Türkiye'de CHP'nin ve bürokrasideki uzantılarının başını çektiği çevreler uzun yıllar başörtüsünün kamuda yasaklanması gerektiğini savundular. Başörtüsü yasağı gündemin değişmez maddelerinden birisi oldu. Binlerce insan mağduriyet yaşadı, işinden oldu, okulunu bıraktı. Başörtüsü yasağını kaldırmak için yapılan anayasa değişiklikleri, çıkartılan kanunlar, yayınlanan genelgeler yüksek yargıdan döndü. Derken bir gün başörtüsü yasağı çözüldü. Başörtüsü yasağı devam ederken yürürlükte hangi mevzuat varsa bugün de aynı mevzuat yürürlükte ama yasak çözüldü. Çünkü doğal olan, tabii olan, hayatın akışına uygun olan başörtüsünün yasak olmamasıydı. Siyaset normalleşince, askerin siyaset üzerindeki etkisi ortadan kalkınca olması gerektiği gibi yasak kalmadı.
Ayasofya Camii'nin ibadete açılması meselesi de buna benziyor. Bugün ya da yarın veya daha ileri bir zamanda elbette Ayasofya Camii ibadete açılacak. Ve o günden itibaren Ayasofya Camii'nin ibadete kapalı kalmasının aslında ne kadar saçma, hayatın akışına ters, Türkiye'nin eline ayağına pranga vuran bir uygulama olduğuna herkes kanaat getirecek. Yapılan tüm tartışmalar, "dünya ne der?" itirazları, karşıt görüş olarak ileri sürülen zorlama tezler birden anlamsızlaşacak.
Çünkü Ayasofya Camii İstanbul'un ulu camisidir, Cuma camisidir. Ne demek bu? Diğer başka yerlerde olduğu gibi Türk-İslam devlet geleneğinde de egemenliğin simgelerinden birisi de hutbe okutmaktır. Bir bölgenin, şehrin, toprak parçasının yöneticisi, yönettiği mülkte, memlekette kendi adına hutbe okutunca o toprakların bağımsız hâkimi olduğunu ilan eder. Eğer hutbe başka bir beyin, hakanın, padişahın adına okunuyorsa adına hutbe okunan kişinin egemenliği kabul ediliyor demektir. Cuma namazının ve Cuma namazında okunan hutbenin egemenliği gösteren böyle bir yönü de vardır.
İşte bir şehirde, beldede, toprak parçasında birçok camide Cuma kılınmasına ve hutbe okunmasına rağmen, yöneticinin/beyin/hakanın/sultanın ve devlet protokolünün Cuma kıldığı, halkın da hususiyetle bu özelliğinden dolayı Cuma namazı için tercih ettiği camilere ulu cami veya Cuma camisi denir. Mesela Ayasofya Camii'nin hemen yanı başında Türk-İslam mimarisinin eşsiz numunelerinden birisi olan Sultanahmet Camii'si yer alır. Ama İstanbul'un Cuma camii Sultanahmet değil Ayasofya'dır.
İstanbul bu topraklarda ki Türk-İslam egemenliğinin başşehirlerindendir. Dünkü adı Osmanlı İmparatorluğu, daha evvelde Selçuklular, bugün Türkiye Cumhuriyeti olsa da egemenlik açısından devlet aynı devlettir. Bu devletin başkenti bugün Ankara'dır. İstanbul da tıpkı Bursa ve Edirne gibi bu devletin önceki başkentlerindendir. Dolayısıyla Ayasofya Camii sıradan bir şehrin değil Türk devletinin başkentlerinden birisi olmuş, İstanbul'un Cuma camisidir.
Ayasaofya'nın birinci karakteri cami olmasıdır. Hemen ardından egemenlik simgesi olmak özelliği yer alır. Tarihi, kültürel, sanatsal değerleri cami ve egemenlik simgesi olmasının yanında ikincil ve teknik meselelerdir. Teknik meseleler bir şekilde çözülür, çözülemezse de birincil öneme sahip olmadığı için üzerinde çok durulmaz. Asıl olan Ayasofya'nın bir İslam mabedi ve bu topraklardaki Türk-İslam egemenliğinin simgesi olmasıdır.
[Takvim, 13 Haziran 2020].