Tıpkı Hollanda gibi seçim sürecine giren Almanya’da da ucuz Türkiye düşmanlığından prim yapma günleri başladı. En son Merkel ile Schulz televizyon programında Türkiye düşmanlıklarını yarıştırdılar. Türkiye meselesine o kadar girdiler ki konuşmaları gereken Almanya’ya dair meselelerin bir kısmını es geçtiler. Bu yüzden Almanya sokaklarında “dün akşamki tartışmadan ne anladınız?” Sorusu sorulduğunda vatandaşlar “Yeni bir şey söylemediler” cevabını verdi.
Genellikle seçimle paralel artış gösteren bir Türkiye düşmanlığından bahsedilir fakat Almanya’yı yakından takip edenler bilecektir ki mevcut tartışmanın seçimi ve günceli aşan birçok yönü var. Seçimden sonra da Almanya’dan Türkiye’ye karşı ağır eleştiriler gelecek, Alman siyasetçilerin dilinden “Cumhurbaşkanı Erdoğan” düşmeyecek. Çünkü birbirine aslında sıkı bağlarla bağlı olan bu iki ülke arasında derin yapısal sorunlar var.
Almanya, Türkiye’nin ikili ilişkileri eşitlikçi zeminde değerlendirmesini bir türlü kabul edemiyor. Türkiye’de gözaltına alınan Alman vatandaşlarının emreder bir şekilde serbest bırakılmasını isterken, Almanya’da yaşayan teröristleri bırakın iade etmeyi gözaltına bile almaya yanaşmaması bu zihniyetin bir sonucu. Diğer taraftan Almanya son tartışmalarla ve üretmeye çalıştığı Türkiye imajıyla Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan pozisyonunu tahkim ediyor. Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Türkofobik pozisyonuna konjonktürel gerekçeler üretiyor. Ve tabi ki Türkiye’nin Almanya’da yaşayan 3 milyonu aşkın Türk üzerindeki nüfuzunu kategorik ayrımlar ve krizler çıkarmak suretiyle bertaraf etme gayretinde. Yani seçim sürecinde tonu sertleşen söylemler senelere yayılan yapısal sorunların sadece bir tezahürü.
Batı’da bazı çevrelerde artık bir takıntı haline dönüştü, Cumhurbaşkanı Erdoğan. Takıldıkları, tıkandıkları, tökezledikleri her dış politika ve hatta bazı iç politika mevzularında İngiliz anahtarı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığına soyunuyorlar. Batı’da sistematik olarak yaratılan bir algıdan hareketle, kendilerini haklı çıkarma arzusuyla Cumhurbaşkanı’na saldırma yolunu seçiyorlar. Erdoğan düşmanlığı, Almanya’nın yükselişteki aşırı sağcı siyasetini, Türklere karşı artan asimilasyon ve göçmenlere karşı artan baskı politikalarını, AB’nin içerisinde bulunduğu krizleri, terör örgütlerine verdikleri açık kurumsal desteği örtüyor. Sıfır empati ve ahlaki üstünlük vehmiyle birlikte güncelin kavurucu popülizmi, Almanya’yı Türkiye ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ayrı tutma söylemlerine götürüyor. Bu bile başlı başına Türkiye’nin iç işlerine karışmak olarak anlaşılması gerekirken, Almanya hâlâ kendi içişlerine karışıldığı iddiasıyla ortalığı ayağa kaldırıyor. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türkiye’yi ayrı tutma şeklindeki ucuz söylemlerin işe yaramayacağını Avrupa’da en iyi mülteci sorunu sebebiyle ayda bir Türkiye gelen Merkel’in bilmesi gerekir.
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin her şeye rağmen düzeltilmesi gerek. Seçim sonrasında belki retorikte bir düşüş yaşanırsa bunun kapısı aralanabilir. Fakat Türkiye’nin Almanya’ya çok daha sistematik yatırım yapması gerekiyor. Bir taraftan etkili diaspora politikasıyla Almanya’daki Türklerle anavatanları arasındaki bağ kuvvetlendirilmeli, diğer taraftan ise Merkel-Schulz girdabından ibaret olmayan Alman siyasetine ve kamuoyuna yönelik çalışmalarla makul çevrelere ulaşılmalı. Almanya’da Türkiye’ye ilişkin kamuoyunun şekillenmesindeki PKK, radikal sol, FETÖ dominasyonunu kırmak için hem siyaset hem de sivil toplum nezdinde çalışmalar yapılmalı.
[Akşam, 08 Eylül 2017].