Dünya siyaseti çok tehlikeli bir görüntü veriyor. Her gün yeni bir istikrarsızlık baş gösteriyor. Farklı farklı alanlarda krizler çıkıyor. Devletlerin dili sertleşmeye başladı. Gidişatın hayra alamet olmadığı düşüncesi yaygınlık kazanıyor. Tedirginlik yaygın. Endişeyle soruyor insanlar. Üçüncü Dünya Savaşı'na mı gidiyoruz? Önce kısaca bir cevap vereyim. Sonra izah ederiz. Hayır, inşallah Üçüncü Dünya Savaşı'na gitmiyoruz. Ama bizi çok iyi günler de beklemiyor. Öncelikle bu sorunun nereden doğduğuna bakmak lazım. Neden böyle bir söylem gündem oluyor? İnsanlar haksız değil. Ve aslında dünya siyasetine dair yapılan bu değerlendirmelerin çoğu büyük oranda doğru. Uluslararası siyaset bir gerginlik rayına girdi. Ve iniş aşağı hızla ilerliyor. Evet, uluslararası dengeler altüst oluyor. Yeni aktörlerin yükseldiği de doğru. Çin ve Rusya bunların başında geliyor. Yükselmekte olan güçlerin dünya siyasetine ne katacakları ciddi endişe konusu. Rusya önce Ukrayna'da sonra Suriye'de yayılmacı bir eğilim gösterdi. Çin ile Amerika arasında gerilimler doğması an meselesi gibi görünüyor. Ortadoğu kaynıyor. Avrupa'dan çatırtılar geliyor. Trump'lı Amerika'nın geleceği insanları korkutuyor. Sık sık tekrar edilir oldu. Uluslararası siyaset İkinci Dünya Savaşı benzeri bir görüntü veriyor. Gerginlik yüksek. Evrenselcilik yerine yerellikler güç kazanıyor. Aşırı sağ liderlikler ve milliyetçilikler yükselişte. Çünkü uluslararası sistemde bir güç boşluğu var. İkinci Dünya Savaşı öncesi dünyanın güçlü uluslararası aktörleri uzakta duruyordu. Ne Amerika ne Sovyetler ortadaydı. Avrupa'daki krizlere müdahil olmaktan özellikle kaçındılar. Büyük aktörlerin yokluğu Hitler ve benzerlerini cesaretlendirdi. Devletlerarası güvensizlik ve fırsatçılık hız kazandı. Bu iki his zaten birbirini besler. Güç boşluğundan doğan güvensizlik sarmalı adım adım savaşa götürdü tüm dünyayı. Şimdi de Amerika dünyadan uzak. Dünyanın en güçlü aktörü sistemden çekildi. Sekiz yıldır her türlü krize rağmen kılı kıpırdamadı. Bu da doldurulması zor bir güç boşluğu demek. Bazı ülkeler korkuyor. Bazıları bunu fırsat olarak görüyor. Dolayısıyla dünyanın savaşa doğru gittiğini düşünmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu benzerlikler nedeniyle soruyor millet acaba yeni bir dünya savaşına mı gidiyoruz diye. Evet, çok benzerlikler var. Fakat çok önemli bir de farlılık var. Şu an dünyanın tek süper gücü sistemden uzak. Bazı bölgelerde kurduğu güvenlik şemsiyesini geri çekti. Bölgeler iç gerginliğe savruldu. Fakat uluslararası sistem hala tek kutuplu olduğundan bölgelerde doğacak çatışmalar bile bölgesel kalacaktır. Buralardaki gerilimler ya doğmadan süper güç o bölgeye geri döner. Ya da gerginlik çatışmaya çevrilse bile bu çatışmalar bölge dışına taşmaz. Yani küreselleşmez. Büyük güçlerin katıldığı bir dünya savaşına dönüşmez. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve Amerika kabaca birbirine eşit olduğundan hiçbiri geri adım atmadı. Sistemde istikrarı getirebilecek bir güç yoktu. Ama günümüzün Amerikan merkezli tek kutuplu sisteminde süper güç sonradan devreye girdiğinde rakibi geri adım atmak zorunda kalır. Ne Rusya ne Çin ne de bir başka büyük aktör Amerika ile restleşmeyi bir dünya savaşına kadar götüremez. Fakat bir yandan da tüm bu analizlere hiç ihtiyaç da kalmayabilir. Zira Amerika'da başkan değişiyor. Dünyada bu çözümsüzlük ve gerginlikleri doğuran siyasetin sorumlusu Obama görevi bırakıyor. Yerine gelen Trump'ın ne yapacağını çok bilmiyoruz. Ama Amerika'yı yeniden uluslararası sisteme sokması ve istikrar üretmesi beklenebilir. 2016 kolay geçmedi. Fakat buradan geri çıkış olması mümkün. Bu da Türkiye'yi de içine alan uluslararası türbülansın durulması sonucunu doğurabilir.
[Takvim, 5 Ocak 2017].