18 yıldır Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) partisinin Genel Başkanlığını yürüten ve 15 yıldır Federal Almanya Başbakanı olan Angela Merkel adeta Almanya'nın siyasi ve ekonomik istikrarının sembolü haline gelmişti.
Merkel ve Seehofer liderliğindeki Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU yakın dönemde yapılan Bavyera ve Hessen eyalet seçimlerinde büyük oy kayıpları yaşadı.
CDU/CSU Bavyera ve Hessen eyaletleri seçimlerinde 1966'dan beri gördükleri kötü seçim sonuçları ile karşılaşarak tarihi bir yenilgiye uğradı.
Bunun neticesinde Merkel partisinin Genel Başkanlığını bırakacağını ama 2021 yılındaki seçimlere kadar başbakanlık görevine devam edeceğini açıkladı.
Hiç şüphesiz bütün bu karmaşa ve kaosun arkasında aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) partisinin önlenemeyen yükselişi yatıyor.
Beş yıl önce kurulan AfD bugün Almanya'daki 16 eyaletin hepsinin parlamentolarına ve Fedaral Meclis'e girmeyi başarmış ve kalıcı bir parti haline gelmiş durumda.
Almanya'da aşırı sağın bu denli güçlenişinin arkasında tüm Batı siyasetinde Soğuk Savaş sonrasında yükselişe geçen ve 11 Eylül sonrası terörle savaş döneminde güvenlik meselesi haline getirilen kimlik siyasetine dayalı yabancı düşmanlığı ve İslamofobi yatıyor.
Merkel mülteci krizinin doruğa ulaştığı ve AB'nin geleceğini tehdit ettiği bir dönemde sorumluluk alıp akıllıca bir hamle yaparak Almanya'nın kapılarını Suriyeli mültecilere açmıştı.
Bu hamleyle Merkel, AB'nin içerden çatırdamasını engellerken, Avrupa ekonomisini domine eden Alman ekonomisinin acilen ihtiyaç duyduğu yüz binlerce ucuz iş gücünü hızlıca Almanya'ya kazandırmıştı.
Bu akıllıca hamleye rağmen Merkel'in gözden kaçırdığı ve sonuçlarını kestiremediği önemli bir nokta olduğu görülüyor.
Merkel'in gözden kaçırdığı bu nokta içinde bulunduğumuz dönemin temel sorununun öncelikle İslamofobi sonrasında ise yabancı düşmanlığı olduğu gerçeği.
Hem yabancı hem de Müslüman olan Suriyeli mültecileri Almanya'ya kabul etmek ekonomik ve dış politika açısından akıllıca bir hamle olmasına rağmen Merkel hem iç siyasi sonuçları iyi hesap edemedi hem de süreç çok kötü yönetildi.
Koalisyon ortakları olan CDU ve SPD'nin yükselen bu korkulara cevap üretememesi sonucunda oyları hızla eriyor.
CDU/CSU'dan kaçan oylar büyük oranda aşır sağcı AfD ve liberal demokrat FDP'ye kayarken sosyal demokrat SPD'den kaçan oylar ise Yeşiller ve Sol Parti gibi küçük partilere kayıyor.
Böylece Almanya'da geçmişte iki partinin domine ettiği bir sistem yerine 6 partinin (CDU, AfD, SPD, Yeşiller, FDP ve Sol Parti) %10-%25 bandında oy oldığı parçalanmış bir siyaset karşımıza çıkıyor.
Bütün bu resme bakıldığında görünen o ki Merkel sonrası Alman siyasetinin temel belirleyeni siyasal parçalanmanın zorunlu kılacağı ikiden fazla partinin kuracağı koalisyonlar ve bu koalisyonların getireceği siyasal istikrarsızlık olacak.
[Fikriyat, 2 Kasım 2018].