Anayasa Uzlaşma Komisyonu üçüncü toplantıyı yapamadan dağıldı. Komisyon çalışma usulünü bile netleştiremeden, CHP'nin üç konuda komisyonun çalışmasını engellemeye dönük hamlesi bu sonucu doğurdu. CHP'nin, komisyonun adının "darbe hukukunu tasfiye komisyonu olsun" dayatması, komisyonu en baştan işlevsizleştirmeye dönük bir hamleydi. Anayasanın ilk dört maddesinin tartışılmamasının istenmesi ve parlamenter sistemden başka bir siyasal sistemin müzakere edilmemesinin şart koşulması ise, anayasa yapım süreçlerinin özünü ve ruhunu anlamayan bir duruşa işaret etmektedir.
CHP'nin, 2011'de kurulan ve 2013'te dağılan Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki tutumuna bakıldığında, bu son uzlaşma komisyonundan da bir sonuç çıkmayacağı aşikardı. Bir önceki komisyonda CHP'nin ideolojik siyaseti, en azından iki yıla yakın bir sürede masada kalmasını mümkün kılmıştı. İdeolojinin pasifleşerek bunun yerine pragmatizmin yerleşmesi ise CHP'yi siyasetsizliğe mahkum etti.
Bir önceki komisyonun görev süresinin sürekli uzamasının nedenlerinden biri, partiler arasındaki görüş farklılığının yanında, CHP'li üyelerin kendi arasındaki görüş ayrılıklarıydı. Hatta söz konusu üyelerin bir toplantı önce söylediklerinin tam zıddı bir pozisyonu, bir sonraki toplantıda savundukları komisyon tutanaklarından kolayca anlaşılmaktadır. Ayrıca, tüm görüşmelerde partilerin tutumlarını anlamaya dönük bir okumada, CHP'nin reformcu bir anlayışı değil, statükocu bir tutumu sergilediği aşikardı. Dolayısıyla, yeni komisyonun adının "darbe hukukunu tasfiye komisyonu" olsun dayatmasına bu açıdan bir kez daha bakılması gerekiyor. Unutulmasın ki, CHP destek vermediği için, AK Parti döneminde darbe hukuku ancak referandumlarla değiştirilebilmiştir.
Meselenin özü şudur: CHP'nin, Türkiye'nin sahici sorunları karşısında, seçim dönemlerindeki kâğıt üstündeki önerilerini bir tarafa bırakırsak, eleştiriden başka somut ve uygulanabilir bir siyaset üretemediği son uzlaşma komisyonu deneyiminde de netleşmiştir. Yeni Anayasa konusunda da, somut ve üzerinde çalışılmış bir önerisi yoktur. Uzun dönemdir izlediği politika, ana muhalefet partilerinin geliştirmesi gereken siyasetin ötesinde, parlamento dışı çeşitli marjinal muhalefet gruplarının sözcülüğünü dile getirme şeklindedir. Bu siyaset biçimi, CHP yönetiminin parti içi iktidarını belirli bir süre mümkün kılarken, diğer taraftan ana muhalefet partisinin gittikçe marjinal siyasal söylem ve pozisyonlarla merkezden uzaklaşması, Türkiye'de toplumsal gruplar ve kimlikler arasındaki mesafeyi açmaktadır.
[Sabah Perspektif, 20 Şubat 2016].