SETA > Yorum |
Belediye Başkanlarının İstifası Meselesi

Belediye Başkanlarının İstifası Meselesi

AK Parti geldiği gelenek itibarıyla yerel yönetimlerin siyasetteki önemini bilen ve özellikle belediyelerdeki siciline dayalı olarak ulusal düzeyde iktidarı elde eden bir parti.

2019 yılı siyasi partilerin ilk defa deneyimleyeceği ve onlar için çok zor geçecek üç seçime sahne olacak. 2019'un ilk seçimi olan yerel seçimdeki başarılar veya kayıplar, hemen ardından yapılacak milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları üzerinde bir kartopu etkisi yaratacak. Bu nedenle siyasal partiler şimdiden kendilerini 2019'a hazırlamaya başladılar. Bu hazırlık söylem ve stratejilerin yenilenmesi kadar kadroların gözden geçirilmesini de kapsıyor.

AK Parti açısından bu yenilenme sürecinde MKYK, Bakanlar Kurulu ve teşkilatların ardından sıra belediyelere geldi. AK Parti geldiği gelenek itibarıyla yerel yönetimlerin siyasetteki önemini bilen ve özellikle belediyelerdeki siciline dayalı olarak ulusal düzeyde iktidarı elde eden bir parti.

Bu nedenle yenilenme sürecinde AK Parti halka en yakın dolayısıyla en görünür yüzlerinden biri olarak belediyelerdeki değişim üzerinde hassasiyetle duruyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın Afyon kampında dile getirdiği, "Değişimi biz yapmaz isek sandıkta millet yapar" sözünü bu bağlamda okumak gerekir.

Belediyelerdeki değişim üç belediye başkanının istifası ile kendini gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kamuoyu önünde özeleştiri yaparak doğrudan belediye ismi zikretmesi belediyelerdeki değişiminin bu istifalar ile sınırlı kalmayacağını açıkça ortaya koyuyor. AK Parti belediye başkanları meselesinde seçimlere yaklaşık 1.5 yıl kalmışken aslında Türk siyasetinde eşine çok fazla rastlanmayan ve cesaret gerektiren riskli bir adım attı. Bu riskli hamle bir yandan değişim konusunda partinin özgüvenini gösterirken diğer yandan AK Parti'nin belediyelerdeki değişimi ve onun toplumdaki algısını doğru yönetmesini zorunlu kılıyor.

AK Parti açısından bu süreci doğru yönetme zorunluluğu, CHP'nin AK Parti'li belediyelerdeki değişime verdiği tepkiyle de yakından ilişkili.

Ana muhalefet partisi CHP bu sürece özellikle odaklanmış ve bunu bir krize dönüştürmek için iki yönlü bir strateji geliştirmiş görünüyor.

CHP'nin stratejisinin bir yönü çok spekülatif ve siyasi magazinsel. CHP bir yandan AK Parti'nin kendi belediye başkanlarına kumpas kurduğu iddiasıyla istifa eden başkanları siyaseten kazan kaldırmaya teşvik ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkça belediye ismi zikretmesine rağmen başkaca isimleri dolaşıma sokarak yenilenme sürecini speküle ediyor. Diğer yandan belediye başkanlarını FETÖ'cülük olmak üzere birçok farklı meseleyle ilişkilendiriyor.

CHP stratejisinin ikinci yönünü sandığa referansta bulunarak Erdoğan'a yönelik tek adam eleştirisi üzerine oturttu. Ancak peşinen belirtmek gerekir ki CHP asla kişileri bir kenara bırakıp daha yapısal olan asıl mesele üzerine düşünmedi.

DEĞİŞİMİN YÖNETİLMESİ

Belediyelerdeki değişimin doğru yönetimi için AK Parti aslında başkan, parti ve vatandaşın hukukunu korumaya gayret ediyor. Bir yol haritası takip ederek başkanın hukukunu korumak için yenilenmenin bir tasfiye anlamına gelmediğini ve başkanlıktan ayrılanların başka görevlerde değerlendirilebileceğini vurguluyor. CHP'nin bilerek veya bilmeyerek gözden kaçırdığı bir husus bu değişimin aynı zamanda bir yönüyle AK Parti'nin iç meselesi olduğudur. Bu nedenle AK Parti'nin hukukunun da bu süreçte korunması gerekiyor. Nihayetinde AK Parti "AK Parti'li" bazı belediye başkanlarının görevlerini yorgunluk, performans açığı ve bunların yöre halkında yol açtığı memnuniyetsizlik nedeniyle "nizami siyaset kuralları" içinde sonlandırmaya çalışıyor. Bu kararını uzun zamandır işlettiği çeşitli istişare ve değerlendirme mekanizmalarından çıkan sonuçlara dayandırıyor. AK Parti belediyelerdeki değişimde yöredeki kanaat önderleri ile yaptığı görüşmelere, bölgesinin milletvekillerinin değerlendirmelerine, belediye başkanı ve hizmetlerden vatandaşın memnuniyetini ölçen anketlere göre hareket ediyor.

Vatandaşın hukukunu korumak tam da bu noktada devreye giriyor. Ana muhalefet partisi belediye başkanlarının görevi bırakma usulünü sandığa referansla sorunsallaştırmakta ve AK Parti'ye demokrasi eleştirisi yapmaktadır. Ancak şekil değil de esasa odaklanıldığında aslında AK Parti'nin bu hamleyi tam da milletin talepleri ve beklentileri doğrultusunda, o yörede yaşayan insanların belediyenin performansından memnun olmadığı için yaptığı görülmektedir. Ayrıca istifa eden belediye başkanının yerine gelecek kişi de AK Parti tarafından yapılan bir atamayla değil ilgili yasanın öngördüğü süreçlere uygun olarak, demokratik zeminde meclisteki yerel halkın temsilcileri arasından seçilerek işbaşına geliyor.

Meselenin anlaşılabilmesi açısından AK Parti'ye usul eleştirisi yapanlara ters açıdan şu iki soruyu sormak gerekiyor: 1) Yöre halkının hizmeti ve performansından memnun olmadığı belediye başkanına bir sonraki seçime kadar katlanması mı gerekir? 2) AK Parti'nin geliştirdiği ve uyguladığı usul dışında bir belediye başkanını iki seçim arasında performansa dayalı olarak görevden almanın demokratik mekanizmaları Türk yerel yönetim sistemi içinde var mıdır?

Bu sorulara verilecek yanıtlar bellidir. O halde yapılması gereken meseleyi muhalefetin yaptığı gibi spekülatif, kişi odaklı ve magazinsel olarak değil sistemsel açıdan ele almaktır. Belediye başkanının görev süresi boyunca vatandaşların tercihlerinden haberdar olmasını, hizmetlerini ve politikalarını bu tercihlere dayandırmasını sağlayacak yeni katılımcı mekanizmaların (vatandaş jürileri, online tartışma forumları, katılımcı bütçeleme, gelecek konferansları gibi) veya iki seçim arasında da performansı açısından halka hesap vermesini sağlayacak geri çağırma (recall) gibi araçların Türkiye'de sisteme nasıl kazandırılacağı ve nasıl etkin çalıştırılabileceği üzerine düşünülmelidir.

[Sabah Perspektif, 21 Ekim 2017].