Avrupa’da artan İslamofobi ile birlikte AB ülkelerinin Müslümanlara ve İslam dünyasına yönelik politikası daha çok gündeme gelmeye başladı.
Avrupa, komşusu olan İslam dünyasına yönelik sağlıklı bir politika geliştirebilir mi?
Avrupa’daki 30 milyonu aşkın Müslüman nüfus düşünüldüğünde, AB ülkelerinin kendi içlerinde yaşayan Müslümanlarla rasyonel bir ilişki yürütmeleri mümkün olabilecek mi?
Hollanda, Almanya ve Fransa’da seçim dönemine girilirken, seçim atmosferinin kurbanı yine mülteciler, yabancılar ve İslam ülkeleri mi olacak?
En fazla Müslüman nüfusun yaşadığı AB ülkesi olan Fransa’ya baktığımızda, bu sorulara iyimser cevaplar vermenin hiç mümkün olmadığı görülüyor. Cumhurbaşkanı Macron’un bilinçli bir şekilde Müslümanlarla ve İslam ülkeleriyle çatışma arayışı içerisinde olduğu göze çarpıyor.
İslam dünyası açısından ne anlama geldiğini bile bile, sevgili Peygamberimize hakaret içeren karikatürlerin yeniden gündeme gelmesinde ciddi bir payı var Fransız Cumhurbaşkanının. Bu şekilde ülkesindeki aşırı sağcı, yabancı ve İslam karşıtı kesimlerin desteğini almaya çalışıyor. Seçildiğinden beri iç siyasette yaşadığı sorunlar düşünüldüğünde 2022 baharında yapılacak seçimler öncesinde kendisine konsolide bir taban oluşturmaya çalışıyor.
Bu yolda kendisine seçtiği hedeflerden birinin Türkiye olması da tesadüf değil. Uzun yıllardır yürütülen karalama kampanyalarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhinde Batı kamuoyunda oluşturulmuş olan olumsuz algıyı kullanarak diğer Avrupa ülkelerinin desteğini de arkasına almaya çalışıyor. Zira 2017 yılında Macron’un Fransa’da cumhurbaşkanlığı yarışını kazanması, aşırı sağcı Le Pen’in cumhurbaşkanı olmasının AB’nin geleceği açısından doğuracağı sonuçlardan endişe eden çevrelerin bir projesiydi.
O dönemde AB’nin geleceğini kurtarmak için Macron’a destek veren “Avrupacı” çevreler, şimdi Fransız Cumhurbaşkanının izlediği politikayla hem Avrupa içerisindeki Müslümanlarla hem de komşu İslam dünyasıyla ciddi bir çatışmanın fitilini ateşlediğini görmüyorlar mı?
İslam dünyasıyla gireceği çatışma Avrupa’ya ne kazandırır? Avrupalı liderler, bu sorunun cevabını verirken, Batı’nın iki yüz yıllık askerî ve ekonomik üstünlüğüne asıl meydan okumanın İslam dünyasından mı yoksa Çin ve Rusya’dan mı geldiği sorusunun cevabını da göz önünde bulundurmaları gerekiyor.
Kuşkusuz Türkiye başta olmak üzere bazı Müslüman ülkeler Batı eksenli uluslararası sistemin adaletsizliklerini sorguluyorlar ve Avrupa ve ABD’den gelen dayatmalara karşı bir duruş sergiliyorlar ancak maalesef Batı’nın karşısında uluslararası güç dengelerinde Doğu Asya ve Rusya kadar yer sahibi değiller.
Avrupa’nın İslam dünyası ve Müslümanlar karşısındaki giderek artan saldırganlığının nedeni de belki budur. Türkiye’nin içişlerine müdahale girişimleri, Doğu Akdeniz’de dar bir alana sıkıştırılmak istenmesi, PKK/PYD ve FETÖ gibi örgütlerin desteklenmesi Ankara’nın bu düşmanca politikalara yeterince cevap veremeyeceği beklentisine dayanıyordu belki.
Yine aynı şekilde Azerbaycan karşısında Ermenistan saldırganlığının desteklenmesi de Avrupa’nın İslam dünyasına yönelik sorunlu bakışının sonucu olsa gerek. Libya’nın, doğal kaynakları paylaşılacak bir ülke olarak görülmesi, Mısır’da Avrupa için tehdit oluşturmayacağı düşünülen bir diktatörün desteklenmesi ve nükleer silahlara sahip İsrail’in bölgedeki saldırgan politikalarına destek verilmesi Avrupa’nın komşusu olan Müslüman dünyaya yönelik politikalarının diğer sorunlu örnekleri.
Bütün bu örnekler, Avrupa’nın gerek kendi içindeki Müslümanlara gerekse İslam dünyasına yönelik sağlıklı bir politika geliştirme konusunda başarısız olduğunu gösteriyor. Bugün bu yanlış politikaların mimarı olarak Macron öne çıkıyor belki ama gelecek mart ayında Hollanda seçimleri yapılırken belki de Hollandalı siyasetçiler İslamofobik söylemlerde onun önüne geçecekler. Sonrasında belki Almanya seçimleri sırasında Alman siyasetçiler.
Avrupa’nın bin yılı aşkın bir süredir komşusu olan İslam dünyası ile ilişkiler konusunda daha hassas davranması gerekiyor.
[Türkiye, 28 Ekim 2020].