Partilerin 1 Kasım seçiminde seçmenlerin karşısına hangi vaatlerle çıkacağı çok önemli. Çünkü, seçmenin ekonomik ve sosyal kazanımlar açısından siyasi partilerden yüksek beklentilerinin olduğu bir dönemdeyiz.
Böyle bir gerçek varken, seçmenin beklentilerini karşılayacak ve seçmene yeni bir yol haritası çizecek bir program, siyasi partilerin 1 Kasım'daki kaderini tayin edebilir. Aslında, 7 Haziran seçimi, seçmen tercihlerinde ekonomik vaatlerin ne denli belirleyici olduğunu göstermişti.
Mesela yıllarca alt ve orta gelir grubundakilere yönelik hiçbir politika geliştirememiş bir CHP, 7 Haziran'da ilk kez seçim kampanyasının merkezine, inandırıcı olmasa da, yoksulları yerleştirdi. Genellikle seçim propagandasını ideolojik ve ağırlıklı olarak laiklik üzerine bina eden, CHP'nin 7 Haziran'daki seçim vaatlerinin büyük bir kısmı ekonomik vaatlerden oluşuyordu. Hedef kitlesi de gelir düzeyi açısından dezavantajlı gruplardı.
CHP'deki bu zihniyet dönüşümü, yani bir zamanlar “makarnacı-kömürcü” olarak hakir gördüğü bir kesimi ilk kez ciddiye alışı, 2002'den sonra AK Parti'nin Türkiye'de sosyal politikalar alanındaki gerçekleştirdiği değişimle doğrudan bağlantılı. Ancak anlayış değişiminde görülen farklılık, sosyal politikalar alanında yapılanları takip etme ve mevcutların üzerine yeni bir şey ekleme becerisinde kendisini göstermedi.
Bu yüzden, CHP'nin zaten hali hazırda var olan uygulamaları, yalnızca ambalajını değiştirerek yeni olarak sunması, sandıkta da karşılık bulmadı.
AK PARTİ, SANDIĞA SOSYAL POLİTİKALARLA GİTMELİ
7 Haziran öncesinde, özellikle CHP'nin sunduğu sosyal yardım vaatlerinin zaten mevcut olduğunu AK Parti tarafından fazlaca da dile getirilmemesi ve dolayısıyla toplumda CHP ilk defa bunları yapıyor algısının oluşması, seçim döneminde öne çıkan hususlardan birisiydi.
Sosyal politika alanında alt ve orta gelir grubuna yönelik açıklanan ekonomik vaatlerin bütçe kısıtı dolayısıyla az olması, daha doğrusunu söylemek gerekirse, seçmenin AK Parti'nin sosyal alandaki uygulamalarındaki yüksek beklenti ve alışkanlık, AK Parti'nin aldığı oy oranını etkileyen en önemli faktörlerden birisiydi.
Dolayısıyla, 7 Haziran'daki seçim sonucu ve ortaya çıkan siyasi belirsizlik, AK Parti'nin sosyal politikalara ayrı bir önem vermesi gerektiğini söylüyor. Çünkü, 7 Haziran sonrası geçen yaklaşık 5 aylık süredeki siyasi istikrarsızlığın ülke ekonomisine yüklediği maliyetin büyüklüğü ortada.
Bu yüzden, emeklilerin yaşam koşullarında bir iyileşme, asgari gelir ücretlilerinden alınan sosyal sigorta paylarının devlet tarafından üstlenilmesi, aile bazlı asgari gelir desteği, genç ve kadın istihdamında rasyonel ve kabul edilebilir politikalar geliştirilmesi gibi uygulamalar, sosyal politikalar gündeminde öne çıkarılmalı.
Ancak belki de en önemlisi, sosyal yardım alan kişilerin refah düzeyindeki değişimin iyi takip edilmesi, talep yönlü değil “arz yönlü” bir sosyal yardım anlayışının benimsenmesidir.
Yani, sosyal yardım yalnız talep edene değil gerçekten ihtiyacı olana ve bu ihtiyacın ilgili kurumlar tarafından yerinden belirlenmesi yoluyla verilmelidir. Ayrıca sosyal yardımlarda aile baz alınarak ailenin minimum gelire ulaşılması amaçlanmalıdır.
Diğer yandan, sosyal politika uygulamalarının ülke ekonomisine yüksek bir maliyet getireceği eleştirileri ise, inandırıcı değildir. Türkiye, 2002'den sonra kurulan güçlü kamu maliyesi sayesinde hem bütçedeki dengesini koruyabilir, hem de sosyal harcamalara kolaylıkla kaynak aktarılabilir.
Maharet, kaynağın etkin ve uzun dönemde fayda getirecek şeklinde kullanılmasında gizli.
YENİ DÖNEMDE SOSYAL POLİTİKALAR
AK Parti döneminde sosyal politikalar alanında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurularak, bu alana verilen önemin devlet düzeyinde temsil edilmesi sağlanmıştı.
Özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın 2011 yılında kurulmasıyla, sosyal koruma alanında yapılanların kurumsallaştığı, sosyal yardımların çeşitlendiği ve dezavantajlı gruplara yönelik ekonomi politikalarının arttığı bir dönem yaşandı.
Şimdi de, AK Parti'nin 5. Olağan Kongresi'nin ardından Sosyal İşler Başkanlığı'nın adı değiştirilerek “Sosyal Politikalar” Başkanlığı olması, Türkiye'de sosyal politika alanında değişimin ve ilerlemenin süreceğine dair umutları artırıyor.
[Yeni Şafak, 17 Eylül 2015]