SETA > Yorum |
Türkiye-Mısır Milli Aktörler ve Yargı Cuntası

Türkiye-Mısır: Milli Aktörler ve Yargı Cuntası

Türkiye'de, Mısır'daki gibi adalet katlediliyor, tüm halkın yargıya olan inancı katlediliyor. Aynı zamanda ekonomimiz ve siyasi istikrarımız katlediliyor. Bölgesel mühendislik ve grup çıkarları uğruna Türkiye ve siyaset hedef alınıyor.

Mısır ve Türkiye bire bir örtüÅŸmese de birbiriyle büyük benzerlikler gösteren iki ülke. Her ikisi de OrtadoÄŸu’nun merkezi ülkeleri. Bu merkeziliÄŸin bir iyi bir de kötü yanı var.

Ä°yiden baÅŸlayayım: Tarihleri, büyüklükleri, bölge siyasetini etkileme güçleri ve jeostratejik önemleri sebebiyle ne Türkiye’siz ne de Mısır’sız bir OrtadoÄŸu düÅŸünmek mümkün. Tabiri caizse bölgenin ağır abileri olan bu iki ülke, dönem dönem içlerindeki sorunlarla boÄŸuÅŸup bölgeye yoÄŸunlaÅŸamadılarsa da genelde OrtadoÄŸu’yu ilgilendiren meselelerde merkezi birer aktör konumunda olageldiler. Bu hususiyetin kötü yanıysa her iki ülkenin de küresel ve bölgesel güçler tarafından kendi kaderlerine terk edilmeyecek kadar önemli olmaları. DiÄŸer bir deyiÅŸle ulus devlet deneyimlerinin birçok noktasında dış mihraklar tarafından etki altına alınmaya çalışılmalarıdır. Hem Türkiye hem de Mısır için modern tarih, milli aktörlerle yabancı mihrakların var oluÅŸsal bir mücadelesi ÅŸeklinde seyredegeldi.

Türkiye’de SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesiyle önce Ä°srail’e doÄŸru bir savrulma dönemi yaÅŸandı ardından ise milli aktörlerin eliyle Yeni Türkiye’nin inÅŸa süreci baÅŸladı. Mısır ise SoÄŸuk SavaÅŸ devam ederken üzerine giydirilen Camp David deli gömleÄŸini üzerinden çıkarmak için 30 küsur sene bekledi. 25 Ocak Devrimi milli aktörlerin sahneye yeniden dönüÅŸü manasına geliyordu; fakat 3 Temmuz Darbesi’yle birlikte siyasi süreç resetlendi ve milli aktörler tekrar safdışı bırakıldı. Türkiye’nin acı bir ÅŸekilde tecrübe ettiÄŸi geleneksel ve post-modern askeri darbeler, muhtıralar, e-muhtıralar vs. de aynen Mısır’daki gibi çetin mücadele sürecinde dış mihrakların attığı hamlelerdi.

DIÅž MÄ°HRAK GERÇEĞİ

Her iki ülkede de yönetmenler ecnebi, figüranlar ise yerel olageldi. Amerikalıların “Bizim çocuklar baÅŸardı!” açıklığında ifade ettiÄŸi 80 Darbesi, daha yeni dışarı salınan Çevik Bir’in “Ä°srail’le iliÅŸkilerimizi tehlikeye atamazdık” motivasyonuyla tertip ettiÄŸi 28 Åžubat darbesi ve süreci ne kadar sadece yerel dinamiklerle gerçekleÅŸmediyse Mısır’daki 3 Temmuz Darbesi de o kadar dış mihrakların organizasyonunda gerçekleÅŸtirildi. Her dış mihrak söylemine “yeni bir komplo teorisi üretiliyor”sığlığında yaklaÅŸanlar, bizden bu iki ülkede gerçekleÅŸen her olayın tamamen steril ve organik ÅŸartlarda ortaya çıkabileceÄŸine inanmamızı istiyorlar. Ya bizi saf zannediyorlar ya da küresel/bölgesel güçleri “baÅŸkalarının iç iÅŸlerine karışmayalım” saflığında hareket eden ülkeler olarak görüyorlar. Maalesef genelde ilk seçenek geçerli oluyor. Uzun yıllar saf yerine koydukları milli aktörleri “dış mihrak”ın olmadığına inandırmaya devam etme çabasındalar. Daha önce bu köÅŸede de alıntıladığım bir sözle bu kısmı bitireyim: “Åžeytanın en büyük hilesi, dünyayı kendisinin var olmadığına inandırmasıdır.”

GÜDÜMLÜ YARGI

Mısır’da 3 Temmuz Darbesi sürecinde belki de en önemli operasyon unsuru yargıydı. Evet, bugünlerde 17 Aralık operasyoncularının ağızlarından düÅŸürmedikleri “bağımsız yargı”. Neredeyse tamamen Mübarek dönemi artıklarından oluÅŸan Mısır yargısı, seçilmiÅŸ Mursi iktidarına hayatı zehir etti. Önce Ä°hvan’ın asıl adayı Hayrat Åžatır’ın adaylığını engelledi, sonra trajikomik bir gerekçeyle Halk Meclisi’ni laÄŸvetti. Anayasa Komisyonu ile var oluÅŸsal bir mücadelenin içine girdi. Darbe olduÄŸunda Ä°hvan’ın seçilmiÅŸ liderlerine yönelik tutuklama kararlarını ardı ardına çıkardı ve en son Ä°hvan’ı bir terör örgütü ilan etti. Bunları ve daha fazlasını, darbe deÄŸirmenine su taşıyan Mısır’ın bağımsız deÄŸil arsız yargısı yaptı.

Türkiye’de de yargı içerisine mevzilenen cuntanın sicili, Mısır’ın arsız yargısından bağımsız deÄŸil. Medya sızdırmaları, siyasi güdümlü gözaltı kararları, karakter suikastları, korsan bildiriler, elden bildiri dağıtan savcılar, hapiste yatan Salih MirzabeyoÄŸulları, Yakup Köseler, Hanefi Avcılar, vekiller vs. ve serbest bırakılan Çevik Birler. KuÅŸa çevrilen 28 Åžubat davası ve ite kalka devam ettirmeye çalıştıkları 17 Aralık operasyonu. Gözaltına almaya çalıştıkları “BaÅŸbakan’a yakın” iÅŸadamları ve dosyalarını rafa kaldırdıkları aÄŸa babaları ve medya patronları...

Nihayetinde Mısır’daki gibi adalet katlediliyor, tüm halkın yargıya olan inancı katlediliyor. Aynı zamanda ekonomimiz ve siyasi istikrarımız katlediliyor. Bölgesel mühendislik ve grup çıkarları uÄŸruna Türkiye ve siyaset hedef alınıyor. Bunun suç olup olmadığına kim karar verecek?

[Akşam, 29 Aralık 2013]