Başta Türkiye ve İran olmak üzere uluslararası camianın tüm uyarılarına rağmen Kuzey Irak’ta referandum yapıldı. Bölgeyi yakından takip edenler ve aktörleri yakından tanıyanların birçoğu Barzani’nin bu ısrarını açıklamakta zorluk çekiyor. Bölgeyi en iyi bilenlerden bir ABD’li uzmanın deyimiyle Barzani’nin yol planı hüsnükuruntulardan (wishful thinking) ibaret. Barzani’nin bu ısrarının en başta Kuzey Irak halklarının selametine olacak rasyonel bir açıklaması yok. Kusura bakmasınlar ama televizyon televizyon gezen ve köşelerinden “naif” argümanlarla bağımsızlık propagandası yapanların, ortaya romantizm ve milliyetçi jargondan başka bir şey koyduğu yok. Yani “Türkiye neden karşı çıkıyor” sorusunu düşünme zahmetinde bulunmadan; Türkiye’nin, kendi romantik ve milliyetçi tezlerini kabul etmesini bekliyorlar.
Barzani’nin bu ısrarının en basit ifadeyle üzerine iyi düşünülmemiş ve hazırlık yapılmamış bir oldubitti mantığından ibaret olduğu ortaya çıkıyor. Barzani ve ekibi, referandum kararı sonrasında dış aktörlerin bağımsızlık projesine destek yarışına gireceğini, Türkiye de dâhil olmak üzere bazı aktörlerin blöf yaptığını değerlendiriyordu. Aynı ekip, Türkiye’deki gönüllü ve ücretli aparatları üzerinden Türkiye’nin pozisyonunun milliyetçi kamuoyuna yönelik olduğu tezlerini işliyordu. Bu zihin tıkanıklığında Türkiye’nin bağımsızlığa karşı çıkmasının rasyonel gerekçelerini görmezden geldiler, çağrıları dikkate almadılar. Türkiye’yi okuyamadılar. Bunun sorumlusu hem Erbil hem de Erbil’in bağımsızlık projesi için Türkiye’de canhıraş çalışanlar oldu. Türkiye’deki “Barzani lobisi”, Erbil’i Türkiye’nin rasyonel gerekçeleri ve kırmızıçizgileri konusunda yanlış bilgilendirdi, yanlış yönlendirdi. Barzani’nin, bağımsızlık projesinin PR’ı için ABD’li profesyonel bir şirket aracılığıyla harcadığı para da Türkiye’de işe yaramadı.
Kuzey Irak içerisindeki baskılanmış muhalefet bir tarafa, üç kritik ülke bu girişime sert bir şekilde karşı. Türkiye, İran ve Irak tüm farklılıklarına rağmen bir araya geldiğinde IKBY’yi hareket edemeyecek duruma getirebilirler. Bu bir temenni değil, rasyonel bir tespit. Kuzey Irak bölgesi ekonomik, siyasi ve askeri metotlarla rahatlıkla kıskaca alınabilir ve aldıkları karardan geri dönme dışındaki tüm alternatifleri ellerinden alınabilir. O zaman duygusal, romantik ve milliyetçi argümanlar Kuzey Irak halklarının pek işine yaramaz.
Şimdilerde Türkiye’nin Irak ve İran’la Erbil konusundaki ortak pozisyonundan kamuoyu çıkarmaya çalışıyor aynı zevat. Bu üç ülkeyi ortak zemine sürükleyenin Erbil’in ısrarı ve anayasal olmayan referandumu olduğu gerçeğini tabii ki es geçecekler. Oysa Erbil’e Türkiye’yi anlatmakla vazifeli bu zevatın Erbil’e ilk söylemesi gereken “bu işin bu aktörler için şakasının olmadığıydı”. Barzani bundan sonraki süreçte kendi krizini yaşamaktan fırsat buldukça bu zevata “Türkiye’yi nasıl bu kadar yanlış okuduklarının” hesabını sormalı.
Nihayetinde Türkiye, Kürt’ünden Türkmen’ine ve Arap’ına tüm Kuzey Irak halklarıyla kardeşlik hukukunu hala önemsiyor. Yani “yaptırım” eleştirilerinden Türkiye’ye karşı ekmek çıkmaz. Aramızdaki hukuk da Türkiye’nin menfaatleri de korunacak. Fakat, ısrarlarıyla Kuzey Irak, Irak, Türkiye ve tüm Ortadoğu’yu yıkıcı etkilere açmanın da bir maliyeti var. Genelde insanların en zayıf anı, kendilerini en güçlü hissettikleri an olur; tüm aksi yöndeki iddialara rağmen Barzani de o anlardan birisini yaşıyor.
[Akşam, 29 Eylül 2017].