Türkiye son bir kaç yıldır yoÄŸun ÅŸekilde belli baÅŸlı aktörlerin siyasi ricatlarını yaşıyor.1880’lerdeki Ä°rlandalı ‘toprak savaşı’ vakıasından mülhem, Charles Boycott’un isminden türeme ‘boykot’, o yıllardaki feodalizm içerisindeki bir protestodan modern zamanlardaki siyaset teknolojisine isim babalığı yapan siyasi eylem tarzını ortaya çıkarmış oldu. Genel anlamda güçsüzün ya da mücadele ve müzakere araçları olmayanların kullanmayı tercih ettiÄŸi boykot yolu, son yıllarda ülkemizde siyasi tavır almakta zorlananların tercih ettiÄŸi bir eylem tarzına iÅŸaret etmektedir. Boykotun kendisinin bizatihi bir siyasi anlamı olduÄŸu doÄŸrudur. Lakin bu ‘anlamın’ ya da eylemin kendi başına ne kadar siyasi deÄŸere sahip olduÄŸu aktörlerin kim olduÄŸuna ve eylemin zamanın ruhuna uygunluÄŸuna da doÄŸrudan baÄŸlıdır.
12 Eylül Anayasa referandumuna BDP boykotuyla ÅŸahitlik ettiÄŸimiz siyasi tablodan bu yana, sık sık siyasi ricat vakıalarıyla karşı karşıyayız. Ä°lginç bir tesadüf olarak, tutuklu vekillerin meclise giremeyeceÄŸinin ortaya çıkmasıyla baÅŸlayan siyasi partilerin meclisi boykotu vakıasını müteakiben Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arzuladıkları terfi tablosunun ortaya çıkmayacağını görmeleriyle bir baÅŸka boykota ÅŸahitlik ettik. Öncelikle, yıllardır içinden geldikleri eÄŸitim sayesinde üst düzey bir kurumsal kurmay zekasına, strateji geliÅŸtirme ve problem çözme yeteneklerine sahip olduÄŸu farz edilen komuta kademesi yaÅŸanan sorunla yüzleÅŸmek yerine ricatı tercih etti. Toplu halde istifa ettiler. Emir komuta zinciri içinde sorun çözmeye odaklanmış ve alışmış kurmaylarımız bu dünyanın dışına çıkıldığında ‘biz çekiliyoruz’ demiÅŸ oldular. Bu duruma, sivil siyasetin güçlenmesini kaba anlamıyla sadece askerin süreçlerden uzaklaÅŸması sığlığında okuyanlar açısından sevindirici bir durum olduÄŸu aÅŸikar. Lakin mesele burada hitama ermemektedir. YaÅŸadığımız siyasi ricat, ortaya çıkan kurumsal aklın olgunluÄŸunu da hesaba katmamızı elzem kılıyor.
Son zamanlarda yaÅŸadığımız boykotlar, arzulanan siyasi protestonun sonuçlarını gerçekten eylem sahiplerine sundu mu? Boykot ehli, yaptıkları protesto sonrası, spesifik olarak boykot ettikleri geliÅŸmeye dair kendi pozisyonlarına ne kazandırdılar, karşı durdukları pozisyona ne kaybettirdiler? Kazan-kaybet denkleminin dışında, global olarak siyasi varlıkları nasıl bir deÄŸiÅŸime uÄŸradı? BDP gerçekleÅŸtirdiÄŸi boykot sonrasında öznesi olduÄŸu her tartışmada, boykot tavrından dolayı kıyasıya eleÅŸtirilerek, üzerinden atamayacağı derin bir hata ile bundan sonra da yaÅŸamaya mahkum oldu. CHP boykot kararının arkasında ancak sayılı günler durarak eylemini bile tamamlayamayan acemi protestocu pozisyonuna oturarak, oldukça yıpratıcı bir vakıayı kendi eliyle gerçekleÅŸtirmiÅŸ oldu. Boykot marifetiyle sistemi zorlama niyetiyle çıktığı bir eylemden sistemin kendisini içine düÅŸtüÄŸü zorluktan çıkarması için ricada bulunmak zorunda kaldığı bir siyasi pozisyona ermiÅŸ oldu. Benzer ÅŸekilde, siyasi partiler veya sivil hareketlerle mukayese dahi edilemeyecek bir siyasi katmanda duran Türk Silahlı Kuvvetleri, toplu halde istifa ederek etki ömrü sadece bir kaç saat sürecek bir eyleme imza atmakla kalmadılar, aynı zamanda TSK’nın Türkiye’nin ulaÅŸtığı demokratikleÅŸme iklimini de ne kadar kavradığına dair derin ipuçları vermiÅŸ oldular.
on yıllarda yaÅŸananlar, Cumhuriyet tarihinden bu yana birikmiÅŸ sorunlar, tıkanmış sistem makasında ele alındığında tedrici; milenyumdan bu yana Türkiye’nin içerisine girdiÄŸi köklü dönüÅŸüm düÅŸünülünce ise devrimci bir siyasi ve sosyal deÄŸiÅŸime denk gelmektedir. DeÄŸiÅŸim, dönüÅŸüm veya devrim kavramlarının sıkça telaffuz edildiÄŸi bir zaman diliminde, yukarıda zikredilen aktörler nasıl oluyor da zamanın ruhundan bu kadar kendilerini bağımsız kılabiliyorlar? Son dönem siyasi ricatlar baÄŸlamında bakıldığında; CHP yıllar içerisinde inÅŸa ettiÄŸi ‘vesayet dünyasında’, BDP ‘illegal dünyada’, asker ise ‘emir-komuta dünyasında’ yaÅŸamanın maliyetini ödüyorlar. Ä°mkansızı talep ederek, mümkünü ret ederek ya da bizatihi kendilerinin koyduÄŸu kuralların çiÄŸnenmesini isteyerek yapılan boykotlar, siyasi bir eylemden ya da tavırdan ziyade bencil bir apolitik tutuma iÅŸaret etmektedir. CHP vesayetsiz ilk seçimlerinde, ardı ardına siyasal acemilikler yapıp, bizatihi inÅŸasının baÅŸ sorumlusu olduÄŸu sistemle karşı karşıya gelmenin çeliÅŸkisini yaÅŸamak durumda kaldı. BDP yıllardır talep ettiÄŸi ve en yoÄŸun bir ÅŸekilde maÄŸduru olduÄŸu parti kapatmalara karşı çıkar pozisyonda buldu kendisini. Bütün varoluÅŸ sürecini hiyerarÅŸi kavramı üzerinden de anlamlandıran güvenlik bürokrasisi, tıpkı CHP gibi inÅŸasında doÄŸrudan emeÄŸi olduÄŸu kurallar manzumesinin siyasi iktidarın hiyerarÅŸiye el koyarak iÅŸletmesi karşısında CHP’den de bir adım ileri giderek ayrılmayı tercih ettiler. Genç subayların arada bir rahatsızlanmasına alışmış olanların, kurmayların emekliye ayrılması karşısında zihinsel konforları ciddi darbe aldı.
YaÅŸananları normalleÅŸme sancısı olarak okuyanların çoÄŸunlukta olduÄŸu bir Türkiye’deyiz artık. Askeri hukuki mevzuat içerisinden bir yol bulmaya çalışanlar ya da darbeyi gösterip sıtmaya razı edildiÄŸini düÅŸünenleri saymaz isek; emir komuta zincirinden çıkmış görüntüsü vermeye çalışan merkez medya bile oldukça olgun sayılabilecek tepkiler vermeye gayret etti. Kolay deÄŸil, ÅŸunun ÅŸurasında 10-15 yıl önce, aynı medya, garnizonun sıradan bir aparatından çok farklı bir dünyada deÄŸildi. Aynı hafta, ilginç bir tesadüf eseri, New York Times’tan Jerusalem Post’a asker sivil iliÅŸkilerine dair ‘sıtmaya razı’ edildiÄŸini düÅŸünenlerin yaklaşımlarının ağırlıkta olduÄŸu yazılar, dünya medyasını da dolduruverdi. Ülkemizde çok sık yaÅŸanmayan bu yerel-küresel insicamın artık bir anlamsızlığa doÄŸru gittiÄŸini en baÅŸta kendileri görmelidirler. AK Parti düÅŸmanlığı ya da müesses nizamın siyasi ricatının gerçekleÅŸmesini saÄŸlamak üzere ortadan çekilen aktörlere duydukları derin muhabbet; siyasal rasyonalitelerini artık iyice ayaÄŸa düÅŸürmektedir. Makro anlamda asker sivil iliÅŸkilerinde yaÅŸanan normalleÅŸmeyi ısrarlı bir ÅŸekilde gözden ırak tutmak adına zorlama yorumlarla ortaya koydukları ne orijinal bir tespit bulunuyor ne de hakikati aktaran bir durum.
YaÅŸananların fiili bir demokratikleÅŸme olduÄŸu hakikatini göz ardı etmemek gerekiyor. Belki de tam da bu gerçekten dolayı, yaÅŸananlar bırakılıp kıyasıya AK Parti tartışmasına devam etme gayretleri var. Fiili demokratikleÅŸmeden kastımız, ErdoÄŸan’ın doÄŸrudan sürece yaptığı dramatik müdahaleler ile AK Parti döneminde oluÅŸmuÅŸ olan zamanı ruhundan baÅŸkası deÄŸil. Böyle olmasaydı, geçen hafta yaÅŸananların büyük bir kısmını belki uzun yıllar daha tecrübe edemeyecektik. Yeni Türkiye’de yaÅŸanması arzulanan demokratikleÅŸme ile bugün ErdoÄŸan’ın siyasi irade ortaya koyarak gerçekleÅŸtirmek zorunda kaldığı ‘sivilleÅŸmeler’ hukuki bir nihai zeminde hitama ermelidir. Aslında buna en fazla yıprandığını düÅŸünenlerin ihtiyacı bulunmaktadır. Öyle ki siyasi ricat süreçlerinin Türkiye’ye kaybettireceÄŸi pek fazla bir ÅŸey bulunmamaktadır. Hep beraber sarıldıkları siyasi ricat yaklaşımı, artık süreçlerin iÅŸlemesini engellememekte veya geciktirmemektedir. ‘Biz asılız, biz istemeden bu ülkede bir ÅŸey olmaz’ düzeyinden ‘biz asılız, biz olmazsak iÅŸler yürümeyebilir’ düzeyine gerilenmiÅŸ olmasını bir kriz vesilesi yapmak yerine ‘biz asılız’ saplantısından kurtulmak bütün meselelerin çözümü için kilit bir yaklaşım olacaktır. Milletin, devletin ve bu toprakların zaten mütemmim cüzü olanların altını çizerek ‘asıl’ iddiasında bulunması ne kadar anlamsız ise asker sivil iliÅŸkilerinde yaÅŸanan normalleÅŸmeden kriz beklemek de o kadar anlamsızdır. Yeni Türkiye bu mütemmim cüzlerin bir arada yaÅŸama hukukunun hep beraber inÅŸa edileceÄŸi bir ülke olmak zorunda. Bu hedefe ulaÅŸabilmek için siyasi ricatlardan çok siyasi katılımlara ihtiyacımız var.