Gül'ün "geniş mutabakat" oluşmadığı gerekçesiyle 24 Haziran'da aday olmayacağını açıklamasıyla çatı aday arayışı sona erdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısına çıkmasa da Gül'ün bu niyeti taşıdığını açıkça belirtmesi AK Parti hareketinden ne kadar uzaklaştığını gösterdi. Böylece AK Parti tabanından parça koparma emeline ulaşamayan muhalefet cenahında ise İP'den sonra CHP, HDP ve Saadet de önümüzdeki birkaç günde kendi adaylarını ilan edecek. Ancak Meclis seçimlerinde ittifak arayışı bitmediği gibi, Kılıçdaroğlu'nun "her kesimi kucaklayacak" aday arzusu da dinmedi. Kılıçdaroğlu, adaylarının "kavgacı" olmaması, "kavgayı kendisinin yapması" hususunda ısrarcı. Anlaşılan, Muharrem İnce tarzında CHP tabanını hareketlendirecek bir ismi değil; İlhan Kesici gibi "her kesime ulaşma" profili olduğunu düşündüğü bir adayı öne sürecek. Tabanını da parti lideri olarak kendisi hareketlendirecek. Bu yaklaşımını da "bir siyasi partinin genel başkanının, cumhurbaşkanı adayı olmaması" ve "80 milyonun 'Evet bu benim cumhurbaşkanımdır' demesi lazım" argümanları ile meşrulaştırıyor. Söz konusu argümanları kendisinin cumhurbaşkanı adayı olmamasının ana gerekçesi olarak kullanıyor. Meclis'te ve partisinin başında kalmak için bu mazerete sığındığı ve bu yüzden cumhurbaşkanı adayı olmadığı söylenebilir. Ancak Kılıçdaroğlu her seçenekte risk altında; aday olsa da olmasa da...
***
Aday olursa kaybedecek ve Meclis dışında kalarak parti liderliğini yitirecek. Olmazsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni sisteme göre cumhurbaşkanı seçilmesinin faturası Kılıçdaroğlu'na çıkarılacak. Peki o halde Kılıçdaroğlu'nun planı ne? Meclis'te muhalefetin çoğunluğu ele geçirmesi için çabalayan Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı orada kilitleyerek, yeni sistemin çalışmadığını göstermeyi hedefliyor. Bunun yolunun da "kavgacı" bir aday çıkarmamaktan ve kendisinin Erdoğan'ı karşısına alacak ve görülmemiş sertlikte bir söylem kullanmasından geçtiğini düşünüyor. "Öfkeli" Erdoğan'a karşı "ekonomi bilen, sakin" bir aday ikilemi oluşturmak istiyor. Böylece, Erdoğan'ın enerjisini Erdoğan'a karşı kullanmış olacak. Ve parlamenter sisteme geri dönüşü bu "sakin" aday ve muhalefetin olası Meclis çoğunluğu ile temin etmeyi arzuluyor. Bu amaçla ittifak planları yapıyor. Ancak Kılıçdaroğlu'nun arzusu, nehri tersine akıtmak kadar zor bir şey...***
Türkiye'nin cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin adımlarını 2007'den bu yana teker teker attığını görmezden geliyor. İlk adım halkın cumhurbaşkanını seçmesi kararıydı. İkincisi aktif bir cumhurbaşkanının 2014'te seçilmesiydi. Son adım ise 16 Nisan referandumu ile yeni sistemin kabulüydü. Ve bunların hepsi güvenilir bir lider sayesinde, Erdoğan'ın hamleleriyle oldu. Gelinen noktada parlamenter sisteme dönmek için aday göstermek siyaseten zayıf pozisyonu kabul etmek demek. Zira karşıda, daha önce "bilinmeyen" cumhurbaşkanlığı sistemine halkı ikna eden Erdoğan var. Ve bu seçimde yeni sistemi kurmak için oy isteyecek. Yani değişimi kurumsallaştırma ve istikrarı yapısallaştırma iddiasında. Halbuki muhalefet adayları halkın yürütme erkini doğrudan seçme seçeneğinden vazgeçmesi için oy isteyecek. Artık parlamenter sisteme dönüş süreci bilinmeyene ve kaosa işaret ediyor. Burada, yine de, AK Parti'nin dikkat etmesi gereken bir husus var. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş ve kurumsallaşma süreci Meclis çoğunluğuna ihtiyaç duyuyor. Sistemin baştan iyi işletilmesi gelecek sıkıntıları da bertaraf edecek. Bu yüzden Erdoğan'ı cumhurbaşkanı seçtirmek yetmez; milletvekili seçimlerinde de büyük gayret gösterilmeli. Cumhurbaşkanı adayları netleştikten sonra kampanyada asıl mücadele Meclis üzerine olacak vesselam.[Sabah, 1 Mayıs 2018].