Temsilciler Meclisi çoğunluk lideri Mike Johnson bu hafta yaşadığı iki önemli hezimetle eski Başkan Trump’ın en son siyasi kurbanı oldu. Johnson’ın İç Güvenlik Bakanı Mayorkas’ı görevden alma girişimi üç Cumhuriyetçi temsilcinin karşı oy vermesi sonucunda başarısız oldu. Bunun sonrasında İsrail’e 17,6 milyar dolarlık yardım paketini oylamaya sunan Johnson’ın bu hamlesi de her iki partiden karşı oylarla sonuçsuz kaldı. Johnson’ın siyasi liderlik açısından tecrübesizliği bu tablonun önemli sebepleri arasında yer alıyor. Trump’ın başkanlık seçim kampanyasında kullanmak istediği göçmenlik krizi ve İsrail gibi konuların Kongre’de çözüme kavuşmasını istememesi, Cumhuriyetçilerin yekvücut hareket etmesini zorlaştırıyor. Seçim endeksli bir yasama süreci yaşanınca da Kongre ne çözüm üretebiliyor ne de işlevsiz görüntüsünden kurtulabiliyor.
SINIR KRİZİ
Son aylarda tam bir sınır güvenliği krizine dönüşen göçmen sorunu konusunda Biden, Cumhuriyetçilerin istediği sert çizgiye yaklaşmayı kabullenerek Trump’ın bu meseleyi seçim malzemesi yapmasını engellemeye çalıştı. Senato’da Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörler göçmenlik reformu yasası üzerinde anlaştılar ancak Trump bu yasanın geçmemesi gerektiğini söyleyerek Cumhuriyetçi senatörleri hedef aldı. Trump ayrıca seçim kampanyasında göçmen krizini kullanmak istediğini açıkça ilan etti. Çoğunluk lideri Johnson Trump’ın muhalefet eden açıklamaları doğrultusunda bu tasarının Temsilciler Meclisi’ne vardığı an itibariyle ölü olacağını söyledi. Trump’ın seçim hesabı Cumhuriyetçi senatör ve temsilcilerin Biden’la uzlaşarak sınır krizine çözüm üretmesini engelledi.
Biden cephesi ise son haftalarda Meksika sınırındaki durum yüzünden ağır eleştiri alıyordu. Meksika üzerinden ülkeye giriş yapan ve iltica talep eden on binlerce düzensiz göçmenin ülkeyi ‘istila’ ettiği şeklindeki Trumpçı eleştirilerin etkisi hissediliyordu. Biden bu aciz görüntüsünden kurtulmak ve seçim kampanyasında bu meselenin başına dert olmaması için Cumhuriyetçilerin istediği sert tedbirleri büyük ölçüde kabul eden bir noktaya evrildi. Bu yasa tasarısı Trump döneminin anti-göçmen tavrını anımsatan tedbirlerle doluydu ve farklı insan hakları gruplarının tepkisini çekmişti. Tasarı geçseydi Biden’ın kendi partisi içinde de önemli bir rahatsızlık yaratabilirdi. Ancak Biden’ın bu tasarıyı Trump’a karşı kritik bir seçim hamlesi olarak kullanmış olması şimdilik başarılı olmuş görünüyor.
Biden sınır krizi konusunda ‘siyasi fedakârlık’ yaparak sorunu çözme konusundaki aciz görüntüsünden bir nebze kurtulmuş oldu. Göçmenlik krizinin çözülememesinin nedeni Başkan’ın acziyetinden çok Trump’ın seçim hesabı bağlamında oluşan Cumhuriyetçilerin iç anlaşmazlıkları haline gelmiş oldu. Bu durum Biden’ın bu meselenin siyasi maliyetinden kurtuluşu anlamına gelmiyor elbette ancak bu maliyetin Cumhuriyetçiler tarafından da paylaşılacağını söylemek mümkün. Meclis lideri Johnson’ın aynı zamanda Trump’ın isteklerini yerine getirme ve Cumhuriyetçileri bir arada tutma becerisini göstermekte başarısız olması, Biden’a ve Demokratlara önemli bir siyasi hediye oldu. Ancak sınır krizinin devam ettiği bir bağlamda Trump’ın tamamen sınırı kapatarak milyonlarca düzensiz göçmeni sınır dışı edeceği gibi vaatlerinin seçmen nezdinde karşılığının olduğu biliniyor.
İSRAİL VE UKRAYNA’YA YARDIM
Yönetimin sınır güvenliği konusunda sertleşmeyi kabul etmesinin önemli bir diğer nedeni de Biden’ın Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a yardımı Kongre’den geçirme isteğiydi. Senato’daki Cumhuriyetçiler bu tarz bir pazarlığa açık olmakla birlikte Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçiler gene Trump’ın tercihleri doğrultusunda sadece İsrail’e yardımı geçirmek istiyorlardı. Meclis grup lideri Johnson’ın 17,6 milyar dolarlık İsrail’e yardım paketini tek başına oylamaya sunmasının sebebi buydu. Ancak prosedürsel olarak üçte iki çoğunluk gerektiren bu oylamada Demokratların desteğine ihtiyaç vardı. Demokratlar İsrail’e yardımı Ukrayna ve Tayvan yardımlarından ayırmaya yanaşmayarak sınır güvenliği paketiyle birlikte geçirmek konusunda ısrarcı oldu. Johnson’ın hesabı İsrail’e yardıma karşı oy veren Demokratları hedef tahtasına koymaktı ancak bir grup Cumhuriyetçinin de karşı oy vermesi kendisi için yeni bir fiyasko ortaya çıkmasına neden oldu.
Kongre’deki yasama süreçlerinin son derece işlevsiz, karmaşık ve sorunları çözmekten uzak bir noktaya gelmiş olması, bir yandan siyasi kutuplaşmaya bir yandan da Trumpçı siyasetin yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı etkisine bağlanabilir. Biden yönetimi ise sınır güvenliğini sağlama konusunda uzun zamandır acziyet gösterip bir şeyler yapmayı ancak muhalefetin siyasi prim yaptığını görünce hatırlamakla suçlanabilir. Biden’ın göçmenlik konusunda onca zaman insani söylem kullanıp sonunda Trumpçı politikaları kabullenme noktasına gelmesini başarısızlık olarak yorumlayabiliriz. İç siyasette yaşanan bu çaresizlik ve sıkışma tablosunun devam edeceğini öngörmek zor değil. Bu bağlamda Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a yardım meselelerin siyasileşmesi, seçim senesinde Amerikan dış politikasının önemli handikapları olarak öne çıkıyor. Bu hafta yaşananlar, Trump-Biden yarışı sona ermeden Amerikan dış politikasında da net bir duruşun oluşmayacağını gösteriyor.
[Yeni Şafak, 9 Şubat 2024]