SETA > Yorum |
Yeni Süreç için Eski Dersler

Yeni Süreç için Eski Dersler

Silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi müzakere sürecinin başlamasını; statü talebinden vazgeçilmesi de sürecin başarıya ulaşmasını mümkün kılacaktır.

Yaklaşık iki haftadır, kamuoyunun gözü önünde yeni bir süreç ilerliyor. Başbakan'ın İmralı ile görüşmelerin devam ettiğini ifade etmesiyle varlığından haberdar olunan yeni süreç, Ahmet Türk ve Ayla Akat'ın 3 Ocak'ta İmralı'ya giderek Öcalan'la görüşmeleriyle yeni bir ivme kazandı. Oslo sürecinden farklı olarak, dış aktör aracılığına başvurmadan, Öcalan'ı merkeze alarak ve siyasi aktörleri de içererek, kamuoyundan gizlenmeden sürdürülen görüşmeler, 2012'de tükenmeye yüz tutan umutları yeniden yeşertti. Süreç başladığından beri meydana gelen provokasyonlara, BDP'li kimi aktörlerin gizleyemedikleri huzursuzluklarına ve süreci sabote etme ihtimali taşıyan, çoğu maksatlı ve/ya mesnetsiz ayrıntılı yol haritası tefrikalarına rağmen, sürecin doğrudan tarafı olan aktörlerin yüklendikleri işin kırılganlığının farkında olmaları ve kamuoyunda hâkim olan ihtiyatlı iyimserlikle sürecin şimdilik yol kazasına uğramadan ilerlediği söylenebilir.

Çatışmaları sonlandıracak barış süreçlerini başlatabilmek için yüksek maliyetlerle öğrenilmiş derslere ve süreci rahatlatacak adımlara ihtiyaç var. Mevcut süreç, başarısızlıkla neticelenen Oslo sürecinden çıkarılan dersleri ve sürecin devamını sağlayacak rahatlatıcı adımları içeriyor gözükmektedir.

SÜRECİ MÜMKÜN KILAN SİYASİ DERSLER

Mevcut süreci mümkün kılan siyasi dersleri iki başlık altında ele almak mümkün. Bu başlıklar, bir buçuk yıl önceye kadar umutla sürdürülen Oslo sürecinin niye sonuçsuz kaldığını ve mevcut sürecin nasıl mümkün hale geldiğini ortaya koymaktadır.

Yeni süreci mümkün kılan en önemli dinamik, PKK'nın silahlı mücadeleyle öngördüğü hedefe ulaşamayacağını, devletin de güvenlik enstrümanlarıyla PKK'yı ortadan kaldıramayacağını fark etmiş olmasıdır. Bu farkındalık, devletin Oslo görüşmelerini gerçekleştirmesini mümkün kılmıştı. Ancak 2011'in ortalarından itibaren önce PKK, bölgesel gelişmeleri yanlış okuyarak silahlı mücadeleye öncelik verdi, ardından da devlet siyasal merkezde yaşanan iktidar dönüşümünün etkisiyle PKK'nın yeni stratejisini de yedeğine alarak güvenlik enstrümanlarına ağırlık verdi. PKK'nın tarihinin en şiddetli çatışma sürecini başlatarak yükselttiği terör dalgası, devleti de güvenlik politikalarına teslim olma noktasına getirdi.

Ancak güvenlik enstrümanlarının maksimum düzeyde kullanıldığı 2011 ve 2012 yılları, ürettiği muazzam maliyete karşın, silahlı mücadeleye yüklenen pozitif öngörüleri realize edemedi. PKK, ne devrimci halk savaşını başlatabildi, ne de devlete mevzi kaybettirebildi. Devlet de, PKK'nın umutlarını boşa çıkarsa da varlığını ortadan kaldıramadı. Ölüme gönderdiği gençlerin yerini kolaylıkla doldurabildiği müddetçe, kullanılabilecek herhangi bir güvenlik enstrümanıyla PKK'nın ortadan kaldırılması mümkün de gözükmüyor. Sonuç olarak, bugünkü süreci mümkün kılan en önemli zeminin, silahlı mücadeleye yüklenen anlamların boşa çıkması olduğu söylenebilir.

Süreci mümkün kılan bir diğer gelişme, PKK'nın silahlı mücadeleyi sürdürme kararında da etkili olan Arap Baharı okumasının yanlışlığının ortaya çıkması oldu. PKK, Suriye'deki çatışmanın Kürtlere ve PYD üzerinden kendisine Türkiye ile mücadelesinde yeni kazanımlar sağlayacağını, Türkiye'nin Suriye politikasına karşı oluşan Moskova destekli Tahran- Bağdat- Şam aksının da hem Türkiye'yi zayıflatacağını hem de kendisinin ihtiyaç duyduğu dış desteği yaratacağını hesap etmişti. Bu iki dinamiğin, sadece Türkiye'ye karşı elini güçlendirmeyeceğini, aynı zamanda, Türkiye dışındaki Kürtler üzerinde de etkili olmasının kapısını aralayacağını varsaymıştı. Bu varsayımla PKK, Oslo sürecini sonlandırıp, bölgesel denklemler oturuncaya kadar silahlı mücadeleye devam etme kararı aldı.

Ancak geride bıraktığımız iki yıllık süreçte oluşan yeni bölgesel denklem, PKK'nın, başından itibaren yanlış olduğu açık olan bu jeo-politik okumadan tereddüt etmesine yol açtı. Rusya'nın sürdürdüğü politikadan öngördüğü faydayı hasıl ederek 'onurlu' bir çıkış aramaya başlaması, Tahran- Şam- Bağdat ekseninin mevzi kaybetmesi, Şam'ın kaybetmeye mahkum olduğunun kesinleşmesi, PYD'nin Suriye muhalefeti tarafından çevrelenmesi, Erbil-Bağdat geriliminin Erbil-Ankara ittifakını güçlendirmesi vb. gelişmeler, PKK'nın öngördüğünün aksine bir bölgesel denklemin oluşacağını fark etmesine yol açtı. Buna, otoriter rejimlerin demokratik rejimlere yerini bıraktığı yeni bölgesel sistemin, PKK türü silahlı örgütlerin varoluş koşullarını ortadan kaldıracağını da eklemek mümkün. Dolayısıyla, yeni süreci mümkün kılan ikinci dinamik, bölgesel okumaların gözden geçirilmesine duyulan ihtiyaçla ilişkilidir.

MÜZAKEREYE UYGUN KOŞULLARI OLUŞTURMA

Oslo sürecinin sonuçsuz kalmasına yol açan gerekçelerden çıkarılan dersler, bu gün sürecin yeniden başlamasına zemin hazırlamış gözüküyor. Ancak silahlı mücadelenin rolüne ve bölgesel gelişmelerin etkilerine yönelik çıkarılan dersler, yoğun çatışmalar maliyetine geride bıraktığımız iki yılı paranteze almaya yol açsa da yeni sürecin başlamasına ve devam etmesine yol açacak teminatları sağlamıyor. Bugünkü sürecin Oslo sürecinden farklı olarak başarıya ulaşması için, PKK'nın Oslo sürecindeki iki kritik unsuru revize etmeye yönelik adımlar atmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu adımlardan ilki, görüşmelerin silahların gölgesinde yürütülmesinin zorluğunu aşmak üzere PKK'nın silahlı unsurlarını ülke dışına çıkarma kararı almasıdır. Silahlı güçler ülke içinde kaldığı müddetçe, şehit ve çatışma haberleri siyasal gündemi esir aldıkça, PKK'nın nihai silahsızlanma için ihtiyaç duyduğu güvencelerin sağlanması da, Kürt sorununun çözümü için gereken demokratik adımların atılması da zorlaşmaktadır.

Demokratik hiçbir ülkede, hiçbir iktidar, normatif doğruluğu bir yana, kendisini seçimlerde zaafa uğratacak adımlar atmaz. Siyasi partilerin ve siyasi faaliyetlerin cemaat veya hayır işlerinden en önemli farkı, normatif doğruları gelecek hesaplarla ilişkilendirerek ele almalarıdır. AK Parti, atılması gereken adımlar konusunda, normatif ve vicdani düzeyde hiçbir tereddüde sahip olmasa bile, toplumsal maliyet üretecek, kendisini iktidardan düşürecek bir adım atmakta tereddüt edecektir. Bu iktidar denkleminin seçim sonuçlarıyla belirlendiği demokratik rejimlerdeki siyasi süreçlerin doğal bir sonucudur.

Dolayısıyla, siyasetin inisiyatif geliştireceği bir vasatın oluşturulması ve Türk ve Kürt kamuoylarının çözüm sürecini desteklemesi için öncelikle silahların susmasını garantiye almak gerekir. Bu çerçevede, İmralı görüşmelerinin devam etmesinin ve derinleşmesinin birinci koşulu, çatışmasızlık sürecini tahkim etmek üzere, PKK'nın silahlı unsurlarını sınır dışına çıkarma kararı almasıdır.

Mevcut sürecin başlamasını ve başarıyla sonuçlanmasını mümkün kılacak ikinci dinamik, PKK'nın özerk statü talebinden vazgeçmesidir. Hatırlanacağı üzere, Oslo süreci, birçok dinamiğin yanı sıra, öncelikle, PKK'nın özerk statü talebinin karşılanmaması dolayısıyla şiddete tekrar sarılmasıyla bozulmuştu. Oslo sürecinin bitmesine milat olan Silvan saldırısının olduğu gün DTK demokratik özerklik ilanında bulunmuştu. Dolayısıyla, bugün devam eden görüşmelerin başarıya ulaşması için, Kürt sorununu statüsüzlük bağlamından çıkararak demokrasi eksikliği bağlamına oturtmak gerekir. Ahmet Türk'ün aktarımına göre Öcalan, Kürt sorununun çözümünü, PKK ve BDP'nin iki yıldır dillendirdiği statü talebiyle ilişkilendirmekten öte, Türkiye'deki demokratik standartların yükseltilmesiyle ilişkilendirmektedir. Bu, çözümün anahtarı olabilecek önemde bir gelişmedir.

Dolayısıyla, bugünkü sürecin başlamasını ve başarıya ulaşmasını sağlamanın yolu, öncelikle, Öcalan'ın ikna olduğu anlaşılan bu iki adıma PKK ve BDP'nin de ikna olmasından geçmektedir. Silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi müzakere sürecinin başlamasını; statü talebinden vazgeçilmesi de sürecin başarıya ulaşmasını mümkün kılacaktır.

Bugünden sonra, sürecin devamı üzerinde etkili olacak en önemli unsur, PKK ve BDP'nin Öcalan'ın ikna olduğu bu sürece razı olup olmayacaklarıdır. Diğer bir ifadeyle, devlet- Öcalan arasındaki görüşmelerin devam etmesi ve sorunun çözülmesini sağlayacak bir seyir izlemesinin yolu, PKK ve BDP'nin sürece ikna olmasından geçmektedir. Devlet, Öcalan'ı ikna etti; sıra Öcalan'ın PKK'yı ikna etmesinde. Bu da, Öcalan'ı liderlik testine tabi tutuyor. Süreç, Öcalan'ın liderlik testiyle start alacak ya da kesintiye uğrayacak.

Sabah Perspektif, (2013.01.12)