideolojik gömleklere sığmadığını vurgulayan Altun, siyaseti merkezi bir unsura dönüştürdüğünü, itibarlı bir hale getirdiğini ve ana akımda kalmayı başardığını anlattı.
AK Parti'nin 16 yıldır iktidarda olmasının önemine işaret eden Altun, "AK Parti'nin en önemli özelliği bugün itibarıyla bütün bu süreçlere rağmen hala Türkiye siyasetinde toplumun bütün kesimlerine seslenebilen tek parti olmasıdır, merkezde kalabiliyor olmasıdır. Türkiye'deki o geleneksel dikotomileri doğu, batı, köylü kentli, genç yaşlı, kadın erkek vesaire bunları aşan, geçersiz kılan, sağ sol da buna dahil bir siyaset izleyebiliyor. Toplum merkezine seslenebilen tek partidir, AK Parti. Bütün bunlarla beraber iktidardayken değişebilme özelliği gösterebilmesidir. AK Parti'nin değişim, süreklilik algısı, süreklilik içerisinde değişim felsefesini başarıyla hayata geçirmiş olması onun önemli bir özelliğidir." ifadesini kullandı.
AK Partiyi iktidarda tutan temel unsurların neler olduğuna ilişkin de bilgi veren Altun, bunun birincisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi vizyonunu temsil ediyor oluşu olduğunu belirtti.
İkincisini ise "AK Parti'nin siyasal istikrarın sembol figürü" olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor oluşunu gösteren Altun, "Üçüncüsü, ekonomik istikrar ve büyümenin arkasındaki temel itici güç olduğu algısıdır. Dördüncüsü, Türkiye'nin bölgesinde karşı karşıya kaldığı, bir dönem kendi coğrafyasına getirilmeye çalışılan terör belasına karşı etkin güvenlik politikalarının ve başarılı bir terörle mücadele siyasetinin uygulayıcısı olduğu algısı ve son olarak AK Parti'nin yerli ve milli siyasetin savunucusu olduğu yaklaşımı. Bu anlamda değerlendirdiğimizde AK parti bütün bu unsurları yüklenebildiği, temsil edebildiği oranda karşılık bulmaya devam edecek bir partidir." diye konuştu.
Altun, AK Parti'nin adalet ve kalkınma alanında önemli adımlar attığına da işaret ederek, şunları kaydetti:
"Yeni gelinen noktada AK Parti'nin önündeki mesele, ekonomik alanda adaleti merkeze alan bir siyaset izlemesidir. Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde yürütülen siyaset budur. Bunun sadece ulusal değil, bölgesel ve uluslararası bir boyutu vardır ve Türkiye'nin de karşı karşıya kaldığı tehditlerin nedeni de budur. Çünkü adalet talebini sadece ulusal değil, yerel değil bölgesel ve küresel anlamda dillendirdiği için Recep Tayyip Erdoğan ve bunun artık temeline de o uluslararası kapitalist sistemi de rahatsız edecek şekilde ekonomik adalet temasını koyduğu için Türkiye şu anda çok ciddi saldırılarla karşı kaşıya. Buna mukabil Türkiye'nin bu saldırıları bertaraf edecek bir vizyonu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde de temsil edildiği için bu anlamda devlet millet birlikteliğiyle Türkiye yolunda yürümeye devam ediyor. Bu süreçte de ben AK Parti'nin bu yürüyüşte önemli bir aktör olacağını umuyorum."
[AA, 14 Ağustos 2018].