Türkiye’de gerçekleştirilecek anayasa değişikliği ile “yarı parlamenter” sistemden “partili cumhurbaşkanlığı” sistemine geçiş meselesi ülkemizde hararetle tartışılıyor. Bu değişiklikle yapılması amaçlanan yönetim sistemi değişikliğinin taraftarları olduğu gibi karşıtları da var.
Batılı “müttefiklerimizin” medyasına baktığımızda, orada da Türkiye’deki anayasa değişikliğinin önemli gündem maddelerinden biri olduğu görülüyor. Özellikle de, kendi ülkesinden çok Türkiye ile ilgilenen Alman medyasında konu hakkında çok sayıda yazıya rastlıyoruz.
Ancak Türkiye’den farklı olarak, Batılı “dostlarımızın” konuyu “tartışmadıklarını” aksine kafalarının çok net olduğunu görüyoruz. Kararlı bir şekilde Türkiye’deki anayasa değişikliğine karşı çıkıyorlar. Ülkemizdeki parlamenter sistemin savunuculuğuna adamışlar kendilerini. Partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçilip cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılmasının Türkiye’yi diktatörlüğe götüreceğini falan söylüyorlar. Çok endişeliler demokrasimiz için (!)
Bu arada, bunu sadece Türkiye konusunda yapmıyorlar. Polonya’da 2015 sonunda yapılan Anayasa Mahkemesi reformu konusunda da benzer bir tutum takınmışlar ve Polonya hükûmetini demokrasiye karşı olmakla suçlamışlardı.
Peki, neden Türkiye ve Polonya gibi “müttefik” ülkelerde yapılan anayasa değişiklikleri Batılı “dostlarımızı” bu kadar rahatsız ediyor. Türkiye’de yapılacak olan anayasa değişikliğiyle yönetim sistemi ABD ve Fransa’dakine benzer şekilde, yürütmede başkan veya cumhurbaşkanını öne çıkaran bir yapıya dönüşüyor. Bunun demokrasi açısından bir sakıncası olsa kendi ülkelerinde uygulanmasına da karşı çıkmaları gerekmez mi? Demokrasinin sadece parlamenter yönetim sistemiyle söz konusu olmadığını, pekâlâ başkanlık ya da cumhurbaşkanlığı sistemleriyle de mümkün olduğunu biliyorlar.
Bu durumda neden Türkiye’deki yönetim sisteminin ABD ya da Fransa’dakine benzer olmasına karşı çıkıyorlar? Neden Türkiye’nin bu adımı atması durumunda demokrasiden uzaklaşacağını yazıp duruyorlar?
Gerçekten dertleri Türkiye’de demokrasinin ne düzeyde olduğu mu? Yoksa Türkiye’de yapılmaya çalışılan anayasa reformunun getireceği güçlü iktidarların ülkeyi dışarıdan manipülasyonlara daha kapalı hâle getirmesi mi asıl endişe duydukları şey?
Bu soruların cevabını vermek için, özellikle Türkiye’ye yönelik politika söz konusu olduğunda ülkelerindeki iktidarlarla senkronize olma konusunda çok maharetli olan Batılı medyanın Türkiye, Mısır ve Cezayir’de demokrasiye yönelik açık darbeler gerçekleşirken nasıl yayın yaptığına bakmak gerekir.
Demokrasiye sahip çıkmakla ekonomik ve siyasi çıkarlarını korumak arasında bir ikilemde kaldıklarında tereddütsüz bir şekilde çıkarlarını tercih eden ABD, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin yönetimleri ve medyalarının, Türkiye’deki anayasa değişikliği konusundaki açıkça karşı çıkan pozisyonlarını demokrasiye dair kaygılarıyla ilişkilendirmek uluslararası ilişkilerin doğasını bilmemek demektir.
Uluslararası ilişkilerin doğasını bilenler, devletlerin dış politika davranışlarına “güç ve çıkar” eksenli anlayışın esas teşkil ettiğini ve demokrasi ve insan haklarına dayalı söylemlerin de bu politikalara dayalı müdahale ve manipülasyonları kamufle etmek için kullanıldığını açık bir şekilde görürler.
Bu açıdan bakıldığında, önemli Batılı ülkelerin medyasında Türkiye’deki anayasa değişikliğine kararlı bir şekilde karşı çıkılması ve hem Türkiye kamuoyunu hem de kendi hükûmetlerini etkileyerek bu düzenlemelere karşı bir seferberlik havası oluşturulmaya çalışılmasının temel nedeni Türkiye’nin demokrasisinin geleceğine dair kaygıları değil, Ankara üzerindeki nüfuzlarını daha da fazla kaybedeceklerine yönelik endişeleridir.
Eğer Ankara’ya karşı, tek taraflı nüfuza dayalı dengesiz bir bağımlılık ilişkisi dışında bir politika geliştirmeyi düşünemiyorlar ve Türkiye’yi eşit ortak olarak kabul edecekleri yeni bir ilişkiye razı olmuyorlarsa, bırakalım istedikleri kadar endişelensinler.
Ancak bu şekilde, çıkar eksenli endişelerini demokrasi söylemleriyle kamufle edip hem kendi kamuoylarında hem de bütün dünyada Türkiye karşıtı bir hava oluşturmalarına müsaade etmemeliyiz.
Türkiye’nin son yıllarda maruz kaldığı müdahale ve manipülasyonlar, güçlü bir iktidara ne kadar ihtiyaç duyduğunu açıkça ortaya koyuyor.
[Türkiye, 11 Ocak 2017].