Barselona'da gerçekleşen saldırı ile terör tekrar dünya gündeminin ilk sırasına yerleşti.
Ülkeler birbiri ardına İspanya'ya taziyelerini iletip, dayanışma mesajları veriyorlar. Açıklamalara baktığımızda her şey olması gerektiği gibi; teröre göz açtırılmayacak, terörle mücadele edenlere destek verilecek, uluslararası işbirliği sağlanacak vd.
Ancak uygulamada durum oldukça farklı. Gerekli basmakalıp açıklamalar yapıldıktan, saldırının üzerinden yeteri kadar zaman geçtikten sonra her şey rutine dönüyor. Terörle yüzeysel silahlı mücadele devam ediyor ancak terörü doğuran yapısal şartları bırakın iyileştirmeyi kimse bahsini dahi etmek istemiyor.
Terörün elinden çeken Batı egemenleri, küresel teröre bilerek veya bilmeyerek verdikleri katkıyı akıllarına bile getirmiyorlar.
Kapitalizmi, küresel güç sisteminin dengesizliklerini, dünyadaki sömürü düzenini, küresel adaletsizliği sorgulamak şöyle dursun Suriye'de yıllardır devam eden felaketi hatırlayan bile yok. Türkçede güzel bir deyimimiz var; şapkasını önüne alıp düşünmek.
Egemenlerden adalet, vicdan, iyilik gibi mefhumlarla hareket edip doğru davranışı sergilemelerini zaten beklemiyoruz ama şapkalarını önlerine alıp bir kar-zarar muhasebesi yapsalar sırf kendi çıkarları için bu kadar ikiyüzlü ve adaletsiz bir düzeni savunmamaları gerektiğini anlayacaklar.
Yıllardır her türlü ayrımcılığa, hakarete, kötü muameleye maruz bıraktıkları göçmen nüfuslarına karşı daha adil politikalar geliştirmek için erdemli insanlar olmalarına gerek yok. Biraz olsun akıllıca davransalar göçmenlere uyguladıkları sistematik şiddetin maliyetini görecekler.
Ama nerede?
Maalesef adaletsizliği, zulmü arttırıyorlar. Her terör saldırısından sonra güvenlikçi politikalara hız veriyorlar, daha ayrımcı uygulamaları hayata geçiriyorlar. Fransa'nın ve Almanya'nın son yıllarda nereden nereye geldiğine bir bakmak yeterli. Ülke içerisinde yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı gittikçe artıyor. Türkiye'nin 90'larda bıraktığı yasakları bugün Avrupa yeniden keşfediyor.
Başörtüsü yasağı, haşema ile havuza ve plaja girme yasağı haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Nefret ekiyorlar, nefret biçiyorlar. Bu nefret döngüsü de teröristlerin ekmeğine yağ sürüyor.
Masumlar, siviller, yoldan geçmekte olan insanlar, görevini yapan güvenlik güçleri terörün hedefi olup hayatlarını kaybediyorlar.
Terörün mağdurlarının sayısı gün geçtikçe artarken kirli siyaset, iktidar kavgası ve terör kazanıyor. Savaşın yıkımından kaçıp emin bir liman arayan Suriyeli mülteciler; Avrupa ülkelerine göç edip orada hayata tutunmaya çalışan Müslüman göçmenler; eğitim, iş, ticaret veya eğlence için Batı'ya gidenler yabancı düşmanlığının hedefi olup kaybediyor; teröre hedef olan Avrupa toplumları kaybediyor ama DEAŞ, insanlık düşmanı ırkçılar ve aşırı sağı körükleyip seçim kazanmaya çalışan kirli siyasetçiler kazanıyor.
Bu tablo herkesin gözünün önünde, bu denklem hepimizin malumu, hepimiz olup bitenin görgü tanıklarıyız ama bu durumun sebepleri, küresel adaletsizliğin mimarları, insanlık vicdanının enkazı üzerinden iktidar devşirmeye çalışanlar gözümüzün içine baka baka bildiklerini okumaya, taziye mesajı yayınlamaya, terörle mücadele ediyoruz diye beş teröristin yanında üç masum öldürmeye devam ediyorlar.
Peki, ne olacak?
En acısı da bu ya! Bugünden yarına hiçbir şey değişecek gibi değil. Yıllar sonra geri dönüp bugünlere bakıldığında herkes bir utanç tablosu gördüğü konusunda hemfikir olacak. Ama bugün bu utanç tablosuna bir şaheser muamelesi yapmaya devam ediyoruz.
[Takvim, 20 Ağustos 2017]
.