SETA > Haber |
Fırat Kalkanı Operasyonu 15 Temmuz a Cevaptır

Fırat Kalkanı Operasyonu 15 Temmuz’a Cevaptır

ABD bir şekilde Türk siyasi karar alıcılara Suriye politikası dayatma gayreti boşa düşünce işi 15 Temmuz Darbe girişimine kadar tırmandırdı.

Fırat'ın batısının kırmızı çizgisi olduğunun sürekli altını çizen Türkiye, ülke güvenliğini tehdit edecek hiçbir oluşuma müsaade etmeyeceğini göstermek için harekete geçti. DAEŞ başta olmak üzere terör örgütlerinin yarattığı tehdidi ortadan kaldırarak ülkenin hudut güvenliğini artırmak maksadıyla 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan “FIRAT Kalkanı Harekâtı” devam ediyor. Fırat Kalkanı Harekatı'nı tüm yönleriyle Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ortadoğu Uzmanı Can Acun'la konuştuk.

SAHADAKİ TÜM AKTÖRLER İÇİN ÖNEMLİ BİR BÖLGE
Fırat Kalkanı Operasyonu'nun ve Cerablus'un Türkiye için önemi nedir?

Fırat Kalkanı Operasyonu ile temel olarak bölgenin terör örgütleri DAİŞ ve PKK'dan temizlenmesi ve hudut güvenliğinin teminat altına alınmasının yanı sıra, Suriye'nin toprak bütünlüğüne yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi hedefleniyor. Cerablus özelinde meseleye yaklaştığımızda ise sahadaki tüm aktörler için bu bölgenin önem arz ettiğini görüyoruz. Kent, Fırat Nehri'nin batısında bulunması itibarıyla lojistik açıdan dikkate değer bir konumda. Bununla birlikte Türkiye ile olan sınır kapısı, buraya yerleşecek olan Türkiye'nin desteklediği birliklere verilecek desteklerin ikmalini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca Cerablus hattından güneybatıya doğru başlatılacak olası bir harekât, batı cephesinde arkasına Fırat'ı aldığından ve kuzey cephesinde ise Türkiye olduğundan daha rahat gerçekleşebilecektir. Türkiye'nin güvenli bölge projesini gerçekleştirmek için DAİŞ'e hem Çobanbey-Azez-Mare'den hem de Cerablus tarafından saldırılar gerçekleştirilebilecektir.

Bu operasyonla Türkiye'nin Suriye politikasında ne tür değişimler olacak?

Türkiye Fırat kalkanı Operasyonu ile birlikte 5 yıllık Suriye krizinde bir ilke imza atarak; oyun kurucu en temel aktörlerden birisi olduğunu, doğrudan müdahale kapasitesi ve kararlılığa sahip olduğunu hem dost hem de düşman unsurlara göstermiş oldu.  Attığı adımla adeta ölçek yükselterek artık çok daha aktif bir rol oynayacağının işaretlerini ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Artık hiç kimse Suriye meselesini Türkiye'nin içişlerinden bağımsız olarak düşünemez" sözleri de Türkiye'nin bundan sonra orta ve uzun vadeli hedefleri olan askeri harekâtlara devam edeceği görüşünü tahkim etmekte.

ÖRGÜT BÖLGEDEKİ KAOSTAN YARARLANMAK İSTEDİ
PYD'nin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı, Türkiye'ye ve Türkiye'nin doğusunda yürütülen terör örgütünü bitirme operasyonlarına yönelik nasıl bir tehdit oluşturuyor?

Çözüm sürecinin bitmesindeki en temel gerekçe;  örgütün Suriye'de rejim ve ABD ile girdiği angajmanlar sayesinde de-facto elde ettiği kazanımlarını Türkiye'ye dayatma içine girmesiydi. Örgüt, Irak ve Suriye'de yaşanan kaostan yararlanarak, kendisi için uygun bir yaşam alanı inşa etti ve bunu kaybetmemek için Türkiye ile çatışmaları tekrardan başlattı.  Nihayetinde PKK'ya bağlı HPG unsurlarıyla PYD'ye bağlı YPG unsurları arasında komuta kontrol ve militan düzeyinde ciddi bir farklılık yok. Örgüte bağlı bir terörist Suriye'deyken YPG'li Türkiye'deyken kendisini HPG'li olarak tanımlayabiliyor. Yine Türkiye'ye yönelik terör saldırıları için Kuzey Suriye, Kuzey Irak'takine benzer bir lojistik üst haline getirildi. Afrin üzerinden Amanoslara, Kobani üzerinden Suruç'a ve Yine Kamışlı-Cezire üzerinden ise Nusaybin-Cizre üzerine lojistik hatlar oluşturularak örgüt silah ve militan girişkenliği imkânına kavuştu. PYD-YPG'nin başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerden temin ettiği silah ve cephanede Türkiye içerinden kullanılmaktayken, Suriye'de elde ettiği savaş deneyimini ve ABD özel kuvvetlerden sağladığı know-how'ı Türkiye'ye taşıma gayreti içerisine girdi.

Kırmızı çizgisinin Fırat'ın batısı olduğunun altını daima çizen Türkiye'nin operasyonları Suriye'de sadece Cerablus ve çevresiyle sınırlı kalır mı, yoksa bölgede net bir sonuç alınana kadar ilerlemeye devam eder mi?

Fırat Kalkanı operasyonu için Sultan Murad Tugayı, Şamlılar Cephesi, Feylak eş-Şam, Ceyş el-Nasr, Ceyş el-Tahrir, Hamza Fırkası, Liva el-Mutasım, Nureddin Zengi Tugayı, 13. Tümen ve Liva Sukur el-Cebel'den oluşan muhalif unsurları uzun bir eğit-donat sürecinden geçirilerek, mobilize edildi. Daha önce el-Rai'yi (Çobanbey) DAİŞ'ten temizlemek için oluşturulan Havar-Kilis Operasyon Odasında bulunmayan Nureddin Zengi Tugayı, 13. Tümen, Ceyş el-Nasr ve Feylak eş-Şam da Fırat Kalkanı Harekatına katılmaları sağlanarak ölçek büyütüldü. Operasyonun ilk etaplarına katılan muhaliflerin sayılarının ise 2-3 bin arasında olduğu değerlendiriliyor.  İlerleyen aşamalarda TSK ve Suriyeli muhalif unsurların sayısının artması bekleniyor. Gerektiği takdirde TSK'ya bağlı 16 bin kişilik bir gücün sınır hattında konuşlandığı da biliniyor. Türkiye operasyonun başından beri bölgedeki DAİŞ ve PKK unsurlarının tamamen elimine edilmesine yönelik kararlılığını ifade etti.

ABD KENDİSİNİ DAR BİR ALANA SIKIŞTIRDI
Geçtiğimiz günlerde söz verdiği hava desteğini göndermeyen ABD'nin Suriye'deki tavrını nasıl yorumlamalıyız?

ABD uzun bir süredir Suriye politikasında sadece PYD'ye yatırım yaparak kendisini dar bir alana sıkıştırdı. PYD ve ona bağlı askeri unsurlar DAİŞ ile mücadele kapsamında adeta ABD'nin bölgedeki kara gücü haline getirildi. PYD'nin PKK'nın Suriye örgütlenmesi olduğu gerçeği bilinçli bir şekilde görmezden gelindi. Nihayetinde ABD PYD'yi kullanırken ona sahip olduğu kantonlar arasında toprak bütünlüğü kurulması vaadinde de bulundu, bu anlamda Fırat'ın batı yakasında en azından güney hattı üzerinden Kobani-Afrin bağlantısını sağlayacak şekilde ilerlemesini temin etmeye yönelik adımlar attı. Ancak Türkiye'nin Fırat kalkanı operasyonu ve ilgili hedefleri bu planı boşa düşürüyor.  ABD-PYD ilişkisini de sarsıyor. Özellikle Beyaz Saray ve Pentagon'un Türkiye'nin adımlarından ciddi bir rahatsızlık duyduğu görülüyor.

Fırat Kalkanı operasyonu YPG/PYD'yi desteklediğini ifade etmekten çekinmeyen ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri nasıl etkiler?

Türkiye ve ABD arasında Suriye'nin geleceği üzerine ciddi bir ayrışma söz konusu. ABD'nin PKK'nın Suriye örgütlenmesine adeta küçük bir devletçik kurma arayışlarının gün yüzüne çıkmasıyla da bir kriz içine girildi. ABD bir şekilde Türk siyasi karar alıcılara Suriye politikası dayatma gayreti boşa düşünce işi 15 Temmuz Darbe girişimine kadar tırmandırdı. En azından Obama yönetimi boyunca kriz halinin tırmanarak devam etmesi beklenebilir. Nihayetinde Fırat Kalkanı operasyonu ABD'nin arkasında bulunduğu 15 Temmuz'a bir cevaptır.

ABD SÖZLERİNİ YERİNE GETİRMEDİ
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, PYD'lilerin Fırat'ın doğusuna dönmezse, ABD'ye güvenin tamamen ortadan kalkacağı şeklindeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD zaman zaman Türkiye'ye PYD ile olan ilişkisi üzerinden çeşitli sözler vermiş ancak bunların hiç birisini yerine getirmemiştir. PKK/PUD unsurlarının Fırat'ın batı yakısına geçmeyecekler sözü de yine benzer şekilde sonuçlandı. ABD şimdi kendi mentörlüğünde Suriye Demorkatik Güçleri (SDG) üzerinden Türkiye'yi ikna etme çabasına girse de Suriye'yi takip eden herkesin bileceği şekilde PKK, PYD ya da SDG arasında harfler dışında herhangi bir fark yoktur.

Fırat Kalkanı operasyonları çerçevesinde değerlendirdiğimizde DAEŞ ve YPG/ PYD'nin bölgedeki gücü kırılacak mı?

Operasyon hedefine ulaşır da  Bab ve Menbic kentleri özgürleştirilebilirse her iki terör örgütü içinde çok önemli kayıplar yaşanmış olacak.

TÜRKİYE BEŞ YILDA YAPILAMAYANI BEŞ GÜNDE YAPTI
15 Temmuz gecesi Şehit Ömer Halisdemir tarafından vurulan darbeci general Semih Terzi ve bazı komutanların, farklı bahanelerle Cerablus operasyonunu sürekli engellediği söyleniyor. FETÖ'nün bu operasyonlara yönelik olumsuz etkisi nedir? Bu bağlamda operasyon daha önce gerçekleştirilseydi Suriye'deki tablo nasıl olurdu?

Türkiye'nin Kuzey Suriye'de durum bu kadar kötüleşmemişken çeşitli askeri operasyonlar planladığını ancak bunların TSK ve özel Kuvvetler tarafından bir şekilde engellendiği biliniyordu. Şimdi bunun arkasında FETÖ'nün olduğu ortaya çıktı. Nihayetinde FETÖ prangasından kurtulan ve milli unsurlarla TSK'yı yeniden dizayn eden Türkiye, beş yılda yapılamayanı beş günde yaptı.  15 Temmuz'a iyi bir yanıt verdi.

[Söyleşi: Özlem Doğan] [Milat, 5 Eylül 2016].


Etiketler »