AK Parti ve MHP’nin uzlaşmasıyla Meclis Anayasa Komisyonu’na sunulan “başkanlı siyasal sistem” teklifinin geneli üzerinde görüşmeler tamamlandı. Teklifin komisyonda görüşülmesi CHP’nin “yerim dar” tartışması ile başlamıştı. Geneli üzerindeki oylama ise CHP’li 150 milletvekilinin konuşmak için sırada beklediği gerekçesiyle yine tartışma ile bitti. Dolayısıyla CHP’nin cumhurbaşkanlığı sistemi üzerindeki teknik itirazları yine tam anlaşılamadı.
CHP, Komisyondaki görüşmelerde zaman kazanmaya dönük bir taktikle hareket ettiği için itirazların içeriği daha önceki söylenenlerin bir tekrarıydı. Bu anlamda, anayasa değişikliği teklifinin komisyon görüşmeleri “rejim değişikliği” ve “tek adam yönetimi” sarmalına sıkıştırıldı. İki partinin uzlaşması üzerinden meclise gelen bu önerinin referanduma gitmesinin önünde bir engel görünmüyor. CHP bunu bildiği hâlde, görüşmeleri zamana yayma taktiği izleyeceğine, teklifi iyileştirmeye yönelik bir müzakere çerçevesi yürütse, Türkiye’nin geleceği için çok daha faydalı bir siyaset izlemiş olur.
CHP, Meclis'te teklifin özüne girmese de aslında başkanlık sistemi ile ilgili yayınladığı bir raporda meseleyi ele aldı. İlgili raporun başlığında, her ne kadar “Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmaları” yazılsa da; rapor, daha çok karşılaştırmalı siyasal sistem tartışmalarındaki “avantajlar” ve “dezavantajlar” meselesine odaklanmış. Bu anlamda, parlamenter sistemin demokrasiye daha uygun; başkanlık sisteminin ise otoriterliğe yatkın olduğu gibi daha önceden çok kez yanlışlanan bir sonuca ulaşılmış. Bu argüman da Latin Amerika ülkelerinde yaşanan askerî darbe rejimleri üzerinden oluşan literatüre dayandırılmış.
Halbuki, siyasal sistem ve askerî darbe arasındaki ilişkinin analizi için Latin Amerika ülkelerine gitmeye gerek yoktu. Parlamenter sistemle yönetilen Türkiye’de bolca askerî darbe yapılmıştı. CHP’nin de bu literatüre uzak olmadığı aşikârdı. Diğer taraftan, eğer meseleye daha geniş bakılsa, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından parlamenter sistemlerin dünya örneklerinin birçoğunda askerî darbe ve otoriterliğin bolca yaşandığı görmezden gelinmezdi.
CHP’nin başkanlık sistemi raporunun öneriler kısmında, daha ilk maddelerde “yeni bir devlet kurulmasını gerektiren dış bir kırılma olmadan reform adı altında yeni bir rejim ve devlet düzeni”ne ilişkin yeni anayasanın yapılamayacağı belirtilerek, değişiklik baştan tartışma dışı bırakılmış.
Türkiye’deki mevcut sistem krizi kabul edilmekle birlikte, bu krizden nasıl çıkılacağına yönelik gerçekçi bir öneri de sunulmamış. Yeni öneri olarak, 2007 yılında CHP’nin “367 krizi” ile kilitlediği eski sisteme dönülmesi tavsiye edilmiş. Yani cumhurbaşkanının tekrar meclis tarafından seçilmesi ve yetkilerinin azaltılması. Cumhurbaşkanın yetkileri ne kadar azaltılırsa azaltılsın, atama, veto ve seçime götürme gibi yetkileri bulunacaktır. Dolayısıyla, bu yetkilerin bulunduğu bir sistemde cumhurbaşkanı seçiminde krizlerin yaşanması muhtemelidir.
CHP’nin raporunda en dikkat çeken radikal öneri, cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması ile ilgili getirdiği yeni çözümde karşımıza çıkmakta. Bu öneriye göre; “Başbakanı atama ve hükûmeti kurmakla görevlendirme yetkisi Meclis Başkanına bırakılmalıdır.” Bu durumda, hükûmet kurulamazsa, “otomatik bir yetki ile” görünmez bir el tarafından seçimin yenilenmesi önerilmektedir. Ancak böyle bir düzenlemede, Meclis Başkanının nasıl seçileceği, seçim sırasında yaşanabilecek krizler, çoğunluk partisinden Meclis Başkanının seçilememesi durumunda nasıl bir atama yapacağını tartışmaya bile gerek yok.
CHP önerisinde siyasal istikrarı sağlamak için önerilen diğer bir çözüm önerisi, %10 seçim barajının, %5’e düşürülmesidir. Ancak, Türk tipi parlamenter sistemin bütün krizlerinin, siyasi alanın parçalı yapısı olduğu dikkate alındığında, böyle bir baraj sistemi ile nasıl bir siyasal istikrarın sağlanacağı da bir muammadır.
Türkiye’de siyasal sistem meselelerine kafa yoranların kolayca bilebileceği gibi, yönetimde istikrar, temsilde adaleti sağlamak için sürekli seçim kanunları değiştirilmiş, ancak tüm bu değişikliklerin hiçbiri çözüm olmamıştır. Yani CHP’nin önerdiği şekilde çözümün “sistem içi” iyileştirme ile yapılamayacağı birçok denemenin ardından görüldü.
[Türkiye, 27 Aralık 2016].