Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) başlıca aktörü olduğu bir askeri darbe girişimi sonrasında devletin çeşitli kademelerine sızmış söz konusu örgüt unsurlarının devletin birliği ve devamlılığı açısından ne kadar büyük tehlike olduğunu oldukça acı bir biçimde tecrübe etmiştir. Bu tecrübenin artçı şoklarının kısa bir süre içinde atlatılmasının ardından devletin örgütten arındırılmasına dair ilk adımlar atılmaya başlanmış, başta TSK ve yargı olmak üzere FETÖ’cülerin tasfiyesi ile eş zamanlı bir biçimde hukuki süreçler hızlandırılmıştır.
FETÖ’nün bir örgüt olarak taşıdığı özelliklerin dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığı yönündeki genel kanaatin yanında 15 Temmuz girişimindeki rolünün de eşi benzeri olmayan bir örneğe işaret ettiği bugün hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla FETÖ’ye karşı izlenecek arındırma politikasının da söz konusu özel durumun gerektirdiği şartlardan bağımsız olmadığı belirtilmelidir.
FETÖ’nün 15 Temmuz’da gerçekleştirdiği darbe girişiminin bertaraf edilmesinin ardından vakit kaybedilmeden girişilen devleti FETÖ’den arındırma süreci örgütün devletin hemen her kurumuna sızdığını ve kendi hiyerarşik sistematiği ile kurumlar içerisinde örgütlendiğini göstermiştir. Darbe girişimi sonrasında çıkarılan OHAL yasası ile başlatılan devletin FETÖ’den arındırılması sürecinde bugüne kadar örgüte ait olan veya ilişkisi belirlenen okul, vakıf, dernek ve yayın organları gibi kurumlar kapatılmış, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olan örgüt mensupları hakkında soruşturmalar başlatılarak önemli sayıda iş birlikçi görevden alınmıştır.
FETÖ ile mücadelede benimsenen politikalar incelendiğinde, geçmişte farklı ülkelerin benzer veya tamamen farklı süreçlerden sonra arındırma politikalarına başvurduğu görülmektedir. Arındırma politikalarını uygulamada ülkeler temelde aynı amaç ve mantıkla hareket etmiş ancak söz konusu yöntemleri kendi dinamiklerine göre şekillendirmiştir. Bu durum farklı yorumlar etrafında oluşan farklı modellemeleri ortaya çıkarmıştır. Arındırma politikaları ağırlıklı biçimde Sovyetler sonrası Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine atıfla kullanılan bir kavram olmakla birlikte suça ve insan hakları ihlallerine bulaşmış kamu görevlilerini devletten tasfiye ederek hukuk önünde hesap vermelerini sağlamak isteyen birçok coğrafyada da kullanılan bir “adaleti tesis” aracıdır.
Bu arka plandan hareketle çalışmanın ilk kısmında arındırma politikalarının farklı modellemeleri ortaya konulacak ve arındırmaya ilişkin çeşitli kavramlar netleştirilmeye çalışılacaktır. Ardından Türkiye’de arındırma sürecinin çerçevesi analiz edilecektir. Son kısımda ise Türkiye’deki sürecin arındırma mekanizmaları içerisindeki yeri üzerinde durulacaktır..