SETA > Yorum |
Başkanlık Sistemi ve Kalıplaşmış İtirazlar

Başkanlık Sistemi ve Kalıplaşmış İtirazlar

Türkiye'de siyasal sistem tartışmaları gündeme geldiği dönemlerde, konunun siyasal alanda ve akademik çevrelerde tartışılması genellikle tartışmayı başlatan aktörler üzerinden yürütüldüğünden, başkanlık ve parlamenter sistemle ilgili kalıplaşmış yargılar oluşmuştur.

Hem Turgut Özal ve Süleyman Demirel hem de Recep Tayyip ErdoÄŸan döneminde baÅŸkanlık sistemine karşı olan taraflar tartışmaya, söz konusu aktörlerin iktidarını devam ettirmek için bir yol arayışı olduÄŸunu söyleyerek baÅŸlamaktadırlar. ÖrneÄŸin Özal’ın baÅŸlattığı baÅŸkanlık sistemi “kiÅŸisel bir heves” ya da “Özal’ın durulamaz yükseliÅŸi” temelinde tartışılırken; Demirel’in siyasal sistem deÄŸiÅŸikliÄŸine yönelik demeçleri ise CumhurbaÅŸkanlığını uzatmak için bir strateji olarak nitelendirilmekteydi. Benzer söylem ise bugün CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan için dile getirilmekte ve dolayısıyla da konunun mahiyeti ve çerçevesi etkin bir ÅŸekilde konuÅŸulmamaktadır.

DENETÄ°M VE DENGE

BaÅŸkanlık sistemi tartışılırken kalıplaÅŸmış ve konunun özüyle ilgili olmayan en revaçtaki mesele “rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi” söylemidir. Bu söylemin altında ise, Türkiye siyasetinde toplumsal ve siyasal alanı kurmak için tarihsel olarak sürekli dile getirilen “rejimin bekası” baÄŸlamındaki alışılmış refleksler yatmaktadır. GeçmiÅŸte bir yönetim tekniÄŸi olarak kullanılan ve “tehdit algısı” üzerinden oluÅŸturulan bu söylem biçimi, tüm alanlarda olduÄŸu gibi baÅŸkanlık tartışmalarında da iÅŸlevsel olarak kullanılmaya çalışılmıştır. ÖrneÄŸin, Demirel’in cumhurbaÅŸkanlığı döneminde baÅŸlattığı baÅŸkanlık tartışmasına Bülent Ecevit ÅŸu ÅŸekilde karşı çıkmaktaydı: “rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi önerileri bence tehlikeli bir kumardır... hiç içime sindiremiyorum. Fakat Demirel’in gündeme getirmeye çalıştığı rejim tasarımı dünyanın en katı baÅŸkanlık sistemini önermektedir. BaÅŸkanlık sistemi Atatürk’ün kurduÄŸu parlamenter demokrasinin tam tersidir. Bence Türkiye’deki laik demokratik rejim açısından ciddi bazı sakıncalar taşımaktadır.... o kiÅŸi laik demokrasiyi yıkmaya kalkışırsa bunu kim nasıl önleyebilecek (25 Mayıs 1998 Milliyet).

Parlamenter sistemin cumhuriyetçi bir yapı olduÄŸu ve cumhuriyetin kurucu idaresinin de bunu bilerek parlamenter sistemi benimsediÄŸini söyleyen bu tip savunma biçimi, olsa olsa toplumdaki “belirli hassasiyetleri” iÅŸlevsel olarak kullanmak içindir. DeÄŸilse, parlamentarizmin çıkış yeri olan Ä°ngiltere’de MonarÅŸi, Ä°ngiliz toplumu ve demokrasisi için vazgeçilmez bir unsur olarak varlığını hala devam ettirmektedir. DiÄŸer taraftan, Cumhuriyet’in beÅŸiÄŸi olan Fransa’da parlamentarizm, yönetim sorunlarına çare olamadığı için, ülke 1962’de yarı baÅŸkanlık sistemine geçmek zorunda kalmıştır. Türkiye ise, parlamenter sistemi, cumhuriyet öncesi dönemde, 1876’da tesis etmeye çalışmış ve cumhuriyet döneminde de krizli bir hal üzerinden sürdürmüÅŸtür.

BaÅŸkanlık sistemi ile ilgili ezberlenmiÅŸ baÅŸka bir itiraz noktası, Türkiye siyasal sisteminin baÅŸkanlık modeline geçmesi halinde otoriter bir yapıya dönüÅŸerek tek adam yönetimine geçeceÄŸi iddiasıdır.

Bir siyasal rejimin otoriter olması, “denge ve denetim” mekanizmasının etkin bir ÅŸekilde oluÅŸturulamadığı durumlarda söz konusudur. Dolayısıyla rejimin otoriter ya da demokratik olması hem parlamenter hem de baÅŸkanlık sisteminde mümkün olabilir. Türkiye’de baÅŸkanlık sistemi üzerinden otoriterlik meselesini gündeme getiren taraflar, parlamenter sistemin uzun dönem ürettiÄŸi istikrarsızlık neticesinde demokrasinin konsolide olamaması sorununu fazla öne çıkarmamaktadır.

Türkiye bu güne kadar uyguladığı yönetim sisteminde siyasetin güçsüz olduÄŸu dönemlerde siyasal istikrarsızlıkla karşı karşıya kalmıştır. Ä°stikrasızlığın neticesinde de siyasal alanı sivil ve bürokratik vesayet yapıları kolayca kontrol edebilmiÅŸtir. Bunun neticesinde de demokratik pekiÅŸme mümkün olmamıştır. Siyasal aktörlere baÄŸlı olarak sadece güçlü sivil iktidar yapılarının olduÄŸu dönemlerde demokratik düzey geliÅŸmiÅŸ, ancak uzun dönemli sürdürülebilir bir demokratik siyaset üretilememiÅŸtir. Bu anlamda baÅŸkanlık sistemi tartışmalarında, bu sistemi savunanların en önemli gerekçesi siyasal istikrarın saÄŸlanmasına yönelik olmuÅŸtur.

DiÄŸer önemli öÄŸrenilmiÅŸ ve kalıplaÅŸmış tartışma, baÅŸkanlık sisteminin Türkiye’ye uygulanması durumunda, Türkiye’nin eyalet sistemine geçeceÄŸi iddiasıdır. Bu iddiayı dillendiren çevreler, Türkiye’nin mevcut Kürt meselesi özelinde yapılan tartışmalarını da itirazlarının içeriÄŸine ekleyerek ve burada oluÅŸan toplumsal hassasiyeti de kullanarak, baÅŸkanlık sisteminin Türkiye’yi böleceÄŸini iddia etmektedirler. Ancak, bu iddiayı dillendirenler, dünyada baÅŸkanlık sisteminin farklı uygulamalarını göz ardı etmekte, sadece Amerikan baÅŸkanlık sistemini gündeme getirmekte ve hatta Amerikan sistemini de seçici bir okumaya tabi tutmaktalar. Dolayısıyla da baÅŸkanlık sisteminin üniter devletlerdeki uygulamasını görmezden gelmekteler. Ya da siyasal bir sistemin bir uygulamasının hiç deÄŸiÅŸtirilmeden diÄŸer bir ülkeye tamamen adapte edileceÄŸini varsaymaktadırlar.

Bu adaptasyon meselesinde yanlış tartışılan diÄŸer bir unsur, Amerikan baÅŸkanlık sisteminin özgün bir sistem olduÄŸu ve diÄŸer ülkelere uygulanamayacağı, uygulanan ülkelerde ise istikrarsız yapılar ürettiÄŸine yöneliktir. Buradaki itiraz, Amerikan baÅŸkanlık sistemindeki “denetim ve denge” sisteminin bizatihi Amerikan siyasal kültürüne ait olduÄŸu, sistemde tıkanma olması durumunda bu ülkedeki uzlaÅŸma siyasetinin çözümü kendi içinde ürettiÄŸine iliÅŸkindir. Bu görüÅŸte olanlar, Amerikan toplumunun uzlaÅŸmacı, özgürlükçü ve çoÄŸulcu toplum olduÄŸunu vurgulamaktadırlar. Türkiye siyasal geleneÄŸini ise baskıcı ve otoriter; siyasal sistemini kurumsallaÅŸtıramamış; sivil toplum ve kamuoyunu ise güçsüz ve örgütlü olmayan bir yapıda görmektedirler. Ancak gözden kaçan husus, Türkiye parlamenter kültüründe de birçok kez siyasal tıkanmanın yaÅŸandığı gerçeÄŸidir. En son “367 krizi” baÅŸta olmak üzere, 1980’de CumhurbaÅŸkanı seçiminin sonuçlandırılamaması ve uzaması süreci ya da 1970’lerde yaÅŸanan hükümet kurma krizleri parlamenter sistemde de yaÅŸanabilecek krizlere örnektir.

ÇÖZÜM SUNAN ELEÅžTÄ°RÄ°

Türkiye’deki siyasal sistem tartışmalarında diÄŸer önemli bir husus, eleÅŸtirmek ve itiraz etmek ama çözüm sunmamaktır. Türkiye’de baÅŸkanlık sistemi genelde baÅŸkanlık sistemini savunan CumhurbaÅŸkanları üzerinden tartışıldığı için tartışmalarda öne çıkan en önemli husus, “cumhurbaÅŸkanının tarafsızlığı” meselesidir. “Demokratik meÅŸruluk krizi” temelinde ele alınan bu husus, CumhurbaÅŸkanı Turgut Özal’ın cumhurbaÅŸkanlığı döneminde, Süleyman Demirel tarafından çokça dile getirilmiÅŸti. Demirel’in eleÅŸtirisi, Özal’ın seçildiÄŸi dönemdeki Meclis aritmetiÄŸinin 1991’den itibaren deÄŸiÅŸtiÄŸine yönelikti. Bu dönemde, Demirel baÅŸta olmak üzere meÅŸruluk krizi ve tarafsızlık temelinde Özal’ı eleÅŸtirenlerin çözüm önerisi, CumhurbaÅŸkanını doÄŸrudan halkın seçmesi yolunun açılmasıydı. Hatta bu dönemde cumhurbaÅŸkanının halkın oyuyla seçilmesini öneren anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi önerisi, Demirel’in desteÄŸiyle Anayasa Komisyonu’na sunulmuÅŸtu. Bu dönemde itiraz CumhurbaÅŸkanını halkın seçmesine itiraz edenlerin gerekçeleri arasında diktatörlüÄŸe kapı aralayacağı eleÅŸtirileri de bulunmaktaydı.

Demirel kendi CumhurbaÅŸkanlığı döneminde de yönetimde istikrar vurgusunu öne çıkararak “Ben, 4 sene 3 aydır Çankaya’da oturuyorum. Bu süre içinde tam 6 tane hükümet onayladım. Bu durum, ister istemez Meclis hükümetini tartışılır hale getirmiÅŸtir” açıklamasıyla baÅŸkanlık ya da yarı baÅŸkanlık sistemine geçilmesi gerektiÄŸi tartışmasını baÅŸlatmıştı. Ardından da bu tartışmalara baÄŸlı olarak cumhurbaÅŸkanının halk tarafından seçilmesi de gündeme gelmiÅŸti. Bu dönemde halkın CumhurbaÅŸkanını seçmesine ya da baÅŸkanlık sistemine geçilmesine karşı çıkanların gerekçesi ise “rejimin bekçisi” olan makamın siyasal tartışmalara alet edilmemesi gerektiÄŸiydi.

SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ

GeçmiÅŸ dönemlerde Türkiye’de baÅŸkanlık sistemi, parlamenter sistemden kaynaklanan yönetme krizi üzerinden,”siyasal istikrar” ve “etkin yönetim”vurgusu temelinde tartışılmaktaydı. Kısa sureli, istikrarsız ve siyaseten güçlü olmayan, bürokrasi karşısında kırılgan hükümet yapılarından kurtulabilmek için öncelikle yeni bir siyasal sisteme ihtiyaç duyulduÄŸu varsayılmaktaydı. Ayrıca yönetimde istikrar ile demokratik geliÅŸme ve pekiÅŸmenin de saÄŸlanacağı özellikle vurgulanmakta, demokrasinin pekiÅŸmesi ve siyasetin güçlenmesiyle de vesayet yapılarının etkisizleÅŸeceÄŸinin altı çizilmekteydi.

Bugün bu gerekçelere ek olarak baÅŸkanlık sistemi bir ihtiyacın ötesinde zorunluluÄŸa iÅŸaret etmektedir. 2007’de “367 krizi”nin ardından CumhurbaÅŸkanını halkın seçmesine yönelik düzenlemenin sonra hukuki olarak; AÄŸustos 2014’te mevcut cumhurbaÅŸkanını halkın seçmesinden itibaren ise fiilen, Türkiye parlamenter sistemin ötesine geçmiÅŸtir. Dolayısıyla da salt klasik bir parlamenter sistemdeÄŸildir. Salt bir parlamenter sisteme dönülmesi için gerekli olan cumhurbaÅŸkanının halkın seçmesinden geri dönülmesi de bu süreçten sonra mümkün deÄŸildir. Çünkü uzun tartışmaların ve krizlerin ardından halkın bir kazanımı olan CumhurbaÅŸkanının doÄŸrudan halk oyuyla seçilmesinden vazgeçilemez.

Dolayısıyla da, daha önceki siyasal sistem deÄŸiÅŸikliÄŸi tartışmalarından farklı olarak fiilen uygulanan siyasal sistemin, anayasal ve kurumsal yeni bir çerçeveye kavuÅŸturulma zorunluluÄŸu ortadadır. CumhurbaÅŸkanını halkın seçmesinin yanında geniÅŸ yetkilere sahip olması ve meÅŸruiyet açısından da kuvvetli bir konuma yükselmesi kaçınılmaz olarak yürütme de iki baÅŸlı bir sistemi ortaya çıkarmıştır. Mevcut durumda cumhurbaÅŸkanı ve baÅŸbakanının aynı siyasi gelenekten gelmesi sebebiyle bir kriz yaÅŸanmasa da, ileriki yıllarda farklı siyasi gelenekten gelen aktörlerin baÅŸbakan ve cumhurbaÅŸkanı olması durumunda bir yönetme krizinin yaÅŸanması kaçınılmazdır. Ayrıca, iki baÅŸlı bir yürütmenin mevcut olması yönetimde etkinlik ve bürokrasinin verimliliÄŸi açısından sakıncalar doÄŸurabilecektir.

Sonuç olarak, genelde siyasal sistem deÄŸiÅŸikliÄŸini özelde ise baÅŸkanlık sistemini tartışırken yukarıda deÄŸinilen hususları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Türkiye, kendine uygun modeli ararken sadece bir modele odaklanmak zorunda deÄŸildir. Öncelikle Türkiye siyasal kültürünü göz önünde bulundurarak ve siyasal kriz üreten yapılar dikkate alınarak bir model arayışına girilmelidir. Ayrıca dünyadaki farklı baÅŸkanlık uygulamalarının iyi iÅŸleyen yönlerini dikkate alarak, Türkiye’de demokrasinin seviyesini yükseltecek ve siyasal istikrarı sürekli kılacak bir model inÅŸa edilmelidir. DiÄŸer taraftan baÅŸkanlık sistemi genel olarak konuÅŸulurken, deÄŸiÅŸimden ve öÄŸrenme sürecinden kaynaklanabilecek hukuki ve teknik sorunların neler olabileceÄŸi ve bu dönüÅŸüm için yapılacak alt düzenlemelerin de eÅŸ zamanlı olarak tartışılması gerekmektedir.

[Star Açık GörüÅŸ, 22 Åžubat 2015]