Seçimin güvenliği ile ilgili mevzuat ve prosedürlerin hukuka uygun olduğu, Anayasa Mahkemesinin en son verdiği kararla da kesinleşmiş oldu.
Buna rağmen, muhalefet seçimlerin güvenliğine ilişkin tartışmaları zaman zaman gündeme getirmeye devam edecek. Ancak muhalefet partileri seçimlere yönelik iddialı olduklarını gösterebilmek için bu konuyu bu günlerde gündemlerinin geri planına attılar.
Seçim güvenliği meselesinin önemli bir kısmının siyasi bir tartışma olduğu aslında böylece ortaya çıkıyor.
7 Haziran 2015 seçimlerine gidilirken, muhalefet “seçim güvenliği” konusunu en önemli gündem maddesi yapmıştı. Ancak seçimlerin ardından, AK Parti tek başına iktidarı kuracak çoğunluğa ulaşamayınca, hiç kimse seçimlerin güvenliği tartışmasına girişmemişti.
Hâlbuki 7 Haziran seçimlerinin güvenliği, Güney ve Doğu Anadolu’da PKK ve onun siyasi uzantılarının baskısından dolayı, çeşitli açılardan tartışılması gereken bir seçimdi.
Seçimlerin güvenliği meselesi eğer tartışılacaksa terör örgütünün baskısından dolayı seçmen iradesinin sandığa yansımaması ve sandık kurullarının baskı ile sabote edilmesi gibi konular üzerinden tartışılması gerekirdi.
18 Mart 2018 tarihli kanunda, seçim güvenliğine ilişkin yapılan değişiklikler tam da bu gerekçelere dayandırıldı. Çünkü bölgeden bu konuda siyasete yoğun bir şikâyet ve talep gelmişti.
Seçimlerin güvenliği meselesi, seçim mevzuatı, uygulama ve güvensizlik unsurlarının nereden kaynaklanabileceği konuları üzerinden somut olarak ele alınması gerekir. Değilse kamuoyunda bu konu algılar üzerinden kolayca maniple edilebilmektedir.
Türkiye’de seçimlerin “denetimi” ve “yönetimi” sadece yargıya verilmiştir. Dünyadaki bazı demokratik ülkeler bu iki görevi parlamento ve yargı arasında paylaştırmıştır. Bu uygulama, Türkiye’de demokratik siyasetin başladığı 1950’den bu yana hemen hemen aynıdır. Türkiye’de denetim ve yönetim işini Yüksek Seçim Kurulu (YSK) yürütmektedir. YSK yeni bir kurum değildir. 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile kurulmuş bir organdır.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar bütün süreçleri YSK yönetir. İtirazları YSK karara bağlar. Türkiye’de bazı çevrelerin tartıştığı şekliyle, YSK bir siyasi organ değildir. Üyelerinin seçimi Anayasa ile belirlenmiştir. Buna göre YSK üyeleri, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarının kendi üyeleri arasından seçtiği yargıçlardan oluşur.
Ancak gözden kaçmaması gereken bir husus, YSK’da kurullara ve görüşmelerin tümüne siyasi partilerin temsilcileri de katılır. Sadece kararların alınmasında oy kullanmazlar. İl ve ilçe seçim kurulları da yargı mensuplarından oluşur. Siyasi partilerin temsilcileri il ve ilçe seçim kurullarına katılır.
Yargı organının tüm işlemleri seçime katılan partilerin gözetimi altındadır. Yani sandıkların oluşumu, oy verme işlemleri, oy sayımı, sayılan oyların tutanaklara geçirilmesi, tutanakların imza altına alınıp seçim kurullarına ulaştırılması, seçim kurullarında birleştirme tutanaklarının düzenlenmesi ve tutanakların bilgisayar üzerinden sisteme aktarılması gibi tüm işlemler siyasi partilerin temsilcilerinin bizzat katıldığı ve gözetlediği bir ortamda yapılır.
Seçim gününde, kamu görevlisi olan sandık başkanının yanında seçime katılan partilerin temsilcilerinden sandık kurulu oluşturulur.
Yani seçimlerin güvenli ve sıkıntısız bir şekilde işleyebilmesi için seçimi yürüten ve denetleyen yargı kadar, siyasi partiler de tüm bu süreçlerden sorumludur.
Eğer seçim sonuçlarının güvenilirliğine ilişkin bir tartışma ortaya çıkarsa seçim ve sandık kurullarında görev alan siyasi partilerin temsilcileri işini iyi yapmıyor demektir.
Bunun istisnası önceki satırlarda belirttiğim gibi, geçmiş dönemde PKK terör örgütü ve onun siyasi uzantılarının Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki geçmiş dönemdeki baskılarıdır.
Sandıkların taşınması, birleştirilmesi, oy sayım işlemlerinin nasıl yapıldığı ve sandık kurullarının işlev ve görevleri gibi konular üzerinden bu meseleyi tartışmaya devam edeceğim…
[Türkiye, 7 Haziran 2018].