Avusturya'da iki ay süren müzakerelerin sonucunda popülist Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile aşırı sağcı FPÖ (Avusturya Özgürlük Partisi) koalisyon hükümeti kurma konusunda anlaştı. 18 Aralık'ta göreve başlayan yeni hükümet aşırı sağcı söylemlerin baskın olduğu bir koalisyon sözleşmesi ile kuruldu.
İkinci dünya savaşından sonra eski Nazi Partisi üyeleri tarafından 1956 yılında kurulan FPÖ bu hükümette içişleri ve savunma bakanlıklarını almış durumda. Dolayısıyla Avusturya'da askeriye, polis, iç ve dış istihbarat bundan sonra faşist ideolojiye sahip bakanlar tarafından yönetilecek. İçişleri bakanlığına getirilen Herbert Kickl daha önceki seçim kampanyalarında Nazi dönemi söylemlerini hatırlatan "Viyanalı kanımız için daha fazla cesur olalım" (Mehr Mut für unser Wiener Blut) tarzı söylemleri üreten bir siyasetçi olarak bilinmekte.
Aşırı sağın seçim başarısından cesaret alan faşist kesimler gün geçtikçe yabancılara, göçmenlere, mültecilere ve Müslümanlara karşı daha saldırgan bir tutum içerisine girmekteler. Avusturya'dan her gün bu kesimlere yönelik nefret söylemlerinden tutunda fiziki şiddete kadar saldırı haberleri gelmekte. Bunun en çarpıcı örneği 2018 yılının ilk gününde yaşandı. 2018 yılının ilk bebeğinin başörtülü olan annesiyle fotoğraflarının Avusturya basınında yer almasıyla birlikte utanç verici bir nefret sağanağı sosyal medyada bebeğin ve ailesinin üzerine faşistler tarafından boca edildi. Bu yorumlar arasında "yeni bir terörist doğdu" ya da "Mehmet ve Fatma 2018 yılında da Avusturya'da istenmiyorsunuz" gibi insanın kanını donduran bir çok ifade yer almakta.
Bütün bu olan biten karşısında Avrupa Birliği'nin, Avrupa Konseyi'nin ve diğer uluslararası kuruluşların sessiz kalması ise daha da vahim bir gelişmeye işaret etmekte. Bu da 11 Eylül sonrası aşırı sağın tedricen batı siyasetinde normalleştiğini gözler önüne sermekte. 2000 yılında ÖVP aynı aşırı sağcı parti ile koalisyon hükümeti kurduğu zaman ayağa kalkan ve Avusturya'ya karşı diplomatik yaptırımlar uygulayan AB bugün sus pus olmuş durumda. Yine aynı dönemde 150.000 kişinin sokaklara döküldüğü Avusturya'da bugün 5.000 kişinin bu faşist koalisyonu protesto etmiş olması Avrupa siyasetinin nereden nereye geldiğini açıkça göstermektedir.
Vakit geç olmadan Avrupa Konseyi ve insan hakları örgütleri Avusturya'yı izlemeye almalıdır. Zira Avusturya bir turnosol kağıdı gibi batı demokrasilerinin önünde durmaktadır. Avusturya'daki gelişmelere karşı ciddi bir tepki ortaya konulmadığı takdirde Avusturya'nın başına gelenlerin diğer Avrupa ülkelerinin başına gelmesi kaçınılmaz görünmektedir.
[Fikriyat, 4 Ocak 2017].