Fransız Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye karşısında açıktan hummalı bir faaliyet yürütüyor.
Rahatsızlığının temel sebebi, Türkiye'nin Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz hamleleriyle buralardaki Fransız etkisini azaltması.
Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika'da Paris ile rekabet etmesi.
İç siyasette bunalan Macron'un dış politikada popülist bir çıkış aradığından, Avrupa'nın siyasi liderliğine soyunduğunda uzmanlar hem fikir. Ankara ve Paris arasındaki rekabetin Macron ve Başkan Erdoğan arasında polemiklere sebep olması da kaçınılmaz elbette.
Ancak Macron burada durmuyor.
Yunan Başbakanı Miçotakis gibi tüm AB'yi arkasına alarak Türkiye'ye geri adım attırmak istiyor. Dün Korsika'daki AB Güney Ülkeleri Liderleri 7. Zirvesine katılmadan önce basına yaptığı açıklamada "Biz Avrupalılar, bugün kabul edilemez tavırları olan Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümetine karşı daha net ve katı olmalıyız. Niyetini netleştirmeli" cümlelerini kurdu.
Derdi, 24-25 Eylül AB Konseyi toplantısında tüm AB'yi Ankara'ya yaptırım konusunda ortak cepheye çevirmek.
Dahası, Macron, "Türkiye, artık AB'nin bölgedeki ortağı değil" söylemiyle yeni bir ötekileştirme pozisyonuna geçti: Avrupa vs Türkiye. Bu yaklaşımın amacı Fransız ya da Yunan çıkarlarını AB dayanışması kalkanı altında gerçekleştirmek olabilir.
Havuç-sopa taktiği için inisiyatif alıyor olabilir. Halbuki şurası net, Ankara, Doğu Akdeniz'deki haklı tezlerinden geri adım atmayacak. Ancak AB siyasetçileri bu kafa ile giderse Doğu Akdeniz geriliminin çok daha uzun erimli sonuçları olacak.
PKK ve FETÖ'ye kucak açmaları yetmiyormuş gibi eğer Avrupa başkentleri Ankara'yı "yaptırım" silahı ile tehdit eden Macron, Miçotakis ve Kurz gib gibi sorumsuz siyasetçileri dizginleyemezse bu karşılıklı ötekileştirme süreci çok hızlanacaktır.
"Ekonomi bağı" Türkiye ve AB arasındaki bütün gerilimleri bir şekilde paranteze alıyor.
Olası yaptırımların yeni ve radikal ihtilafların önünü açacağı unutulmamalı. "Biz Avrupalılar" diyerek üyelik müzakere sürecindeki Türkiye'yi Avrupa'dan dışladığını gösteren Macron, bu ayıbını "Türk halkı ayrı, Erdoğan ayrı" diyerek kapatamaz. Erdoğan'ın Türk halkının yüzde 52'ten fazlasının oyu ile seçildiği bir yana acaba Macron, Fransız bencilliğini Türk kamuoyunun satın alacağını mı düşünüyor?
Ne yani, Macron, Fransız ya da Yunan çıkarları sözkonusu olduğunda "biz Avrupalılar sert dururuz, siz Türkiye geri çekilin" diyecek ve bu Erdoğan üzerinde baskı mı oluşturacak?
Türk halkı haklı davasında Erdoğan'ı yalnız mı bırakacak? Bazı Batılılar "konuşulmaz Türk" diye kodladı diye Erdoğan'ın Türkiye'nin tarihi ve ulusal menfaatleri için mücadele ettiğini görmezden mi gelecek? Hadi Macron'un Fransız kibri malum.
Eski sömürgeci fantezilere sahip olduğunu en son Lübnan'da gördük. Hele hele, Charlie Hebdo'nun İslam karşıtı tahriklerini "özgürlük" diye savunarak İslam karşıtı bir yere konumlanması da ayrı bir facia.
Ancak Almanya, Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinin Fransa'nın peşine takılmaları Avrupa için tam bir aymazlık olur.
Bir süredir Türkiye'yi Avrupa'nın ötekisi haline getirmenin sorunlarına dikkat çekiyorum.
Türkiye kamuoyu için Doğu Akdeniz'deki milli çıkarlar varoluşsal mahiyette.
Umalım ki, Almanya iyi polis-kötü polis oyununa son versin. Avrupa'nın geleceği için inisiyatifi ele alsın. 24-25 Eylül'deki zirvede oy birliği ile karar alma mecburiyeti AB'yi doğru politikaya iletsin. AB liderleri Macron'un Deli Dumrul halinin peşine takılmasınlar.
Zira Macron ve Miçotakis kafasıyla Türk milletinin üstüne gidildikçe Doğu Akdeniz meselesi yeni bir beka meselesine dönüşüyor.
[Sabah, 11 Eylül 2020].