Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 26.07.2017 tarihinde YÖK'ün Külliye'de düzenlemiş olduğu bir programda Yardımcı doçentliğin kaldırılması ile ilgili ilk defa konuştu:
"Ülkemdeki rektörlerimizden de ricam var. YÖK Başkanımız ile de bunu konuşuyorum. Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Yardımcı doçentlikle ön kesiyoruz. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var? Ben araştırdığım yerlerde doğrusu böyle bir mekanizma pek görmüyorum. Bunu birileri birilerini oyalamak için yapmışlar. Bu, gerçekten ilmiye sınıfına bir paravan, engel oluşturuyor. Bunu aşmamız lazım ve aşacağımıza inanıyorum."
Bu konuşmasıyla; akademik hiyerarşideki yükselme sürecinde yaşanan sıkıntı ve aksaklıkları gidermek için YÖK'e görev vermiş oldu. Türkiye üniversitelerinin yetişmiş kaliteli akademik personele ihtiyaç varken sübjektif sebeplerle bu sürecin aksatılmasına dikkat çekmiş oldu.
Cumhurbaşkanı Cuma 12 Ocak 2018 tarihinde bir üniversitenin açılış töreninde aynı konuya değindi:
"Yardımcı doçentlik unvanıyla ilgili çeşitli şikâyetler vardı. Birçok yardımcı doçent kardeşlerim var, yakın çevremde ahbaplarım, akrabalarım var. Tabii dinlediğimde ben de tatmin olmazdım. Bunun bir aldatmaca olduğunu da bilirdim ve yardımcı doçentliğin sadece bir siyasi karar olduğunu bilirdim. Yani bununla bir gönül çalmak, gönül almak... Bunun için yapıldığı belliydi. Dedik ki 'Biz öyle bir adım atalım ki bu ara unvanı ortadan kaldırıp, doktoradan doğrudan doçentliğe geçilebilmesini temin edecek bir çalışma yapalım.' YÖK Başkanımıza bu talimatı verdik. Doçentliğin şartları da buna göre yeniden düzenlenerek inşallah büyük ihtimalle önümüzdeki hafta parlamentoya gönderilecek ve böylece bu sorunu da çözeceğiz. Artık doktoradan sonra bir de yardımcı doçentlik olmayacak. Doktoradan kazanan doğru doçentliğe gidecek."
Cumhurbaşkanının bu sözlerini aynı konuşmasındaki diğer açıklamalarıyla beraber değerlendirmek anlamlıdır. İlk vurguladığı husus, üniversitelerde kalitenin arttırılmasıdır.
"Bugün artık öğrencilerimizin yarışı, üniversiteye girme değil, gönüllerindeki üniversite ve bölüm hangisiyse oraya yerleşme yarışıdır. Kemiyetten keyfiyete geçiş, yani kalitede yarış dönemi başlamıştır. Bu yarışta üniversitelerimize düşen görev, öğrencilerimiz için en cazip, en talep edilen, en istenen fakültelere ve bölümlere sahip olmaktır."
Üniversitelerimizde kalitenin arttırılması için, öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısının arttırılmasının gereği öne çıkmaktadır. Bu noktada Doktor araştırma görevlilerinin öğretim üyeliğine ve sübjektif sebeplerle yardımcı doçentlikte bekleyen nitelikli akademisyenlerin doçentliğe geçebilmesi önemlidir.
Nitekim Cumhurbaşkanın şu sözleri bu noktayı vurgulamaktadır:
"Bizim en önemli handikabımız bu imkânları en iyi şekilde kullanarak neticeye ulaşacak insan gücünün eksikliği sorunudur. İnşallah bu sıkıntıyı da en kısa sürede aşarak, dünya çapında söz ve yer sahibi çok sayıda üniversiteye kavuşacağımıza inanıyorum."
Türkiye, üniversitelerindeki araştırma ve eğitim yapacak doktoralı kaliteli akademisyen sayısını mümkün olan en hızlı şekilde arttırmak durumundadır ki bu da yetmez. Ayrıca kamu ve özel sektörde doktoralı, nitelikli çalışanların çoğalması gerekmektedir. Ülkenin sorunlarının çözümü, kaliteli kamu hizmetlerinin üretimi ve Türk şirketlerinin dünya şirketleriyle rekabeti ancak yüksek, nitelikli eğitim almış, analitik, sosyal ve iletişim becerileri gelişmiş insanlarla mümkündür. Doktora eğitim süreci bu yolların en önemlilerinden bir tanesidir. Türkiye'nin hukuk devletini güçlendirebilmesi, kendi yerel şartlarına uygun, modern sosyal adalet uygulamalarını üretebilmesi, eğitimde kaliteyi arttırabilmesi, eğitimde dezavantajlı bölge ve okullar sorunun çözebilmesi, gençlerin eğitim ve öğretimden memnuniyeti artırabilmesi, ülkenin istihdam sorununu çözebilmesi, yaşanabilir sağlıklı, huzurlu, akıllı ve yeşil şehirler inşa edebilmesi, çevresini sürdürülebilir şekilde koruyabilmesi için kaliteli insan gücüne ihtiyacı vardır. Hatta Türkiye'nin bu noktada; uluslararası kaliteli akademisyen havuzundan daha fazla öğretim üyesi alabilmesi ve bu hedefin önündeki engelleri kaldırabilmesi çok faydalı olacaktır.
Ülkemizin orta gelir tuzağını aşabilmesi, dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisine girebilmesi, 2023 hedeflerine ulaşabilmesi, uluslararası arenada rekabet edebilmesi, bölgesinde barış ortamı yaratabilmesi; katma değeri yüksek bilime dayalı ürünler üretebilmesi ile mümkün olacaktır. Bölgesinde güven ve istikrarı sağlamak için askeri operasyonlara girmek durumunda kalan Türkiye'nin bunları finanse edebilmesi; ekonomi ile bilim arasındaki ilişkiyi güçlendirebilmesi ile mümkündür.
Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı; bu temel sorunlarda kaliteli insan gücüyle çözüm, ilerleme ve dönüşüm olmadığı takdirde siyasal iktidarın kaybedilebileceğini çok iyi bilmektedir.
Nitekim Cumhurbaşkanı bu durumu AK Parti iktidarlarına atıfla şöyle ifade etmektedir:
"Çünkü israf ekonomisini bir kenara koyan, bilim ekonomisini uygulamaya sokan bir iktidar var."
Özetle Cumhurbaşkanı açıklamalarında üç konuyu güçlü bir şekilde vurgulamaktadır: Üniversitelerde kalitenin arttırılması, Bilim ekonomisi ve nitelikli insan kaynağı gücü. Cumhurbaşkanının akademik hiyerarşinin düzenlemesi hedefli uyarılarının bu perspektiften anlaşılması uygun olur.
Bürokratik ve yasal düzenlemelerin kalitenin artışını hedeflemesi; doktor araştırma görevlilerini 4-5 yıl beklemeden ve kendilerini değersiz hissetmeksizin hızlı bir şekilde eğitim ve araştırma sürecine dahil etmesi; doktor araştırma görevlileriyle yardımcı doçentlerin motivasyonlarını düşürmemesi, tam tersine olumlu bir perspektif ve enerji sunması; sübjektif müdahaleleri olabildiğince azaltması; yapısal iyileştirmeler getirmesi, üniversitelere yetki devrinin YÖK'ün liderlik ve denetim rolleriyle tamamlamasını içermesi beklenmektedir. Ayrıca üniversite sistemimizde kullanım teamülleri bakımından "öğretim üyesi" "öğretim görevlisi" ifadesine tercih edildiğinden "doktor öğretim görevlisi" gibi, algı düzeyinde değer, itibar ve fonksiyon düşüklüğü oluşturabilecek ifadelerden uzak durulması iyi olur.
Bu noktada; toplumsal ve siyasal maliyet çıkmaması adına YÖK yönetici ve bürokratlarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna ve milletvekillerine, eksiklikleri giderme, tamamlama, yetkinleştirme ve katılım süreçlerini işletme bakımından büyük görevler düşmektedir.
[Fikriyat, 19 Ocak 2018].