Toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde yargı makamlarının pozisyonu hayati derecede önemlidir. Tarafsız ve bağımız bir şekilde işleyen ve adaleti temin etme hassasiyetiyle hareket eden bir yargı, hem değişimin daha az sancılı geçmesine hem de demokratik istikrarın daha kısa sürede tesis edilmesine katkı sunar. Ancak ideolojik öncülleri rehber edinen ve tarafsızlığı ve bağımsızlığına dair üzerinde kuşkular bulunan bir yargı ise, değişim sürecindeki sıkıntıların daha da derinleşmesine neden olur.
Bugün Türkiye önemli bir değişim ve dönüşüm sürecini yaşıyor; ancak yargı makamlarının bu süreci kolaylaştırıcı bir işlev gördükleri söylenemez. Çünkü yargı, kendisini siyasal konularda bir taraf olarak konumlandırıyor, bu nedenle de her daim toplumsal tartışmaların merkezinde bulunuyor. Yargının, demokratik ve hukuki değerlerin savunuculuğunu üstlenmemesi, hem halkın yargıya olan güveninin her geçen gün azalmasına neden oluyor hem de ülkenin içinde bulunduğu değişim sürecinin daha zor ve daha çatışmalı geçmesine yol açıyor.
Analizin tamamını indirmek için tıklayın
Yargının siyasi nitelikli gerilimlerde taraf olmasının ve daima tartışmaların odağında bulunmasının nedeni, mevcut sistemin yargıya biçtiği roldür. Temelleri 1960 darbesinden sonra atılan ve 1980 darbesiyle de tahkim edilen bu sistem, ikili bir iktidar yapısına dayanıyor. Temel kodu “halkın tercihine duyulan güvensizlik” olan bu sistem, parlamenter üstünlüğü kayıt ve çekincelere bağlıyor ve iktidarın kullanımına sivil ve askeri bürokrasiyi ortak ediyor.
Bu sistemin bir tarafında demokratik kurumlar, diğer tarafında ise bürokratik kurumlar bulunuyor. Parlamento ve hükümetten müteşekkil demokratik kurumlar siyasal iktidarı; ordu, yargı, üniversite, aydınlar ve CHP’den oluşan bürokratik kurumlar ise devlet iktidarını temsil ediyor. Hiyerarşik bir nitelik arz eden bu ikili iktidar düzeninde, devlet iktidarının siyasal iktidara karşı üstünlüğü esastır.
Bu üstünlüğün korunması ve devam etmesi, devlet iktidarı blokunda yer alan kurumların kendileri için öngörülen görevleri yerine getirmesine bağlıdır. Bu meyanda yargı kurumlarına düşen rol, devlet iktidarını korumak ve resmi ideolojinin öngörülerine uygun bir tutum geliştirmek için yasal ve yargısal tedbirleri geliştirmek ve icra etmektir.
Son yarım yüzyıllık tecrübe, yargı mensuplarının büyük bir bölümünün kendilerine biçilen rolü içselleştirdiklerini ve buna uygun olarak davrandıklarını göstermektedir. Başta yüksek mahkemeler olmak üzere, çeşitli mahkemelerin verdiği kararlara bakıldığında, Türkiye’de yargının karar verirken, devletçi ideolojiye ve askeri hassasiyetlere büyük bir ihtimam gösterdiği, resmi ideolojiye karşıt olanları rahatlıkla cezalandırdığı, buna karşılık resmi ideoloji yandaşlarını ve devlet görevlilerini koruma güdüsüyle hareket ettiği görülüyor.
Yargının öncelikli olarak birey ve haklarını değil devleti korunmaya layık görmesi, dolayısıyla devlet ve devlet iktidarını kullananları yargılama noktasında ürkek ve çekingen davranması çok ciddi bir soruna işaret ediyor. Çünkü yargının asıl görevi, iktidarı kullananları yargılamaktır. Eğer yargı bazı güç odaklarını gereği gibi yargılamaktan kaçınırsa, hem yurttaşların yasalar karşısında eşitliğini ortadan kaldırır hem de insanların hukuka ve adalete olan güvenlerini yerle bir eder.
Türkiye’de mevcut durum, yargı kurumlarında bir reform programını zorunlu kılmaktadır. Türkiye, yargıdan kaynaklanan sıkıntılarını azaltmak için, adaleti esas alan, ulusal hukuku uluslararası temel hukuki değerlerle uyumlulaştıran, hukuk uygulayıcılarına hak eksenli bir hukuki yaklaşım kazandırmayı amaçlayan ve yargı makamlarını toplumun iradesiyle ilişkilendiren bir reform programını ivedilikle hazırlamalı ve uygulamaya sokmalıdır.
Vahap Coşkun Lisans ve yüksek lisansını Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı, doktorasını ise Ankara Üniversitesi’nde yaptı. İnsan Hakları – Liberal Bir Tahlil (Liberte Yayınları, 2007) ve Ulus-Devletin Dönüşümü ve Meşruluk Sorunu (Liberte Yayınları, 2009) adını taşıyan iki kitabı bulunmaktadır. Coşkun, Toplumsal Barışın İnşası: Sivil Bir Anayasa Arayışı (Diyarbakır Barosu ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Yayını, 2009) başlıklı kitabın da editörlüğünü yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan çok sayıda makalesi bulunan Coşkun, akademik çalışmalarına halen Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde devam etmektedir..