CHP, HDP ile güç birliğinin açıktan dile getirilmesini istemiyordu. HDP tabanını CHP’ye oy vermeye ikna işi, HDP’li siyasetçilere bırakılmıştı.
Ancak son günlerde kendi tabanlarından yüksek düzeyde itiraz gelmiş olacak ki HDP’li Pervin Buldan, CHP ve İYİ Parti’yi zora sokma pahasına, “Büyükşehir ve bazı ilçelerde ‘adayımız yok’ diye kimse kaygılanmasın. Belediye meclis üyelikleri dâhil olmak üzere bütün ilçelerimizde ve büyükşehirde meclis üyelerimiz, sizlerin göndereceği ve temsil edeceği arkadaşlarımız olacaktır” açıklamasını yapma ihtiyacı duydu.
HDP’nin katı Kürt milliyetçisi tabanının, özellikle batıda, önemli bir kısmının sandığa gitmeme eğiliminde olduğu için Buldan’ın bu açıklamayı yaptığı biliniyor.
Yakın bir dönemde kendi tabanından HDP yönetimine bazı eleştiriler yükseldi. Bu eleştirilerden biri, HDP yönetiminin partiyi Kürt olmayan sol ve sosyalistlere teslim ettiği ile ilgiliydi.
HDP yönetiminin, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının çoğunluğunun Kürt olmayan sosyalistlerden oluştuğu biliniyor. Bunun için yakın dönemde HDP yönetimine yönelik öne çıkan bir eleştiri, “partinin çoktan Kürt olmayan sol ve sosyalist kayyumlara” devrildiğiydi.
Hatta bunun üzerinden yapılan eleştiri HDP’li belediyelere atanan kayyumlara getirilip, HDP yönetiminin devletin bu tavrına kızma hakkının olmadığı söyleniyordu. Bu eleştiriyi yapan HDP’lilere göre, HDP ve PKK üst yönetimi HDP’yi çoktan Kürt olmayan sosyalist kayyumlara devretmişti.
Şimdilerde bu eleştirinin bir benzeri, HDP’nin batıda belediye başkanı adayı çıkarmamasına yönelik olarak yapılıyor. HDP’nin azımsanamayacak bir oy oranına sahip olduğu büyükşehirlerde CHP ve İYİ Parti’nin desteklenmesinin karşılığında “ne alındığı” sorusu yöneltiliyor, parti yönetimine.
İşte, HDP’liler tabanda yaşanan bu eleştirileri savuşturmak için son dönemde Millet İttifakı’nı kendi tabanı nezdinde zora sokma pahasına arka arkaya açıklama yapmaya başladı.
HDP Eş Başkanı Sezai Temelli de bu bağlamda şöyle bir açıklama yaptı:
“Mansur Yavaş da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. HDP’lileri yok sayarak, siyaset yapamaz. O da işte bizim gücümüzdür. Ekrem İmamoğlu seçilmişse bilecek ki o kentte yaşayan 3 milyon Kürt’ün oyuyla seçilmiştir. Kürtlere rağmen siyaset yapamayacağını bilecektir.…. Biz bu riski alıyoruz. Seçmenlerimize diyoruz ki biz bu riski alacağız ve Türkiye’yi değiştireceğiz.”
Temelli “biz risk alıyoruz” derken, aslında kendi tabanına değil, CHP ve İYİ Parti yönetimine söylüyor bu sözleri. Seçimden sonra, bir anlamda “kendilerine sahip çıkılmasını” istiyor şimdiden.
CHP ve İyi Parti yönetimlerine, HDP ve PKK’nın eleştiriden muaf tutulmasının yeterli olmadığını söylüyor. CHP’nin HDP’ye biraz daha yaklaşmasını istiyor.
Bu açıklamaları ile CHP ve İYİ Parti yönetime şimdiden mesaj veriyor. Seçimden sonra, bu desteğin karşılığında kendilerine sahip çıkılmadığında, seçim öncesi yapılan pazarlıklarla ilgili çıkıp konuşacaklarının ipucunu da vermiş oluyorlar.
2 Kasım 2018’de Pervin Buldan şöyle bir açıklama yapmıştı: “AK Parti ve MHP dışında hemen hemen bütün partilerle il başkanları düzeyinde görüşmeler oluyor. İstişareler, ziyaretler, diyaloglar devam ediyor.”
Buldan bu açıklamayı yaptığında, “ortak aday” konusunda görüşmelerin devam ettiğini de söylemişti.
HDP güç birliğine ilişkin açıklama yaptığında, Millet İttifakı partileri ve bu blokun savunucuları her seferinde tevil yapmaktan bitap düştü.
HDP’nin açıklamalarının kendilerini bağlamadığını söyleyerek ittifakın sorumluluğundan kaçmaya çalışıyorlar.
Ancak HDP’nin daha seçim öncesinde başlayan bu açıklamaları, seçimin ardından daha da somutlaştırılarak devam edecek gibi görünüyor. HDP her kritik dönemde CHP’den kendisine sahip çıkılmasını isteyecek.
Bu açılardan bakıldığında, aslında Temelli’nin “risk” olarak ifade ettiği sorumluluğun büyük kısmı CHP ve İyi Parti’nin üzerinde. Seçimlerden sonra parti içi iktidar mücadelesinde, HDP ile yapılan güç birliği ve HDP’lilerin sözleri, CHP ve İYİ Parti’nin bugünkü yöneticilerinin önüne konacaktır, kendi partilileri tarafından...
[Türkiye, 19 Mart 2019]