Seçmen davranışı, pratik hayatta olduğu kadar akademide de oldukça ilgi çeken bir alan. Çeşitli disiplinleri içine alan bu merak uyandırıcı konu, ekonomi literatüründe de uluslararası çapta geniş bir yer kaplıyor.
Seçmen kararlarında hiç şüphesiz birçok etken rol oynarken, her ülkenin ve dönemin dinamikleri de birbirinden ayrı olabiliyor. Seçmenler, ideolojik uyum çerçevesinde kararlarını şekillendirebilmekle beraber, zaman zaman güç dağılımına ilişkin stratejik adımlar da atabiliyorlar. Bununla birlikte, literatüre baktığımızda, ekonomik unsurların oy kararında önemli bir ağırlığı olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.
Zaten bugün ülkemizde yaşadığımız kimi uçuk kaçık kimi rasyonel ekonomik vaatlere odaklanan seçim kampanyaları da, bunun açık bir kanıtı. Ekonominin oy üzerindeki belirleyiciliğine dair bir başka çarpıcı örnek ise, iktidar partisine uzak bir ideolojik görüş paylaşsa dahi, bilhassa ekonomik istikrarın devamı için ona oy verebilen iş çevreleri.
İKTİDARDAKİ SÜRE EKONOMİYE BAKAR
Biz yine dönelim akademik çalışmalar konusuna. Dediğim gibi, her ülkedeki belirleyici unsurlar, kendi farklı dönemleri içinde dahi değişebiliyor. Bu nedenle ülkeyi ve konjonktürü iyi anlamak önemli ki, çalışmalar anlamlı olsun.
Türkiye seçmenini uzun yıllardır çalışan ve Chicago'daki University of Illinois'da öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Ali Akarca da, bu çerçevede ekonometrik modeller geliştiren saygın bir akademisyenimiz. Prof. Akarca, önceki seçimlerde de yürüttüğü ampirik tahminleriyle tanınıyor. Akarca'nın oy modeli, iktidarda olmanın gerek maliyetini gerekse avantajını hesaba katarken, bireylerin ekonomik değişkenlere verdiği tepkileri de saptıyor.
Söz konusu model, kararlar üzerinde büyümenin, enflasyondan daha güçlü bir etkisi olduğu bulgusuna varırken, Türkiye'de bir partinin uzun süre iktidarda kalma koşulunun iyi ekonomik performans göstermek olduğu anlaşılıyor. AK Parti de, geçmişten bugüne bu durumun en güçlü örneği.
Konuyu bölmek istemiyorum ancak verilere de, daha önce yapılan çeşitli akademik çalışmalara da bakıldığında, aslında Türkiye'de tek parti dönemleriyle ekonomik performans arasında pozitif bir ilişki gözlemliyoruz. Demokrat Parti devrinin özellikle ilk yarısı ve Adalet Partisi dönemi, AK Parti'den önceki örnekler. Ancak ikisinde de darbe/muhtıra faktörleri olduğu için, sürdürülebilirlik konusu karmaşık bir boyuta taşınıyor. Bir de ANAP var tabii, örnek olarak. Her bir tek partili devrin motor gücü ise farklı… Örneğin, ANAP döneminde ihracat eksenli bir sıçrama var. Ancak ortak nokta olarak bakıldığında, tek partili hükümetin sahip olduğu bütünlük ve istikrarın, ekonomiyi olumlu etkileyecek güçlü politikaları uygulamayı kolaylaştırıcı bir unsur olduğu söylenebilir.
Koalisyonlu dönemlerimizde ise genel itibariyle başarısız ve tutarsız görünümler var. Burada da her dönemin parametreleri farklı ve bu yüzden ayrı bir yazı konusu olur ancak ülkemizdeki tek parti hükümetleri ile ekonomik performans arasında gözle görülür bir ilişki olduğu için, bu detayı eklemeden geçemedim.
DENKLEMDEN ÇIKAN
Dönelim 7 Haziran tahminlerine. Prof. Akarca, bu seçimler için de ekonometriyi konuşturmuş ve denklemi çalıştırınca ortaya çıkan sonuç şu olmuş: Geçmişteki örüntüler devam ettiği takdirde model, AK Parti'nin oy oranını %46,5 olarak tahmin ediyor.
Tabii hata faktörü her zaman var. Bu nedenle, nokta atışının yanı sıra, hata payının da eklenerek hesaplandığı bir güven aralığı var. Akarca'nın modelinde bu aralık, AK Parti için yaklaşık olarak %44-49 arası çıkıyor. Kısacası tecrübeli model, bu seçimlerde AK Parti'den yine güçlü sayılabilecek bir performans bekliyor.
ÇOCUKLUKTA KALAN KOALİSYON
Yeni nesle belki garip gelir ancak 90'ların gençleri iyi bilir ki; o zamanlar meraklısı dahi, Bakanların adını tam liste saymakta zorlanırdı. Zira sık aralıklarla hükümet değişir ve yeni bir partiler kombinasyonuyla farklı bir koalisyon başa gelirdi.
Seçim haftasına girdiğimiz şu günlerde, ta o yıllardan bugüne unutmuş olduğumuz koalisyon ihtimali de, tartışılan konuların başında geliyor. Prof. Akarca'nın tahminleri gibi çeşitli anketlerin ortalama görünümü de, AK Parti'nin halen güçlü bir çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, bu seçimin farkı, malum, HDP'nin barajı aşıp aşmayacağı. Nitekim baraj aşıldığı takdirde, zayıf bir ihtimal olsa da koalisyon konusu gündeme geliyor.
Dolayısıyla, bu seçimde stratejik oy niteliğindeki kararların kritik ehemmiyete sahip olacağını vurgulayalım. Kararsızların ve küskünlerin 7 Haziran gününe uyandıklarındaki kararları ile çeşitli kesimlerin stratejik amaçlı olarak 1. tercihlerinden farklı yöne gönderebileceği oylar, Türkiye'nin kaderi için ayrı ayrı önem taşıyacak.
Bu bağlamda, düşük bir ihtimal olsa da, şu hep konuşulan koalisyon senaryolarını da incelemekte, önümüzü görmek açısından fayda görüyorum. O halde Cuma günü, ilgili senaryoların gerçekleşme görüntüsünden yola çıkarak, bunların ekonomiye etki kanallarını ele almaya çalışalım.
Ne de olsa bir kararın amaç çerçevesindeki doğruluk derecesini, geçmişin izlerinden yola çıkmanın yanı sıra, geleceği iyi kurgulayabilme düzeyi de belirler.
[Yeni Şafak, 2 Haziran 2015]