Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli, seçimler zamanında yapılacak dese de fark etmiyor.
Muhalefet ısrarcı.
Şimdi de DEVA Genel Başkanı Babacan'ın "2021'in ikinci yarısı ila 2022'nin ilk yarısında Erdoğan'ın erken seçime gideceği" iddiasında. Sebebi de "cumhurbaşkanlığındaki toplam süresinin uzaması" içinmiş.
Bahçeli'nin niyetini okuyanlardan sonra şimdi de Babacan, kendince Erdoğan'ın aklını okuma iddiası içinde.
AK Parti'den ayrılarak parti kuranlar, birlikte uzun yıllar çalıştıkları için Erdoğan'ı tanıdıklarını düşünüyorlar.
Ne tür siyasi manevralar yapacağını bildiklerini zannediyorlar. Halbuki birlikte çalıştıkları dönemde dahi Erdoğan'ın siyasi aklını ve vizyonunu anlamamışlar ya da paylaşmamışlar. Uluslararası sistemin yapısından dış politika tercihlerine, iktidar-muhalefet ilişkisinden siyasi liderliğin doğasına kadar birçok alanda farklı zihinlere sahipmişler.
Bugünün dünyasında hala 2000'lerdeki gibi "liberal varsayımlara" teslim olarak Türkiye'nin meydan okumalarının aşılabileceğini sananlar, Erdoğan'ın aklını okumaktan çok uzaklar. Bence hep şaşırmaya devam edecekler.
HDP, dönüşebilir mi?
Kayyum atamalarından sonra "Kobani eylemleri" soruşturması ile HDP yeniden gündemde. Bu defa yeni dokunulmazlıkların kaldırılması ve kapatma iddiaları öne çıkıyor.
Hem içeride hem de Suriye ve Irak'ta terörle mücadelenin başarısı sebebiyle PKK'nın alanı daralırken HDP iyice marjinalleşti. Temel sorun, HDP'nin bir türlü terör örgütü PKK'nın belirlediği siyasetin esiri olmaktan kurtulamaması. Ne yazık ki, "şiddetin yaratıcı gücüne" inanan radikal Türk solunun da katkısıyla Kürt milliyetçileri, "Türkiyelileşme" iddiasından tümüyle uzaklaşarak Pan-Kürdist bir hayale savruldu.
PKK'nın Çözüm sürecini Güneydoğu kentlerinde terör yığınağına ve hendek çatışmalarına çevirmesine destek verdiler.
Şimdilerde HDP içinde yeni bir tartışma başladı. Önce Ayhan Bilgen sonra Altan Tan, "tersine Türkiyelileşme" kavramı üzerinden HDP'nin PKK ile ilişkisini eleştiriyor.
Bu özeleştiri HDP örgütlenmesinde ya da tabanında karşılık bulur mu, şimdilik belli değil. HDP'nin terörle arasına mesafe koyması ve PKK'nın organik kontrolünden kurtulması pek mümkün görünmüyor.
Bilgen ve Tan'ın çıkışları olumlu ise de bireysel kalabilir. Kandil'den ayrışma için çok daha fazlası lazım. İktidarın etkin terörle mücadelesi Türkiyelileşmekten başka yol olmadığını gösteriyor. Muhalefet de PKK ile ayrışması için HDP'ye baskı uygulamalı.
2023 seçimleri için "Kürt sorunu" etrafında açılacak yeni tartışma ile HDP'nin marjinalliğine göz yumulursa Bilgen ve Tan türü özeleştiriler hiçbir sonuç üretmez.
HDP uzun süredir yol ayrımında, yani "Türkiyelileşme" baskısı altında. Türk solu dönüşümü engelledi, şimdi de "ittifak" derdindeki muhalefet partileri HDP'ye aynı kötülüğü yapmamalı.
AYM'yi daha çok konuşacağız
AYM Üyesi Yıldırım'ın "ışıklar yanıyor" tweeti "darbe iması" olarak algılandı.
Yıldırım, "demokrasi dışı bir iması" olmadığını söylese de 28 Şubat'ı ve 15 Temmuz'u yaşamış bir ülkede "Genelkurmayın ışıkları yanıyor" cümlesine benzer bir tweete ağır tepki verilmesi kaçınılmazdı.
Kaldı ki son dönemde yeniden yapılandırılması konuşulan AYM'nin kuruluşundan bu yana çok sık Türkiye siyasetinde bir vesayet odağı olarak işlev yüklendiği hatırlanırsa kaygının sadece askeri darbe olmadığı da netleşir. 367 kararı ile hatırlanan AYM'nin, 2023 seçimlerine giderken çeşitli konularda siyasal alana yargı vesayetini çağrıştıracak şekilde müdahil olmaması gerekir.
İç ve dış ayakları olan siyasi bir mühendislikle birlikte anılmamalı. Anlaşılan önümüzdeki dönemde "erken seçim" gibi AYM de tartışmaların odağında olacak.
Sosyal medyanın cazibesiyle önce "bisiklet" sonra "ışıklar yanıyor" paylaşımlarıyla siyasi pozisyon alan Yıldırım, bu saatten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işaret ettiği yolu seçmeli: "çok arzu ediyorsan bu işi istifa edersin, gelirsin siyasetin içerisine girersin."
[Sabah, 16 Ekim 2020].