Alman siyasetinde sıkça dillendirilen bir söylem vardır: “Seçim sonrası, seçim öncesidir” (Nach den Wahlen ist vor den Wahlen). Federal Almanya devleti 16 eyaletten oluşmaktadır. Her eyaletin kendi meclisi, hükümeti ve bakanlıkları vardır. Ulusal düzeyde Almanya’nın federal meclisi (Deutscher Bundestag), federal hükümeti (Bundesregierung) ve federal bakanlıkları mevcuttur. Alman siyasetinin neredeyse seçim havasından çıkmamasının nedeni her daim ufukta bir seçimin görünmesinden mütevellittir. Almanya’da Federal Meclisin yanı sıra 16 eyalet bazında yerel seçimin yapılması, federal hükümet ve eyalet hükümetlerine uzun vadeli ve sürdürebilir politikalar üretmeye yeterince fırsat tanımamaktadır. Halihazırda siyasi partiler günü kurtarıcı seçim stratejilerine uygun popülist ve bazen de seçmenin gönlünü ve oyunu alma adına, kısa vadeli ekonomik ağırlıklı teşvik politikaları üretmektedir. Ayrıca eyalet seçimlerinin, seçmenler nazarında, federal hükümete Alman kamuoyu desteğinin ve güveninin bir ölçüsü olarak stilize edilmesi, hükümeti oluşturan partilerin sürekli seçim kampanyası moduna zorlanmasını beraberinde getirmektedir. Almanya’da federal hükümetler günümüze kadar istisnasız koalisyonlardan oluştuğundan, koalisyon ortağı partilerin icraat noktasında, özellikle seçim döneminde, birbirine üstünlük sağlamaya çalışıp kendi dertlerinden devleti yönetmeyi ihmal etmeleri bilinen bir gerçektir.
Federal Meclisin yetkileri
Başka ülkelerde nadiren rastlanan bu durum, Alman siyasi sisteminin yapısından kaynaklanmaktadır. Almanya federal bir devlet yapısına sahiptir. Federal devlet ve eyaletler arasındaki yetki ve görev paylaşımı Federal Anayasa ile düzenlenmiştir. Federal Anayasa incelendiğinde yasama yetkisinin ağırlıklı olarak federal devlette toplandığı, buna karşın yürütme yetkisinin daha çok eyaletler tarafından kullanıldığı sonucuna varılacaktır. Federal düzeyde muhalefet cephesinde olan partilerin eyalet hükümetlerinde yer aldığı konstelasyonu devletin yasama ve yürütme organlarının işlevini yavaşlatıp yaptırım gücünü ağırlaştırmaktadır. Ayrıca eyalet hükümetleri temsil edildikleri anayasa organı olan Federal Konsey (Bundesrat) aracılığı ile Federal Meclisin yasama yetkilerine ortak olmakla birlikte anayasa değişikliği girişimlerini engelleme gücüne de sahiptir.
Sonuç itibariyle Alman siyasi sisteminde, yürütme ve yasama organlarının yetkilerini Alman halkının geleceği ve refahı adına başarıyla kullanabilmesi, federal hükümetin ve eyalet hükümetlerin birbiriyle uyumlu hareket etmesine de bağlıdır. Bu anlamda Alman siyasi partileri, yürütme ve yasama süreçlerinde federal ve eyalet hükümetleri konumları itibariyle önemli bir nüfuza sahiptir. Alman siyasi literatüründe bu durum için Parti Demokrasisi (Parteien demokratie) tabiri kullanılmaktadır.
Asıl hüsran SPD’nin
14 Ekim tarihinde Bavyera eyaletinde parlamento seçimleri yapılmıştır. Hıristiyan Demokrat Birliği Partisi´nin (CDU) sadece Bavyera eyaletinde teşkilatlanmış kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği Partisi (CSU) seçimlerden birinci parti olarak çıkmasına rağmen dramatik bir oy kaybına uğramış ve Bavyera eyalet seçimlerinde tarihinin en kötü sonucunu elde etmiştir. CSU bu seçimlere kadar Bavyera‘da iktidar koltuğunda tek başına olmayı başarmıştır, lakin bu seçimlerin sonucu itibariyle yeni hükümeti ancak muhtemel bir koalisyon ile kurulabilecektir. Bu seçimlerin neticesine parti bazında bakıldığında şöyle bir durumla karşılaşmaktayız: Geleneksel kitlesel partilerini temsil eden CSU ve SPD ciddi oranda oy kaybetmiştir. Yeşiller Partisi´nin rekor düzeyde oylarını artırdığı, aşırı sağ ve yabancı düşmanı Almanya için Alterntif partisi AFD ve sağ popülist Hür Seçmenler´in partisi FW’nin güç kazandığını gözlemlemekteyiz. Bavyera eyaleti parlamento seçimlerinde asıl hüsrana uğrayan parti SPD olmuştur. Kendi seçmenlerinin gazabına uğrayarak büyük bir oy kaybı ile ciddi anlamda kan kaybetmiştir. SPD’nin geleneksel seçmenleri ağırlıklı olarak tercihini Yeşillerden yana kullanarak Yeşiller’in CSU’nun ardından ikinci parti konuma gelmesinde etkili olmuştur. CSU’nun oy kaybı göründüğü gibi vahim değildir, çünkü giden oyların bir kısmı FW‘ye yaramıştır. FW bir nevi CSU’nun arka bahçesi konumundadır. FW’nin yöneticilerin çoğunluğu CSU kökenlidir. CSU ve FW kuvvetle muhtemel 2-3 hafta içerisinde Bavyera koalisyon hükümetini kurmuş olacaktır.
Güçsüzler koalisyonu
Bavyera seçim sonuçlarının federal hükümet üzerinde olumsuz etkisi olabileceği şimdiden Alman kamuoyunun gündemine düşmüştür. Federal Mecliste muhalefetin temsilcileri bu kötü sonucun koalisyon hükümeti üzerinde olumsuz bir etki yaratacağını dillendirmeye başlamıştır bile. Başka çareleri olmadığından federal hükümetin bileşenleri olan CDU, CSU ve SPD parti yetkilileri koalisyon hükümetinin dimdik ayakta olduğunu vurgulama gereksinimi duymuştur. Aksi takdirde, koalisyon hükümetin feshi durumunda, yeniden genel seçimlere gidilmesi gerekecektir ve son kamuoyu yoklamaları ışığında böyle bir gelişmenin ancak AFD ve Yeşillere fayda sağlayacağı kuvvetle muhtemeldir. Mevcut federal hükümet bundan dolayı Alman kamuoyunda “Güçsüzler Koalisyonu” olarak algılanmaktadır. Koalisyon hükümeti kamuoyu baskısına direnme iradesine sahiptir, ancak CDU ve SPD partilerinin liderlerine (Angela Merkel, Andrea Nahles) yönelik parti tabanının baskısı giderek artmaktadır. Alman siyaseti kritik bir tarihe odaklanmış durumundadır. 28 Ekim’de Hessen eyaletinde yapılacak seçimlerde de CDU ve SPD kan kaybetmeye devam ederse federal hükümetin hiçbir şey olmamış gibi devam etme şansı olmayacaktır. Aynı zamanda her iki partinin tabanı yönetimin revizyonu konusunda ısrarcı olacaktır.
Hessen seçimleri göstergesi
Görünen o ki, Alman seçmenlerin kitlesel partilere olan güveni azalmaktadır. Seçmen, hükümetin, ülkenin temel sorunlarının çözülmesini sağlayacak reçeteleri olmadığına inanmaktadır. Mülteci krizi, sağlık, eğitim, işsizlik, dijital teknolojinin devreye girmesiyle meslek hayatının tamamen değişmesi gibi konularda Alman kamuoyunda bir belirsizliğin yaşandığı aşikardır. Alman kamuoyunun nazarında bu kötü gidişatın sorumlusunun Merkel hükümeti olduğu algısı giderek yaygınlaşmaktadır. Şayet CDU ve SPD Hessen eyaleti seçimlerinde oy kaybına devam ederse, ki son kamuoyu yoklamaları bu negatif trendi göstermekte, koalisyon hükümetini zorlu aylar bekliyor demektir. Aynı zamanda bu durum federal hükümetin icraat kabiliyetini ve dış politikada etkinliğini zayıflatması anlamına gelecektir.
Alman kamuoyunun nazarında güçsüz bir Alman hükümeti dikkatini iç politika ve parti içi politikalara yönlendirecektir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya devlet ziyareti ile birlikte tekrar ivme kazanan Türk-Alman ilişkileri tekrar duraklama yaşayabilir. Türkiye bu durumda inisiyatif alarak ikili ilişkilerin gündemini ve konularını belirleyip ikili ilişkilere yön verme fırsatını kollayabilir. Ekonomi ağırlıklı bir ajanda ile ikili ilişkilerde Alman iş dünyasının desteği sağlanabilir. Federal Ekonomi Bakanlığı’nın 25-26 Ekim tarihleri arasında Türkiye’ye özel sektörden oluşan geniş bir delegasyon ile gelecek olması Alman iş dünyasının Türkiye’de yatırım fırsatlarına olan alakasını gözler önüne sermektedir. Türkiye’nin inisiyatifi ile milli menfaatlerimiz doğrultusunda Türk-Alman ilişkilerine yön verilmesi mümkündür, hem de kazan-kazan mantığıyla Almanya zarar görmeden.
[Star, 20 Ekim 2018].