Türkiye genel anlamda YPG daha özelde Afrin konusunda kararlılığını gösterdikçe ve sahada adım attıkça ABD'den dikkat çeken mesajlar geliyor. Önce Mevlüt Çavuşoğlu iki dışişleri bakanının telefon görüşmesinde Tillerson'un "medyadaki haberlere inanmayın" ifadesini kullandığını dile getirdi. Bu ifade ABD'nin YPG'yi sınır muhafız birliği kuracağına ilişkin haberlere gönderme yapmaktaydı ama ancak burada dikkat çekici olan şey bu birliğe dair açıklamaların adı sanı bilinmeyen bir medya organından değil, Uluslararası DEAŞ'la Mücadele Koalisyonu sözcüsü Veale'den gelmiş olmasıydı.
Ardından Tillerson'un dün yaptığı açıklama ile bu söylemler diplomatik çerçevede kamusal hale geldi. Tillerson'un Suriye politikası ve Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamalar Suriye'ye ilişkin politikalarında çok şey değişecekmiş gibi konuştu.
Konuşmasının geneline bakıldığında Türkiye'nin hassas olduğu noktalarda dikkatli ve pozitif bir dil kullandı. Bunların başında istikrarlı ve toprak bütünlüğünü koruyan bir Suriye'ye yaptığı vurgu geliyor. Dahası bu tercihi Amerika'nın güvenliği için bir zorunluluk çerçevesinde sundu.
Türkiye'nin PKK'ya ilişkin hassasiyetini paylaştıklarını da dile getirmesi doğrudan Türkiye'ye uzatılan bir zeytin dalıydı.
Suriye'deki terörün kaynağının Esed rejimi olduğunu ve Esed'in Suriye'yi yönetemeyeceğine dair vurgusu da dikkat çekiciydi.
Dikkat edilirse bu argümanların tümünü Türkiye beş yıldır dile getirmekte. Ve fakat ABD'nin bu üç konuda da izlediği politikalar Türkiye'yi önemli güvenlik sorunlarıyla yüz yüze bıraktı.
ABD'nin bu argümanları yeniden dile getirmesine şaşırmamalı fakat çok da ciddiye almamalı.
ABD'nin geçtiğimiz beş yıl içerisinde köprünün altından çok sular aktığını hatırlatmakta yarar var. Türkiye bu argümanları savunduğunda ortada DEAŞ yoktu. Bu örgüt türedikten sonra da bunu dile getirmeye devam etti ancak ABD'nin izlediği strateji bir terör örgütünü diğerinin yerine ikame etti. DEAŞ sonrasında YPG'yi tasfiye etmesi beklenirken bu terör örgütünden bir ordu yaratmaya yönelik adımlar atıyor.
Esed'e karşı da bir adım attığı yok. Esed'le savaşan gruplardan desteğini tümüyle çekmiş durumda.
Dolayısıyla ABD bu konularda inandırıcılığını kaybetmiş durumda.
Hal böyle olunca Tillerson'un YPG'den oluşturulması planlanan sınır muhafız birliğine ilişkin "medyadaki haberlere inanmayın" ifadeleri de inandırıcı olmaktan uzak kalıyor. Kaldı ki Türkiye'nin YPG ile ilgili endişesi bu birliğin kurulması ya da Afrin'le sınırlı değil. Fırat'ın doğusundaki YPG varlığı Afrin ve diğer bölgelerden daha öncelikli.
ABD, Esed ve Suriye'nin geleceği konusunda Türkiye'nin desteğini istiyorsa ve birlikte çalışmaya meyilli ise önce YPG konusunda verdiği sözleri tutmalı. Kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk ya da fikir ayrılığı Türkiye'yi ilgilendirmez. Trump'ın siyasetsizliği ya da iktidarını konsolide edememesi de kendi sorunu. Kaldı ki dün yapılan açıklamada Dış İşleri ile Pentagon'un Suriye konusunda aynı çizgide oldukları net bir şekilde ortaya çıktı.
Kısacası gerek YPG ile ilgili olarak gerekse Suriye krizinin geleceği konusunda Türkiye dikkatini dağıtmamalı. Bir süredir kendi stratejisi çerçevesinde izlediği politikayı devam ettirmeli. Sahaya odaklanmalı. ABD'li karar vericilerin söyledikleri ile oyalanmamalı.
Tabi ki diplomatik temaslar bir yandan kendi mecrasında devam eder. Ancak bu görüşmeler gerçeğin kendisi yerine geçmemeli. Nasıl ki ABD, Rusya, İran ve diğer aktörler farklı konuşup farklı davranıyorsa, Türkiye de diplomasi alanında görüşmelerini devam ettirmeli, sahadaki gerçeklere uygun adım atmaya devam etmelidir.
[Fikriyat, 18 Ocak 2018].