Suriye'de 6 yılı aşkın süredir bütün dünyanın gözleri önünde kahrolası bir vahşet yaşanıyor.
Esed rejimi katliamlarına her gün bir yenisini ekliyor. Son olarak salı günü İdlib'de çoğu çocuk yüzlerce sivil kimyasal silah kullanılarak katledildi.
Suriye muhalefeti 4.5 yıl süren mücadelenin ardından, Eylül 2015'te Esed rejimini alaşağı etme noktasına gelmişti. Esed, İran'ın milisleriyle sahada verdiği desteğe rağmen mağlup olmak, teslim alınmak üzereydi.
Ne var ki 30 Eylül'de Rusya devreye girdi ve Esed rejiminin düşmesini engelledi.
Dahası Rusya kara, hava ve deniz gücüyle Suriye'de etkin bir güç olarak varlık göstermeye başladı.
Bu süreçte Obama yönetimi olan biteni izlemekle yetindi.
Obama, kimilerine göre hatalı, kimilerine göre bilinçli bir şekilde Suriye'deki krizin derinleşmesine hizmet etti.
***
Geçtiğimiz şu 6 yıl zarfında Suriye krizinin kaynağına ve çözümüne ilişkin 3 farklı yaklaşım söz konusu oldu.
Birinci yaklaşım, "Suriye krizinin kaynağında Esed rejiminin olduğunu ve Esed rejimi devre dışı kalmadan Suriye'de barışın sağlanamayacağını" savunan yaklaşımdı.
Türkiye, Suriye krizi ile ilgili olarak bu yaklaşımı dillendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mart 2011'den bu yana Suriye konusunda yaptığı açıklamalara baktığımız vakit bu yaklaşımın tutarlı biçimde sahiplenildiğini görebiliriz.
ABD öncülüğündeki Batı bloğu da krizin başlangıcından 2013 ortasına kadar bu yaklaşımı benimsedi. Ne var ki o tarihten bugüne kadar "Suriye sorununun özünde Esed rejimi vardır" tezini terk etti ve bir başka yaklaşımı benimsedi. Obama yönetimi Esed'i ikincil bir sorun olarak görmeye ve sorunun merkezine DEAŞ terör örgütünü koymaya başladı.
Bir başka deyişle, Suriye krizini DEAŞ'la mücadeleye endeksledi.
Dahası bu süreçte bir başka terör örgütünü, PKK'nın Suriye şubesi olan PYD'yi ve onun silahlı kanadı YPG'yi destekledi, büyüttü.
Donald Trump, geçtiğimiz salıya kadar Suriye konusunda bu ikinci yaklaşımı benimsedi. Suriye'de Esed rejimiyle çalışabileceğini ima etti. "Öncelikli olan DEAŞ'la mücadeledir" dedi. Hatta Esed, ocak ayında "Trump'ın açıklamalarını cesaret verici" bulduğunu ifade etti.
Ne var ki salı günü Trump, Esed'e ve Suriye'ye yönelik yaklaşımının değiştiğini, müdahale sorumluluğu olduğunu ve bunu gururla yapacağını söyledi. Nitekim dün Akdeniz'de konuşlanan Amerikan savaş gemilerinden El Şayrat askeri üssüne 59 füze fırlatıldı.
Peki ABD'nin bu saldırısı Suriye politikasında gerçek bir farklılaşmaya gideceği, birinci yaklaşıma geri döneceği anlamına gelir mi? Hele ki Dışişleri Bakanı Tillerson, Suriye'de bir politika değişikliği olmayacağını, bunun sınırlı bir müdahale olduğunu söylemişken.
Kim ne derse desin Trump'ın bu hamlesi sonrasında Suriye sahası eskisi gibi olmayacak. Trump yönetiminin Esed rejimine karşı aldığı bu sert tavırdan dönmesi de kolay değil. Bakmayın siz "bir şey değişmez" diyenlere. Öyle diyenler "Türkiye'nin Suriye'de ne işi var" diyenlerle aynı kişiler.
***
Suriye krizinin kaynağına ilişkin üç farklı yaklaşım var demiştim.
Üçüncü yaklaşım hepimizin malumu. Rusya ve İran'ın yaklaşımı.
Esed rejimini, sorunun değil, çözümün parçası kılmaya dönük bir tutum içinde Rusya ve İran.
ABD saldırısının bu üçüncü yaklaşımı temsil eden aktörler arasında bir ayrışma yaratması da pek muhtemel.
Bölgesel düzen ve istikrarın sağlanabilmesi Suriye krizinin siyasi çözümüne bağlı. Bunun da üç unsuru var. Birincisi Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması.
İkincisi Esed rejiminin devre dışı bırakılması, onun yerine demokratik bir yönetim mekanizmasıyla ülkenin yönetilmesi. Üçüncüsü ise sahadaki terör örgütleriyle ayrım gözetilmeksizin mücadele edilmesi.
Bir kez daha bu hengâme bize gösteriyor ki içinde bulunduğumuz coğrafyada Türkiye'nin güçlü değil, çok güçlü olması şart...
[Sabah 8 Nisan 2017].