Son yazımda Almanya'da gerçekleşecek seçimlerde oy kullanacak olan Türkiye kökenlilerin kahir ekseriyetinin oy kullanma davranışını, mevcut ana akım partilerin Türkiye siyasetine olan tepkilerinin belirleyeceğinden bahsetmiştim. Bu noktada bir kısım seçmenin tepkisini sandığa gitmeyerek, diğer kısmının ise parlamentoya girmesi mümkün olmayan ADD gibi partileri seçerek göstereceği tahmin ediliyor.
Bu bağlamda Almanya'da göçmenleri temsil eden bir partiye ihtiyaç olup olmadığı ya da böyle bir partinin Türkler ve müslümanlar için faydalı mı zararlı mı olacağı konusu son dönemde tartışılmaya başladı.
Bir kesim, Türklerin ve Müslümanların kendilerini temsil edecek bir partide yoğunlaşmasının, Müslümanlara yönelik olan mevcut dışlamanın ve düşmanlığın daha da keskinleşmesine yarayacağını iddia ederek karşı çıkmaktadır.
Hâlbuki sadece Almanya'da değil, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde de son dönemde böyle bir ihtiyaç tam da dindar Müslümanların ve Türklerin siyasetten dışlanmaları nedeniyle ortaya çıkmış durumdadır.
Zira bugün İngiltere ve İsveç gibi ülkeler hariç tutulursa, İslamiyet’i günlük hayatlarında yaşayan dindar müslümanlar Avrupa ülkelerinin siyasetinde neredeyse hiç temsil edilmemektedirler.
Dolayısıyla göçmenler yahut seküler Müslümanlar uzunca bir dönemdir Avrupa ülkelerinin parlamentolarda temsil edilmelerine rağmen, dindar olan Müslümanların siyasete katılımı görünür ya da görünmez filtre mekanizmaları ile engellenmektedir. İçki içmemek, domuz eti yememek, başörtüsü takmak siyasetten dışlanmak için birçok ülkede yeterli olmaktadır.
Bu durumun bir sonucu olarak örneğin Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli seçmenin neredeyse % 70'i muhafazakâr olmasına rağmen Alman parlamentosunda hiç temsil edilmemektedirler.
Siyasette dindar Müslümanlara yönelik mevcut filtre mekanizmalarının kısa vadede kalkması mümkün gözükmemektedir. Aksine Almanya ve Avrupa genelinde yükselen İslamofobya ve aşırı sağcı fikirler nedeniyle bu filtrelerin daha da sıkılaşması ve Müslümanları daha da dışlaması söz konusudur.
Dolayısıyla yakın bir geleceği bırakalım, uzun vadede bile kıta Avrupası’nda başörtülü bir milletvekilinin yahut dindar Müslüman bir erkeğin ulusal parlamentolarda kendine yer bulması neredeyse imkansız gözükmektedir.
İşte bu dışlama ve ötekileştirme bugün Avrupa'da Müslümanların siyasette kendilerini temsil edecek ve mümkünse diğer göçmenleri de kapsayacak ciddi partiler kurmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak bu şekilde bu kesimler parlamentolara giremeseler de siyasette kendilerini temsil etme ve argümanlarını duyurma imkanına sahip olacaklardır.
[Fikriyat, 20 Eylül 2017].