Geçen hafta yayımlanan Almanya’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, bu ülkenin gerek tarihteki güç mücadelelerinde oynadığı rol gerekse günümüz dünya ekonomisinde sahip olduğu ağırlık açısından yakından incelenmeyi hak ediyor. Belgeyi 3 konuda ele almak mümkündür. İlk olarak, kamuoyuna duyurulan söz konusu strateji belgesinin Almanya’nın dünya politikasında oynadığı geleneksel ve tarihsel rol açısından ne anlama geldiği ele alınabilir. İkinci olarak, 1949’da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin dış politika çizgisi açısından bu belgenin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde durulabilir. Son olarak, bu belge Almanya'daki mevcut üçlü koalisyon hükümetinin dış politika yaklaşımı açısından da incelenebilir.
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi ne söylüyor?
Öncelikle genel bilgiler vermek gerekirse, söz konusu metnin Almanya için ilk kapsamlı ulusal güvenlik stratejisi olduğunu ifade etmek gerekir. Daha önce “Weissbuch” (Beyaz Kitap) adıyla yayınlanan ve Almanya’nın savunma politikasını konu edinen metinlerin de ulusal güvenlik stratejisi adı altında anılması söz konusu oldu. Ancak, haziran ayı ortasında yayımlanan strateji belgesi, savunma konularının ötesine uzanan ve Almanya’nın ulusal güvenliği ile bağlantılı görülen bütün alanları içeren kapsamlı bir metin niteliğinde olması açısından bir ilk olma özelliğini taşıyor. Zaten dokümanın tanıtımını 4 bakanıyla birlikte yapan Şansölye Olaf Scholz da bunun kapsamı açısından Almanya’nın ilk Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi olduğunu özellikle vurguluyor. Scholz ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un ayrı ayrı önsöz yazılarının bulunduğu 76 sayfalık belgede geniş bir özetin ardından “Avrupa ve Dünyada Almanya” başlıklı birinci bölümde, güvenlik politikası açısından ülkenin kimliği, değer ve çıkarlarının nasıl tanımlandığı ele alınıyor. “Almanya İçin Entegre Güvenlik” başlığını taşıyan ikinci bölümde, Almanya’nın dışarıdan ve içeriden gelebilecek bütün tehditlere karşı dirençli olması açısından gerekli bütün konu ve araçların dahil edildiği bir güvenlik iklimi inşa edilmesi gereği ve bunun yöntemi izah ediliyor.Ulusal Güvenlik Stratejisi metninde hangi kelimenin ne sıklıkla kullanıldığına bakıldığında Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller Partisi ve Almanya Liberal Partisi (FDP) koalisyon hükümetinin ulusal güvenlik kavramını nasıl algıladıkları konusunda fikir edinmek mümkün. Belgede ekonomi kelimesi 89, teknoloji kelimesi 44 ve ticaret kelimesi 23 defa tekrarlanıyor. Buna göre, ekonomik ve teknolojik açıdan Almanya’nın sahip olduğu pozisyonun korunması ve güçlendirilmesinin ulusal güvenliğin sağlanması için çok önemli görüldüğü anlaşılıyor. Bir ticaret devleti olarak dünya ekonomisinde önemli bir yere sahip olan Almanya’nın, Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü olduğuna vurgu yapılırken ülke ekonomisini hedef alan tehditlere karşı hazırlıklı olunmasına dikkat çekiliyor. Almanya’nın mevcut ekonomik ilişkilerini ve ticaretini daha da geliştirmesinin altı çizilirken bu açıdan bağımlılıkların oluşmaması için gerekli politikaların izlenmesinden de bahsediliyor. Bu çerçevede ekonomi çarklarının sorunsuz dönmesi için gerekli olan hammadde tedariki güvenliğine verilen önem de hammadde kavramının metinde 30 defa kullanılmasından anlaşılıyor.
Ekonomi ve teknoloji alanlarındaki vurguların bu kadar çok olmasında koalisyonun küçük ortaklarından FDP’nin etkisinin olduğunu tahmin etmek zor değil. Ayrıca, çevrenin korunması ve iklim konularının bir Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde normalden fazla yer bulmasında da diğer küçük ortak Yeşiller Partisi'nin etkisini ifade etmek gerekir. İklim kelimesi strateji belgesinde 71 defa geçerken çevre kelimesi 9 yerde kullanılıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında belirlenen iklim hedeflerine uygun politikalar geliştirilmesi Almanya’nın ulusal güvenliğiyle doğrudan bağlantılı görülüyor. Bu alanda ortaya çıkan risklerin ülkenin en büyük güç unsuru olan ekonomiye zarar vermek suretiyle ulusal güvenliği de tehdit edeceği vurgulanıyor. Ayrıca insan eliyle ortaya çıkan iklim krizi ve çevre felaketlerinin yasa dışı göçü tetiklediği ve dünyanın değişik bölgelerinde çatışmalara yol açarak Almanya’nın güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor. Belgede bu sorunlarla daha kararlı bir şekilde mücadele edilmesi öngörülüyor.
İklim sorunlarıyla mücadele ve ekonomik bağımlılığın önlenmesi açısından önemli bir yere sahip olan enerji kavramının da strateji belgesinde kendisine yoğun bir şekilde yer bulduğu görülüyor. Metinde 23 defa kullanılan enerji kelimesi çerçevesinde hem temiz enerji ve yenilenebilir enerjiden hem de enerji arz güvenliğinden bahsediliyor. Almanya’nın ulusal güvenliği açısından yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması gerektiği söyleniyor. Ancak bunun yakın gelecekte Almanya’yı enerji ithal eden ülke olmaktan kurtarmaya yetmeyeceği düşünüldüğünde bu alanda bağımlılıkların oluşmasına izin verilmemesine yönelik politikaların izlenmesi zorunluluğu da vurgulanıyor.
Dış politikada Rusya en büyük tehdit
Geleneksel güvenlik tehditleri açısından Almanya’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'ne bakıldığında, Rusya’nın açık bir şekilde en büyük tehdit olarak tanımlandığı görülüyor. Belge Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik başlattığı saldırıyla hem Almanya’yı hem de Almanya’nın NATO ve AB içerisindeki müttefiklerini tehdit ettiğini ifade ediyor. Bu saldırı karşısında Ukrayna’nın desteklenmesinin aynı zamanda Almanya’nın ve Avrupa’nın güvenliğinin korunması anlamına geldiği de vurgulanıyor.Metinde Rusya kelimesi 19 yerde ve olumsuz bağlamda geçerken Ukrayna-Rusya Savaşı ile birlikte Almanya’nın değişen Rusya politikasının ulusal güvenlik stratejisine de yansıdığı görülüyor. Ukrayna savaşı öncesinde, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını gözeterek ve Alman şirketlerinin bu ülkedeki yatırımlarını hesaba katarak Moskova’ya karşı dengeli bir politika izleme çabasında olan Almanya’nın ulusal güvenlik strateji belgesinde Rusya’yı tehdit olarak tanımlaması Berlin’in güvenlik politikasının iyice NATO ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) çizgisine kaydığını gösteriyor. Bunda Rusya’nın izlediği politikalarla Almanya’ya fazla seçenek bırakmaması ve Moskova’nın bu politikalarından endişe duyan Doğu Avrupa ülkelerinin Berlin’e yönelik baskıları etkili oldu. Rusya konusunun Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde bu şekilde işlenmesi Almanya’nın dış ve güvenlik politikasında ABD’nin ağırlığının kısa vadede arttığını gösterse de Almanya’nın askeri harcamalarını Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının (GSYH) yüzde 2’sine çıkarma kararı ülkenin kısa sürede dünyanın en fazla askeri harcama yapan ülkelerinden biri haline gelmesi anlamına gelecektir. Bu da Almanya’nın orta ve uzun vadede güvenlik alanında ABD’ye olan bağımlılığının sona ermesi ve İkinci Dünya Savaşı öncesindeki geleneksel güçlü Almanya’nın yeniden dünya politika sahnesine geri dönmesi ihtimalini artırıyor.
Ukrayna-Rusya Savaşı'nın bu süreci hızlandırdığı söylenebilir. Ulusal güvenlik stratejisinde transatlantik ittifak bağlarına ve AB çatısı altındaki birlikteliğe yapılan yoğun vurguya rağmen Almanya’nın giderek daha bağımsız hareket etmesinin yolunu açan bir dönemi başlattığını ileri sürmek de mümkündür. Ancak kısa vadede, henüz askeri açıdan ciddi eksiklikleri olduğunun farkında olan Almanya’nın bir süre daha ABD’nin peşine takılma politikasına devam edeceği görülüyor.
Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi'nde Çin’e yapılan atıfların genel olarak olumsuz olması da buna işaret ediyor. Metinde Çin, hem ortak hem kendisiyle yarışılan aktör hem de sistemik rakip olarak tanımlanıyor. Belgede Çin’in, Almanya’nın ve Batı’nın değer ve çıkarlarına aykırı hareket eden, insan haklarına saygı göstermeyen, ekonomik gücünü uluslararası ve bölgesel meselelerde baskı unsuru olarak kullanan bir güç olarak nitelendirilmesi ABD ile yakın ilişkilere sahip Yeşiller Partisi'nin etkisi olarak görülebilir.
Almanya’nın ulusal güvenlik stratejisinde Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin, İslam ve Müslüman kavramlarının, Latin Amerika kelimesinin hiç geçmiyor olması, Afrika kelimesinin sadece 2, Asya kelimesinin ise 1 yerde geçmesi Berlin’in küresel vizyonunun eksik olduğuna ve ABD’nin peşine takılma siyasetinin şimdilik sürdüğüne işaret ediyor. İsrail’in varlık hakkına 2 defa atıf yapılması da ABD etkisinin bir başka yansıması olarak okunabilir.
[AA, 28 Haziran 2023].