Geçen hafta başarılı bir operasyonla polis içerisine sızmış 9 bin civarında FETÖ mensubu daha tespit edildi ve açığa alındı. Oldukça yüksek bir rakam. Biraz da topluma ürküntü veriyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası onca operasyon yapıldı. Tutuklamalar gerçekleşti. Açığa almalar oldu. Üzerinden sekiz ay geçti. Ama hala FETÖcü polis ve askerler çıkıyor sistemin içinden. Bu durumun oldukça yorucu olduğunu kabul etmek lazım. Dünyada eşine benzerine az rastlanır bir örgütle karşı karşıyayız. Kendisini öyle kurgulamış bir yapı ki, ne kadar temizlik yaparsanız yapın, bir yerlerde artıklarının kalma ihtimali hep var. Evet, bugün dönüp baktığımızda özellikle "bylock" sayesinde örgütün ana yapısına çok büyük bir darbe vurulduğunu biliyoruz. Fakat bu Karlov suikastında gördüğümüz gibi "yalnız kurtların" olmadığı anlamına gelmez. Zaten son operasyonda da gördük. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koruma ekibinden yine on dokuz polis FETÖ şüphesiyle açığa alındı. Yani maalesef bu örgütün radikalleşmiş unsurları aramızda dolaşmaya devam edecek. Belki de toplu ve örgütlü halde olmasa da bireysel olarak güvenlik kurumlarının içinde varlığını sürdürecek. Bunları konuştuğumuzda içimizi zaman zaman bir karamsarlık kaplayabiliyor. Yıllardır konuşulmasına rağmen devletin her kademesine sızmışlar. Aylardır temizleniyor olmalarına rağmen hala yüksek sayıda örgüt mensubunun polis teşkilatında varlığına şahit oluyoruz. O zaman doğal olarak herkes soruyor. Hata nerede? Bu kadar adam nasıl sızmış? Neden temizlenemiyor? Ama bence bu iki soruda hatalı sorular. Çünkü ikisi de sağlıklı analize değil genel geçer bir karamsarlığa dayanıyor. Daha soğukkanlı değerlendirmeler yapılırsa, doğru soruların devlete değil örgüte sorulması gerektiği ortaya çıkar. Yani aslında sorgulamaya örgütün özelliklerinden başlamak lazım. Bu kadar adamın sızması sadece devlet zafiyetiyle açıklanamaz. Veya bu kadar temizliğe rağmen hala yeni unsurların ortaya çıkması tek başına güvenlik kurumlarının personel alım alışkanlıklarına bağlanamaz. Sadece soru çalma meselesi de bu konuyu açıklamaya yetmez. Örgütün karakteristik özelliklerine bakmak lazım. Bu örgütün en belirgin özelliği yöntemidir. Yöntemi ise gizliliktir. Bütün elemanlarına sorun. Hiçbiri ne için bu kadar radikalleşmiş olduğunu açıklayamayacaktır. Hepsi genel bir amaçtan bahseder ama bu amacın ne olduğunu sorsanız hiçbirinin doğru düzgün bir fikri yoktur. Ama yöntemlerini çok iyi bilirler. O da gizli çalışmak. Mümkün olan her yere sızmak. Her türlü aracı ele geçirmek. Sorsanız o araçla ne yapacağını. Bilmez. Sadece ele geçirmesi gerektiği ezberletilmiştir ona. Amaçta değil araçta uzmanlaşmak bu örgütün hem avantajı hem dezavantajıdır. Kripto yapılanma sayesinde örgüt mensuplarını tespit etmeniz güçtür ama bir kere tespit ettiğinizde mücadelesi kolaydır. Konvansiyonel terör örgütleri bunun tam tersidir. PKK'lı bir teröristi devlet kolayca tespit edebilir ama Kandil Dağı'nda saklanan bu teröriste ulaşmak zordur. Fakat FETÖ baştan itibaren devlete gizlice sızarak onu ele geçirmeye odaklandığından diğer örgütlerden çok daha yakındır çok daha basit hedeftir. Yeter ki deşifre olsun. Bu nedenle FETÖ'nün kendine has özellikleri dikkate alınmalı. Bu nedenle yapılacak mücadele teknikleri ona göre geliştirilmeli. Kripto örgütlerle mücadelenin temel yöntemi haberleşme sistemlerine odaklanmaktan geçer. Aslında bylock ile yapılan tam da buydu. Bylock deşifre olduğunda örgütün ana yapısı çökertilmiş oldu. Önümüzdeki dönemde de benzer tekniklere odaklanmak gerekecek. Yani teker teker örgüt mensubu avlamak yerine iletişim hatları hedeflenmeli. Tekil unsurlar her zaman var olacak. Ama bunların ana yapısı çökertildiği için devletin içinde örgütlü halde var olamayacaklar. İletişim hatları da kesilmiş olduğu için topluma ve devlete yönelik büyük çapta tehdit üretebilmeleri mümkün olmayacaktır.
[Takvim, 4 Mayıs 2017].