16 Şubat akşamı CHP'nin masadan kalkmasıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu daha üçüncü toplantısında işlevini yitirmiş oldu. CHP'nin zorlama talepler öne sürmesi, bu taleplerin karşılanması amacını taşımaktan ziyade biran önce masanın devrilmesine yönelikti. Daha esasa geçilmeden komisyonun ismi, ilk dört madde ve anayasa görüşmelerinin parlamenter sisteme göre yapılması gibi dayatmalar, CHP'nin en baştan masaya oyunbozan olarak gözükmemek için oturduğunu ve ilk fırsatta kalkmak için fırsat kolladığını açık ediyordu. CHP'nin vermek istediği mesaj ya da akıl yürütmesi şu şekilde: Türkiye'de anayasa konusunda uzlaşı sağlanamadığından yeni bir anayasa yapılmamalı.
Haksızlık etmeyelim, CHP'nin müzakere ve uzlaşıdan kaçması anlaşılabilir bir durum. Keza CHP'nin elindeki tek kart, 1982 Anayasası'nın ruhuna dokunmadan birkaç makyaj değişiklikle durumu geçiştirmek. Başka bir ifadeyle, "yeni ve sivil bir anayasa" yapıyor-muş gibi yapmak. Masada kartlarını açması durumunda bu yapmacıklığın aleniyet kazanacağını ya da en azından kamuoyu önünde AK Parti'nin anayasa teklifi karşısında kendi önerisinin gerici ve arkaik kalacağını en iyi CHP'liler biliyor.
Lakin CHP'nin hesap edemediği bir durum da söz konusu. CHP masadan kalkmakla şu mesajı da vermiş oluyor: Türkiye'de anayasa konusunda bir uzlaşı sağlanamıyor, o halde AK Parti anayasayı tek başına yapsın. Bu hamlesiyle CHP, AK Parti'nin anayasa yapımında tek başına hareket etmesini kamuoyunda meşrulaştırmış oldu.
Aslına bakılırsa en başından itibaren uzlaşıyla anayasa yapılmasının imkansız olduğu bilinen bir durumdu. Bunun iyice aleniyet kazanması için belli bir süreye ihtiyaç vardı. CHP masadan kalkarak süreyi kısaltmış oldu. Uzlaşmanın önündeki en temel engel, siyasi partiler arasında anayasanın ruhu konusundaki anlaşmazlık. Her ne kadar tüm partiler "sivil" bir anayasadan bahsetse de, bu sivilliğin hangi toplumsal kimlikte temellenmesi gerektiği konusunda aralarında derin bir ayrışma var. CHP "laiklik", MHP "Türklük" ve AK Parti "medeniyet" kimliğinin anayasanın genel çerçevesini çizmesini istiyor. HDP için ise ortada tüm toplumu kuşatan bir kimlik yok ve de olmamalı. Böylece, "Bağımsız Kürdistan" hedefi canlı tutulmuş oluyor. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte farklı anayasa önerilerinin "sözde" uzlaşı çabalarına değil, "sahici" rekabetine şahit olacağız. Yeni anayasa yapılana kadar ülke fiili olarak CHP ve MHP'nin tutunduğu 1982 darbe anayasasıyla yönetilecek. Yeni anayasa ile birlikte ise, büyük bir aksilik olmadığı takdirde demokratik siyaset gereği çoğunluğu elinde bulunduran AK Parti'nin ortaya koyacağı bir anayasayla ülke yönetilmeye başlanacak. Uzlaşma komisyonu krizinin ortaya çıkardığı bu yeni durumda, uzlaşma yerine "karar almayı" ön plana çıkaran başkanlık sisteminin yeni anayasanın yönetim şekli olacağını da ayrıca not etmek gerekir.
[Sabah Perspektif, 20 Şubat 2016].