Suud Veliahtı Selman'ın "ılımlı İslam'a dönme" söyleminin iç ihtiyaçlardan çok bölgesel karşılığı olduğu görüşündeyim. Suud-İran rekabetinde yeni bir ideolojik hazırlık olduğunu düşünüyorum. Dünkü yazımda "ılımlı İslam" söyleminin yeniden canlandırılmasının İran'ı "her türlüaşırıcılığın destekçisi" olarak konumlandırma gayreti olduğunu söylemiştim. Zira ABD patentli, orijinal "ılımlı İslam" projesi iflas edeli çok oldu. Washington, 11 Eylül 2001 sonrasında "siyasal İslam'ı dönüştürme, demokratikleştirme" politikasını kendi eliyle bitirdi. Bu yüzden Selman'ın "ılımlı İslam" söylemi yeni bir Arap milliyetçiliği formüle etme çabası. Elbette İran'ı ve hatta Türkiye'yi sınırlandırmak için... Yeni milliyetçilik dalgasından önce ABD'nin ılımlı İslam politikasının neden iflas ettiğine bakalım.
***ABD'nin "ılımlı, demokratik İslamcılık" yaratma hedefi "Batı ile uyumu" önceledi. Halkların taleplerinin yansıtılmasını hep geri planda tuttu. Bu yüzden İslami hareketleri "kontrol etme"amacından öteye gidemedi. Neticesi de Müslüman toplumların demokratik taleplerini"bastırma" pratiğine dönüş oldu. Tabutun son çivisini Obama yönetimi çaktı. Statükocu Körfez ülkelerinin Arap baharını kışa çevirmesine göz yumulduğunda "ılımlı İslam" projesi de toprağa gömüldü. ABD yönetimleri özellikle dört örnekte "ılımlı İslam" arayışındaki samimiyetsizliklerini ispatladılar. 1- Hamas'ın 2006'da Gazze'de seçimleri kazanmasını tanımadılar. 2- Mısır'da ilk defa serbest seçimler sonucu iktidara gelen Müslüman Kardeşler hareketi ve seçilmiş cumhurbaşkanı Mürsi'nin Sisi darbesiyle tasfiyesini desteklediler. 3- Milli menfaatlerini önceleyen ve Batı merkezli dünya sisteminin adaletsizliğini dillendiren AK Parti ve lideri Erdoğan'ı "radikal- faşist İslamcı" olarak niteleme ve tedip etme çabasına girdiler. 4- "Diyalog ve hoşgörü" timsali gösterilen Gülen hareketinin aslında "terör örgütü" ve istihbaratçıların "taşeronu" olduğu ortaya çıktığı halde bununla mücadelede Türkiye'nin yanında yer almadılar.
***İşte bu örnekler sebebiyle, ne zaman "ılımlı" İslam lafını duysak bir projenin "start" aldığını düşünürüz. Yeni proje, "Araplık" üzerinden Suud ve diğer Körfez ülkelerinin Irak ile yakınlaşmasını temin etmek. Hedef Selefi ve Şii ayrışmasını silikleştirmek; Arap ve Fars ayrımını canlandırmak. Böylece İran'ın hem Irak'ta hem de diğer Arap halkları nezdinde sınırlandırılmasını sağlamak. Hatırlayalım, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson geçtiğimiz günlerde "Şii milisler Irak'ı terk etsin" açıklaması yapmıştı. Geçen perşembe de Cenevre'de Irak'ı "İran nüfuzuna direnmeye" çağırdı ve ekledi: "Iraklılar Arap'tır, Pers değil. İster Sünni, ister Şii olsun Iraklılar Arap'tır. Suudluların da çok eskiye dayanan kabile kardeşliğiyle (Iraklılarla) yeniden irtibat kurmaya istekli olduğunu düşünüyorum." Tillerson, Suud Dışişleri Bakanı Cübeyr'i "Iraklı Arap kardeşleri" ile yeniden irtibat kurma yönünde teşvikte de bulunmuş. Malum, Suud-İran rekabeti Vahhabilik ve Şiici ideoloji arasındaki kutuplaşmaya dayanıyor. Rekabet bu ideolojik düzlemde devam ederse Şii dayanışması İran lehine öne çıkıyor ve "Arap kardeşliği" gölgede kalıyor. Bu nedenle "ılımlı İslam" soslu yeni bir Arap milliyetçiliğine ihtiyaç duyuluyor.
[Sabah, 28 Ekim 2017].