Tasarruf kavramı, kullanılabilir gelirin tüketimden arta kalan kısmı şeklinde tanımlanabilir. Tasarruf, ulusal ve yabancı tasarruf şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Ulusal tasarruf, özel sektör tasarrufu ve kamu sektörü tasarrufu toplamından oluşmaktadır. Ulusal tasarruf düzeyi ekonominin yeni sermaye oluşturma kapasitesini belirlemekte, bu nedenle de önemli bir makroekonomik ölçüt olarak kabul edilmektedir. Dış tasarruf ise kısa ya da uzun vadeli yabancı sermaye şeklinde ülkeye gelmektedir. Bu bağlamda, tasarruf düzeyi düşük olan ülkelerin, büyümeden vazgeçmeden yollarına devam etmeleri durumunda dış kaynaklara başvurmaları gerekmektedir. Bu ise, cari işlemler açığının yükselmesine neden olabilmekte ve ekonomiyi dışsal şoklara maruz bırakabilmektedir. Türkiye’de de var olan yüksek düzeydeki tasarruf açığı sorunu nedeniyledir ki yatırımların büyük bir kısmı dış tasarruflar ile finanse edilmektedir.
Ulusal tasarrufların Türkiye’de zaman içerisinde izlediği seyir dikkate alındığında, 1980 sonrası dönemde bütçe açıklarının kronikleştiği ve bu açıkların iç ve dış borçlanma yolu ile kapatılmaya çalışıldığı gözlenmektedir. Bu durum 2002 sonrası uygulamaya konulan sıkı maliye politikaları ile tersine dönmüştür. Alınan tedbirler sonucunda bütçe açıklarının GSYH içerisindeki payı yüzde 16’dan yüzde 1 bandına kadar düşmüştür. Böylece kamu tasarrufları artmaya başlamıştır. Fakat ulusal tasarruf düzeyi, bu dönemde özel tasarrufların düşmesinden ötürü azalan bir trend izlemiştir.
Bu bağlamda 2000’li yıllar Türkiye’de ulusal tasarrufların düşüş eğilimi gösterdiği bir dönemi temsil etmektedir. 1990’larda milli gelirin yaklaşık yüzde 23,5’ini oluşturan ulusal tasarruflar 2000-2008 döneminde yüzde 17’ye, 2010’da ise yüzde 12,7’ye kadar gerilemiştir. Yaşanan bu düşüşün temel nedeni, belirtildiği üzere özel tasarruflardaki azalışlardır. 2001 yılında yüzde 11 civarındaki kamu tasarruf açığı özel sektörün tasarruf fazlasıyla karşılanırken 2012’de ise toplam tasarruf açığının yüzde 83’ünü özel sektör oluşturmuştur. Dolayısıyla son dönemdeki mevcut tasarruf açığı problemi, 1990’lı yıllardaki gibi yüksek kamu tasarruf açıklarından değil, özel sektörün ve özellikle hane halkının daha az tasarruf yapmasından kaynaklanmıştır.
Tüm bunlar karşısında, gerek 2013 ve 2014 Orta Vadeli Programları ’nda (OVP) gerekse Onuncu Kalkınma Planı’nda yer alan temel politika hedeflerinden biri, ulusal tasarrufların artırılması olarak benimsenmiştir. Bu doğrultuda, büyüme ve cari açık hedefleriyle uyumlu bir şekilde, ulusal tasarruf oranının 2014-2018 dönemi sonunda yüzde 19’a yükseltilmesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla, Onuncu Kalkınma Planı’nda sermaye birikimi ve sanayileşme sürecinin hızlandırılması; ulusal tasarrufların, üretken yatırımlar ve üretim faktörlerinin verimlilik düzeylerinin artırılması; cari açığın kalıcı bir şekilde makul düzeylere çekilmesi, ekonominin yenilikçi ve ithalat bağımlılığı azalmış bir yapıya dönüştürülmesi amaçlanmaktadır.