Yıllar önceydi. Soğuk Savaş yeni bitmiş. Dünya ne yöne gidecek diye konuşuluyordu. Birisi çıktı. "Tarihin sonu" dedi. Yani artık Batılı değerler galip gelmişti. Karşısında ona meydan okuyacak hiçbir düşünce kalmamıştı. İnsanlık varabileceği en üst noktaya ulaşmıştı. Aslında bir çeşit fanteziydi. Gerçekle alakası yoktu. Ama bir söylem üstünlüğü kurulmuştu bu fantezi yoluyla. Dünyanın diğer tüm düşünce biçimleri mahkûm ediliyordu. Başarısız ve gereksiz ilan ediliyordu. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika başta olmak üzere bir grup devlet gelişmişliği ve evrensel doğruyu simgeliyordu. Ötekiler geri kalmıştı. Fakat artık meydan okuyabilecek konumda da değillerdi. Hepsi zihni olarak tükenmişti. Batılı değerler sisteminin içinde eriyip gidecekti. Sonra başkaları bu tartışmayı dönüştürdüler. Kimisine göre geriye sadece İslam dünyası kalmıştı. Onunla çatışma kaçınılmazdı. İslam dünyasının hem siyasal hem de askeri olarak başı ezilmeliydi. Bu niyetle "haçlı seferleri" bile düzenlendi. Adına demokratikleştirme çabası denildi. Irak'a sözüm ona demokrasi getirdiler. Afganistan'ı Taliban'dan temizlediler. Aman ne iyi! Araştırmalar yaptılar. Projeler sundular. Bu Müslümanlar nasıl demokratik ve barışsever olabilir diye. Sonra bir gün İslam dünyası demokratikleşme hareketi başlatınca çark ettiler. Suriye'de Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde demokratikleşme çabalarını boğdular. Türkiye'deki milli iradeyi devirmek için ellerinden geleni ardına koymadılar. Bugün bakın geriye doğru. Gerçekten tarihin sonu gelmiş mi? Bütün bu kavga, şiddet ve zulümden gerçek bir barış ve sükûnet çıkmış mı? Hayır. Tarihin başındayız. Her zaman olduğu gibi. Tarih kendini tekrar başlattı. Soğuk Savaş sonrası Batı dünyası zamanı durdurmak istedi. Kendi dışındaki her şeyi gömmek istedi. Ama olmuyor. En sonunda kendi içi bile patlak verdi. Trump Amerika'nın patlağıdır. Batılı değerler sisteminin en ileri karakolu ters düz oldu. Orta sınıflar elitlerin baskısını yıktı. Aşağılanmak ve hor görülmek pahasına sistem karşıtı Trump'ı seçtiler. Avrupa Birliği projesinin son on yılı başka bir patlaktır. Avrupa'da tüm ülkelerde referandumlar AB projesi aleyhine çıkıyor. İngiltere terk ediyor gemiyi. Kurulu düzenin tüm aktörleri tehdit ediyor. İngiltere mahkemeleri halkın kararına uygulanamaz diye müdahale ediyor. Fakat ona rağmen süreç başladı. Birçok ülkede aşırı sağ yükseliyor. Avusturya seçimlerinde kıl payı kaçırdılar. Yeşiller kazandı. Fakat aşırı sağ tüm Avrupa'da yükselmeye devam edecek. İtalya'da dün yapılan referandum bir kez daha salladı ortalığı. İtalya'daki bu gerilimin ekonomik ve siyasal etkileri yeni bir istikrarsızlık unsuru olacak. Bu ifadeler yanlış anlaşılmasın. Ne Trump çok matah bir seçenek. Ne de Avrupa sağı. Her ikisi de en başta Müslümanlara düşman. Ama bunlar aynı zamanda Batı'nın kendi defoları. Ve Müslümanlardan çok Batılı ülkeleri sarsacaklar. Avrupa bürokrasisi üzerini örtmeye çalıştıkça bu çatlaklar yeniden doğuyor. Baştan beri hep aynı şey yapılıyor. Brüksel'in jakoben bürokratları kendilerine bir dünya inşa etti. Her ne olursa olsun, kendi Avrupa tasavvurlarını dayatıyorlar. Avrupalı halkları göz ardı ediyorlar. Avrupa Birliği anayasası kaç ülkede referanduma götürüldüyse, reddedildi. Ama bu demokratik tercihi bile içlerine sindiremediler. Halka rağmen halkçılık, tam da budur. "Yok, siz anlamadınız. Bu sizin yararınıza" diyorlar. "Siz istemeseniz de sizi Avrupalı yapacağız. Size milli kimliklerinizi bıraktıracağız." Olmuyor. Referandumlardan ret çıkıyor. Merkel- Sarkozy ikilisi bir ara "referandumdan vaz geçelim. Ülke meclislerine onaylatalım" bile dediler. Halk istemiyorsa, halktan kaçacaksın. Budur işte, Avrupa demokrasisinin vardığı nokta. Şimdi çatırtı geliyor Batı'dan. Bitmedi aslında tarih. Yeniden başlıyor. En sonunda kendi içinde bile patlat veriyor.
[Takvim, 6 Aralık 2016].