31 Mart seçimlerine giderek yaklaşıyoruz. Seçim gündemi ile ilgili partiler, seçim manifestosu ya da bildirgelerini açıkladı.
İktidar ya da muhalefet fark etmeksizin partilerin seçim bildirgelerinde, akıllı şehirler, katılımcı belediyecilik, kentsel dönüşüm, yatay mimari, çevreci belediyecilik gibi konular öne çıksa da, seçim gündemi ve partiler arasında tartışmalar bu konular etrafında şekillenemiyor.
Partilerin seçim tartışmalarında, yerel yönetimlere ilişkin konular ve sorunlar, ikinci planda kalıyor.
Bu tip bir seçim kampanyası, Türkiye siyasetinde yeni olan bir durum değil. İster referandum olsun ister yerel seçimler fark etmeksizin seçim gündemini genel tartışmalar belirliyor.
Türkiye’de muhalefet uzun süredir, AK Parti’nin oy oranını anlamlı bir şekilde düşürmek için bir kampanya yürütüyor.
CHP’nin taşıyıcılığını üstlendiği muhalefetin seçim kampanyaları iki ana tema üzerinde odaklanıyor.
İlki, muhalefetin tabanını sandığa götürmek ve taktiksel oy verme davranışları ile mümkün olduğunca kendi seçmenini konsolide etmek.
İkincisi ise, 17 yıllık AK Parti iktidarının farklı uygulamalarından memnuniyetsizlik duyan, şöyle ya da böyle iktidarı eleştiren ama sandık önüne geldiğinde yine AK Parti’ye oy veren eleştirel seçmen kitlelerinin kopuşunu sağlamak.
Bu iki amaç etrafında, her seçim döneminde günlük tartışmaları maniple ederek, karşıtlık ve kutuplaşma siyasetine abanarak, kendine yakın siyasi ve toplumsal seçkinlerini bir muhalefet aygıtı olarak kullanarak seçim gündemini yönetmeye çalışıyor.
Kutuplaşma ve karşıtlık siyasetini Cumhur İttifakı tarafı da dile getiriyor diyebilirsiniz. Ancak karşıtlık siyasetinde öne çıkardığınız konular ve söylem önemlidir.
Örneğin muhalefet tarafının tanzim satış uygulaması üzerinden oluşturmaya çalıştığı karşıtlık siyaseti, Cumhur İttifakı’nın beka kaygısının yanında geniş seçmen kitleleri için önem sıralamasında çok gerilerdedir.
Muhalefet her seçim döneminde sadece eleştiriyi öne çıkarıyor. İktidardan daha iyi bir alternatif politikayı seçmenin önüne koyamıyor. Geniş seçmen kitlelerinin ve merkeze yakın katmanların eğilimlerini dikkate almıyor.
31 Mart seçimleri ile birlikte son dört yıl içinde Türkiye 8 kez seçim yapmış olacak.
2014, 2015 ve 2018’de bir yıl içinde ikişer seçim yapıldı. 2017 ve 2019’da ise birer. Yani aslında ortalamaya vurursak 6 aylık süreye tekabül eder her bir seçim.
Bu seçimlerin tümünden AK Parti galip çıktı. 7 Haziran 2015 ve 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde yasama çoğunluğu kaybeden bir sonuç elde etse, bu seçim sonucunun siyasi alanda iktidar-muhalefet dinamiğini ve iktidar patriklerini etkileyecek önemli bir olumsuz sonuç ortaya çıkarmadı.
Bu son yedi seçimin sonuçlarına bakıldığında, konjonktürel tartışmalar kuşkusuz seçmenin oy verme davranışını etkilemiştir. Oy oranlarında kısmi farklılaşmalar olmuştur.
Ama geniş seçmen kitleleri için en iyi alternatif politikayı, seçmenin önüne koyan hep kazanmıştır. Yine geniş taban eğilimlerinin hassasiyetlerini merkeze alan bir siyasal söylem seçimlerden kazançlı çıkmıştır.
İktidar olmak merkez siyasete yakınlıkla doğrudan ilgilidir. Merkez siyasetten uzaklaşan sadece bir kısım memnuniyetsiz seçmen üzerine kampanya kuran parti yine sadece kısmi kazançlar elde edebilir.
Uzun dönemde ise siyasette kaybetmeye devam eder.
[Türkiye, 14 Şubat 2019].