Avrupalılar AB’nin geleceğini tartışıyor. Erdoğan liderliğindeki Türkiye ise tartışmanın ana gündem maddelerinden birisi. Merkel ülke politikasındaki rakipleri tarafından Türkiye’ye taviz vermekle suçlanıyor. Mülteci sorunu ile başa çıkamayan Merkel, Türkiye’nin desteğini alabilmek için Erdoğan’ın anti-demokratik uygulamalarını görmezden geliyormuş. İngiltere’nin AB’den ayrılma referandumunda da Türkiye merkezî bir konumdaydı. Ayrılmayı destekleyen İngiliz siyasetçilerinin önemli argümanlarından birisi Türkiye’nin günün birinde AB üyesi olması ihtimaliydi. ‘Türkler geliyor’ diyerek seçmenlerini korkutup ‘öyleyse biz gidelim’ teklifinde bulundular. AB yetkilileri gün geçmiyor ki teröre destek veren milletvekillerini kollayan açıklamalar yapmasınlar. HDP’li milletvekilleri yargılanırsa Türkiye ile AB iş birliği zarar görürmüş.
İnsan ister istemez peki ne yaptı bu Türkiye size diye soruyor?
Yunanistan’ı Türkiye mi batırdı?
Paris’te Brüksel’de terör eylemlerini Türkiye mi yaptı?
Avrupa şehirlerini kana bulayan terör örgütlerine başkentinin orta yerinde propaganda çadırı kurma müsaadesi mi verdi?
Türkiye AB üyesi oldu, AB’nin karar alma organlarını domine etti ve Almanya’nın İngiltere’nin tekerine çomak mı soktu?
AB ülkeleri, Rusya gibi hava sahamızı bütün uyarılara rağmen düşmanca ihlal ettiler de uçaklarını mı düşürdü?
Avrupa’da yaşayan Türkleri harekete geçirerek, AB ülkelerinde kaos mu çıkarttı?
Sahi kuzum, AB ile savaşa girdik de bizim mi haberimiz yok!
Evet bu retorik soruların hepsi daha önce soruldu. Bir kısım bu soruların hepsine "hayır" cevabı verdi ve neticede Avrupa’nın bize karşı ‘düşmanca’ tavrını anlamadı. Diğerleri ise bu sorulara yine "hayır" cevabını verdi ancak ulaştıkları netice farklı oldu. Türkiye, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi evrensel değerlerden hızla uzaklaşıyordu ve bu nedenle Avrupa’dan soğuk rüzgârlar esiyordu. İnanırsanız güzel bir açıklama. İnanmazsanız Paris ve Brüksel’deki terör eylemlerinden ve kitlesel gösterilerden sonraki anti-demokratik tedbirleri, mültecilere reva görülen insanlık dışı muameleyi, Suriye’deki katliamlara karşı kör, sağır ve dilsiz tutumu ‘evrensel değerler’ perspektifinden bir değerlendirin. İnanasınız gelmiyor değil mi?
O zaman gelin şeytanın avukatlığını yapalım ve Avrupa’nın derdini Avrupa’dan taraf olarak anlamaya çalışalım?
Avrupa kamuoyu haklı. Türkiye Avrupa’dan da değerlerinden de hızla uzaklaşıyor. Bazen tökezlese de üç ileri bir geri adım atsa da hesap hatası yapsa da kendi yolunda yürümeye çalışıyor. Madden ve manen Avrupa’dan uzaklaşıyor. Ekonomisini, savunma sanayini, altyapı yatırımlarını kendisi yapmaya çalışıyor. Yabancı yatırımcıların üstelenmesine izin verdiği yatırımlarda bile %51 yerli üretim şartı koşuyor. Tesisi Türkiye’de kuracaksın, burada istihdam sağlayacaksın, üretimde Türk malı kullanacaksın ve teknoloji transferine izin vereceksin diyor. Suriye krizinde müttefiklik ilişkisini devam ettireceksek benim de şu şartlarım var diyor. Bunların hepsi bir yana Türkiye kültürel ve siyasi sahadaki asimetrik ilişkiyi yerle bir ediyor; İnsani değerler konusunda Avrupa kamuoyunun ikiyüzlü tutumunu hatırlatıyor, suret-i haktan gözükerek terörle mücadele konusunda Türkiye’ye yapılan demokrasi uyarılarını inandırıcı bulmuyor, Avrupa’nın önce kendi insan hakları karnesi ile hesaplaşmasını istiyor. Özetle Avrupa’nın sadece ekonomik üstünlüğünü değil moral üstünlüğünü hedef alıyor. Ve bunu ısrarla ve yüksek sesle yapıyor. İngiltere başbakanı Cameron’un "Türkiye 3000 yılına kadar AB üyesi olamaz" sözlerine karşılık Erdoğan "Bir araya geldiğimiz zaman sen böyle konuşmuyordun Cameron... Öyle demiyordun bize. Hep bize söylediği şuydu, 'Her zaman yanınızdayız, bir an önce Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne girmesi için her türlü gayreti gösteriyoruz.' Ne oldu şimdi?" diyor.
Kendinizi AB yerine koyun, siz olsanız bu sürecin kilit aktörü olan Erdoğan’ı sever miydiniz?
[Türkiye, 25 Haziran 2016].