Alman Parlamentosu'nda yapılan oylamada 11 Türk kökenli milletvekilinden hiçbirinin tasarıya karşı oy kullanmamış olması çok tartışıldı. Daha önceki yazımızda belirttiğimiz üzere Almanya'da yaşayan Türk kökenli Alman vatandaşlarının özelikle muhafazakar ve dindar olanlarının Alman Parlamentosu'nda temsil edilmediği ortadadır. Böyle bir temsiliyet açığının ortaya çıkmış olmasında hem bazı Türk kökenli milletvekillerinin siyasi geleceklerini düşünerek sessiz kalmaları, hem de Alman siyasetinin muhafazakar ve dindar siyasetçilere adeta bir ambargo uyguluyor olması etkendir.
Bütün bunlara rağmen bazı yorumlara göre bu durum bize esasında Türkiye'nin diaspora politikasının başarısız olduğunu göstermektedir. Her şeyden önce şunu belirtmekte yarar vardır ki her ne kadar Türkiye uzun zaman önce yurtdışındaki Türklere yönelik DİTİB ve diğer bazı kuruluşlar ile çeşitli politikalar yürütmüş olsa da bütün bu çabaların temel hedefi yurt dışındaki Türkleri kontrol altında tutmak olarak belirlenmişti. Bundan dolayı Türkiye uzunca bir dönem yurt dışındaki Türk vatandaşlarının sorunlarına kayıtsız kaldı ve bir diaspora politikası geliştirmedi.
Türkiye'nin diaspora politikası daha çok AK Parti iktidarından sonra Türkiye'deki demokratikleşmeyle birlikte yurt dışındaki vatandaşların sorunlarına daha duyarlı hale gelinmesi ve dış politikada artan aktivizmin sonucu olarak ortaya çıktı. Bu konuda en somut adımlar AK Parti döneminde atıldı ve 2010 yılında YTB (Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı) kuruldu. Buna rağmen diğer birçok alanda olduğu gibi Türkiye'nin bu alanda da harekete geçmekte çok geç kaldığı açıktır. Son dönemde atılan adımlar Türkiye'nin bu konudaki açığın farkına vardığını göstermektedir ve kısa zamanda birçok olumlu gelişme gözlemlenmiştir.
Yeni Türkiye'nin bir ihtiyacı olarak ortaya çıkan diaspora politikasının henüz tam manasıyla oturmadığı açıktır. Öncelikle Türkiye'nin kapsamlı bir diaspora stratejisine ihtiyacı vardır. Özellikle YTB, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, MEB, Dışişleri Bakanlığı gibi farklı kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği dikkat çekmektedir. Diğer taraftan genel bir diaspora stratejisinin yanı sıra ülke bazlı diaspora stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Söz gelimi Almanya ile Belçika'da yaşayan Türk vatandaşlarının karşılaştığı sorunlar yasal düzenlemeler ve siyasal sistemler tamamen farklılık arz etmektedir. Bundan dolayı her ülkedeki bugüne kadar atılan adımların, bugün yaşanan sorunların ve çözüm stratejilerinin ayrı ayrı tespit edilmesi gerekmektedir.
Devlet büyüklerinin açıklamalarından Türkiye'nin diaspora politikasının temelinin çok da doğru olarak yaşanılan ülkelerin sosyal ve siyasi hayatına tam entegrasyon ve kültürel ve dini asimilasyonu reddetmek olarak atıldığı anlaşılmaktadır. Böyle bir politikanın Almanya gibi çok kültürlülük tecrübesi olmayan ve kısa bir denemenin ardında çok kültürlülüğün iflas ettiğini açıklayan devletleri rahatsız etmesi kaçınılmazdır. Buna rağmen küreselleşmenin bu kadar hızlandığı bir dönemde Almanya gibi devletlerin yaşanılan sosyal değişimlere direnen bu tarz politikalarını sürdürmeleri mümkün değildir. Almanya bugün bir göç ülkesi haline gelmiştir ve her göç ülkesinde olduğu gibi Almanya'da da geldikleri ülkelerle gönül bağını devam ettiren diasporalar oluşacaktır.
Yukarıdaki soruya dönecek olursak; uzun vadeli bir yatırım gerektiren Türkiye'nin diaspora politikasının başarısız olduğunu iddia etmek için henüz çok erkendir. Türkiye bu alanda daha yeni yeni adımlar atmaya başlamıştır ve bazı sorunlara rağmen doğru yoldadır.
[Zaman, 7 Haziran 2016].